Suriye-Türkiye normalleşmesi mümkün mü?

Arap dünyası bu sıralar, MİT Başkanı Hakan Fidan ile Suriye istihbaratının başı Ali Memlük arasındaki görüşme ve Şangay İşbirliği Örgütünün toplantısına yoğunlaşmış durumda.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 19 Eylül 2022
  • 14:10

Hakan Fidan’ın Şam’da, Tümgeneral Memlük ile görüşmesi, şüphesiz ki iki ülke arasında on yılı aşkın bir süredir kopuk olan ilişkilerin yeniden kurulmasında önemli. Lakin sözü edilen “normalleşme”nin birçok sebepten dolayı diğer ülkelerdeki gibi ilerlemesi pek mümkün olmayacak gibi.

Birincisi; Ankara’nın dış politikada attığı her adımda önceliğinin Kürt sorununu askeri yöntemle çözmeyi öncelemesi var. İbrahim Derviş’in, The Independent gazetesinde Borzou Daragahi’nin makalesinden alıntı yaparak Al Kuds’a yazdığı “Türkiye’nin Suriye ile uzlaştırıcı mesajlarının arkasında ne var?” başlıklı haber yorumunda bu noktaya değiniliyor. Daragahi, dünyanın çoğunun Ukrayna’daki savaşa odaklandığını, ancak Erdoğan’ın geçen ay Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmek üzere Karadeniz’deki Soçi tatil beldesine gittiğinde aklında tek bir konu olduğuna vurgu yapıyor: “Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürtlere karşı planladığı askeri operasyona Putin’i anlaşmaya ikna etmek”. Daragahi, geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin dış politikasını yeniden düzenlediğini ve bölgedeki düşmanlarıyla uzlaşmaya çalıştığını, ancak sahadaki gerçekler yüzünden bu kez sürecin farklı olacağını belirtti. Türkiye-Suriye yakınlaşmasının zorluğuna dikkat çekti.

İkincisi; Türkiye’nin Suriye’de fiili askeri varlığı mevcut. Arap dünyasının tanınmış yazarı Abdulbari Atwan, Suriye hükümetinin Erdoğan’a güvenmediğini ve ilişkilerin normalleşmesi için başlangıç olarak  tüm silahlı kuvvetlerini Suriye topraklarından çekmesini şart koştuğunu yazdı. Atwan, Suriye hükümetinin beklentisini “Halep, İdlib ve Haseke gibi Suriye’nin kuzey ve batısındaki silahlı gruplara yönelik korumasını sona erdirerek sahada eylem görmek istiyor” cümlesiyle ifade etti. 

Üçüncüsü; diğer ülkelerden farklı olarak Ankara ile Şam arasında en az dört milyonu bulan mülteci meselesi var ve birçok sebepten dolayı bu sorunun çözümü oldukça karmaşıklaşmış durumda.

Şanghay: Asya batıya karşı

Arap basınının gündeminde olan Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesi, genellikle Batıya karşı Asya merkezli yeni bir eksenin doğuşuna yönelik bir adım olarak değerlendirildi. Bunun en büyük emarelerinden biri al Kuds al Arabi’nin başyazıda belirttiği gibi İran’ın örgüte katılması. Benzer şekilde al Araby el Cedid gazetesi de manşet haberini “Şanghay İşbirliği Zirvesi: Amerika’ya karşı bir ittifak projesi” başlığıyla verdi. Gazete örgüt için “Çin ve Rusya’nın doğal coğrafi uzantıları olarak gördükleri ve Batı etkisini “içerme” yeteneğine sahip ülkeleri kapsayan bir “Avrasya” bloğu” nitelemesini kullandı.

***

Rusya’nın İdlib’de “El Nusra” karargahına baskını mutabakatın sonucu mu?

Abdulbari ATWAN
Rai al Youm

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Balkan ülkeleri gezisinin başlangıcında uçağında gazetecilere açıklamalarda bulunurken, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve hükümetine yönelik uzlaştırıcı tavrını yineledi. “Ankara’nın terör örgütleriyle mücadelesi, Suriye’nin birlik ve toprak bütünlüğünün teminatıdır” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarında yeni olan, bu örgütlere karşı tavır almayan Suriyeli yetkilileri “suçlaması”. Burada kastedilen yapılar; Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ve Suriye’deki müttefiki Kürt gruplar, özellikle Suriye Demokratik Güçleri ve Halk Savunma Birimleri (YPG). Belki de Soçi’de Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya geldiğinde gündeme gelen el Nusra Cephesi gibi terörist olarak tanımlanan gruplar ve AKP’nin desteğinden ve korumasından yararlanan diğer silahlı gruplar kastedilmiyor.

Suriye hükümeti; kendisine yakın bir Lübnanlı kaynağının bize söylediği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine güvenmiyor ve buna büyük bir ihtiyatla yaklaşıyor. Başlangıç olarak tüm silahlı kuvvetlerini Suriye topraklarından çekmek ve Halep, İdlib ve Haseke gibi Suriye’nin kuzey ve batısındaki silahlı gruplara yönelik korumasını sona erdirerek sahada eylem görmek istiyor. 

Bizim ulaştığımız ve bahsi geçen kaynaklardan edindiğimiz bilgiler, komşu olan Suriye ve Türkiye arasındaki Rus arabuluculuğun ilk meyvelerini vermeye başladığını teyit ediyor. Bunlardan ilki, güvenlik heyetleri arasındaki temasların ve toplantıların yoğunlaştırılması. İdlib yakınlarında Suriye hükümeti için bir uzlaştırma ofisi kurarak, binlerce kişi ve aile için genel af çıkararak, herhangi bir hesap sorulmadan veya soruşturma yapılmadan Han Şeyhun şehrine ve diğer şehirlere dönmelerine izin verilmesi. Bu adımın arkasında bizzat Devlet Başkanı Esad’ın olduğu bildiriliyor.

Belki de iki gün önce Nusra Cephesi’nin önde gelen bir askeri üssünü hedef alan Rus baskınına ve  100’e yakın üyesinin öldürülmesine karşı Türk yetkililerin sessiz kalması, yeni Rus Suriye ve Türkiye üçlü anlayışlarının  en belirgin sonuçlarından biri.

Görünen o ki Türkiye’nin; hem sivil hem de askeri Suriye muhalefetini terk etmek, savaşan İslami grupların üzerindeki kalkanı kaldırmak ve Rusya’ya bu grupları zorla tasfiye etme görevini yerine getirmek noktasında yeşil ışık yakma noktasında çok önemli bir kararı mevcut. Rusya’nın son zamanlarda Hayat Tahrir el-Şam (eski adıyla Nusra) üssüne düzenlediği baskın ve İstanbul’da IŞİD’in üst düzey bir liderinin tutuklanması, aynı kaynak  tarafından “ uzlaşının ilk sonuçları” olarak nitelendirildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk muhalefetinin iktidarını devirmek için elinde güçlü bir kart haline gelen Türkiye topraklarında ikamet eden Suriyeli mülteci dosyasından kurtulmak istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, birçok dostunun ve düşmanının gözünde profesyonel bir politikacı ve iktidarda kalmak istiyor. Bu nedenle Devlet Başkanı Beşar Esad ile uzlaşma yolunda ilerlemekten çekinmeyecektir. Riyad ve Abu Dabi’ye gideceğine, Kahire ile diyalog başlatacağına, İsrail işgal devleti ile tam ilişkileri yeniden kuracağına, Tel Aviv’in koşullarına yanıt olarak Hamas’ın ve Türkiye’deki faaliyetlerinin etrafındaki ilmeği sıkılaştıracağına ve hazırlıklara başlayacağına kim inanırdı?

Hamas, Türkiye, Rusya... Ve Suriye rejimi

Hayrullah Hayrullah
al Arab

Moskova’nın HAMAS hareketini Suriye rejimiyle uzlaştırmak için yaptığı baskı; Rusya’nın iflasına dair daha büyük bir kanıt yok. Bu baskılara, Türkiye ile Suriye rejimi arasındaki yakınlaşma çabaları eşlik etti.

Suriye rejimi ile HAMAS arasındaki uzlaşı, dünyadaki Müslüman Kardeşler örgütünün ayrılmaz bir parçası olan hareketin yakın zamanda yaptığı bir açıklamayla doruğa ulaştı. Suriye rejimi, düşmanlarından biri olarak gördüğü Müslüman Kardeşler ile HAMAS aracılığıyla fiilen uzlaştığını görmezden geliyor.

Açıklamada, “HAMAS, özellikle hızlı bölgesel ve uluslararası gelişmeler ışığında, özünde Filistin davası olmak üzere, milletimizin ve haklı davalarının hizmetinde Suriye rejimi ile sağlam ilişkiler kurmaya ve geliştirmeye devam ettiğini teyit etmektedir” denildi. HAMAS, yaptığı açıklamada “Filistin halkının yanında olma ve haklı davalarındaki rolleri nedeniyle Suriye liderliğine ve halkına” takdirini de ifade etti.

Görünüşe göre HAMAS, aynı zamanda İran’ın arzularından çok da uzak olmayan bir Rus gündemine göre hareket ediyor. Suriye halkının Filistinlileri boyunduruk altına almayı ve onları bir kart haline getirmeyi üstlenen bir azınlık rejimi hakkındaki görüşlerini görmezden gelerek “Suriye Arap Cumhuriyeti’ne, liderliğine ve halkına takdirlerini” ifade ederek Suriye rejiminden özür dilemiş oldu.

HAMAS razı oldu ama kendi şartları olan Türkiye’nin Suriye rejimi ile uzlaşması zor. Türkiye’nin; kısa süre önce istihbarat şefi Hakan Fidan’ı, Suriye rejiminin Tümgeneral Ali Memluk liderliğindeki güvenlik yetkilileriyle bir dizi görüşme yapmak üzere Şam’a gönderdiği göz ardı edilemez. Bu Rusya’nın ısrarı üzerine oldu ve iki taraf arasında bir dizi görüşme Rusya’da yapıldı. Vladimir Putin’in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Beşar Esad’dan özür dilemesini ve Suriye topraklarındaki Türk güvenlik bölgesinin genişlemesinden vazgeçmesini sağlamak için yeterli etkisi var mı?

Suriye rejimi, Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesini istiyor. Adana Anlaşması’nı geliştirmeye çalışan Ankara’nın Suriye’ye askeri müdahalede bulunmasını sağlayacak çeşitli hesapları ışığında bu mümkün değil. Moskova tüm bunların neresinde ve sonunda Türkiye ile İsrail arasındaki köprüleri yeniden inşa etmek ve onunla askeri nitelikte ziyaretler yapmak için uyanan Erdoğan’ı etkileme yeteneği nedir?

Rusya’nın zayıflığı, HAMAS ile Türkiye arasındaki ortak faktör ve onları Suriye rejimiyle uzlaştırma arzusu gibi görünüyor. Kısacası HAMAS, Rusya’dan çok İsrail’in ihtiyacı ve İslam Cumhuriyeti’nin arzuları ışığında İran’ın da ihtiyacı.

Semerkant Zirvesi: Asya ekseni batılı müttefiklere karşı!

al Kuds al Arabi
Başyazı

Özbekistan’ın Semerkant kentindeki “Şanghay İşbirliği Örgütü” zirvesinden günler önce, Katolik Kilisesi Başkanı Papa Francis, dünya dinlerinin liderlerinin bir konferansına katılmak üzere Kazakistan’ın başkenti Astana’da bulunuyordu. Belki de Rusya-Ukrayna savaşı zemininde küresel çatlakların arttığı bir zamanda oradaki varlığı; askeri çatışmaların uluslararası ilişkiler üzerindeki “domino etkisi” konusundaki uyarısına “dünyada gerçekte olanları özetleyen” dikkate değer bir anlam verdi.

Dini zirvenin katılımcıları tarafından kabul edilen bildiri dünya liderlerini, “dünyayı istikrarsızlaştıran saldırgan ve yıkıcı söylemleri terk etmeye” çağırdı. Ama ne olduysa daha açıklamanın mürekkebi kurumadan ve 50 ülkeden davetliler ülkelerine dönmeden Ukrayna, (Ortodoks çoğunluklu) Ermenistan ve (Şii çoğunluklu) Azerbaycan sınırlarından silah ve roket sesleri yükseldi. Dini çoğunluğu Sünni Müslüman olan Tacikistan ve Kırgızistan Rusya’nın müttefiki ve askeri üsleri mevcut.  Aynı zamanda bahsi geçen “Şanghay Örgütü”nün de üyeleri.

Öte yandan zirve, geçen perşembe günü İran’ın Şanghay Örgütü’ne katılım taahhütnamesi imzalamasına tanık oldu. Bu adım İran’a, Rusya ve Çin’in egemen olduğu Asya güvenlik biriminde kalıcı üyelik elde etmesi imkanı sunmuş oldu. Böylece zenginlik, askeri güç ve sınırlarını aşan geniş siyasi nüfuza sahip üç ülke ABD’nin yaptırımlarına karşı önemli bir güvenlik üçlü ekseni oluşturmuş oldu.

Küresel yansımalar, Çin, Rusya ve İran’ın yakınlaşmasının oluşturduğu ana kutuplaşma ekseninin ortaya çıktığının işaretleri ile sınırlı kalmadı. Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının yeniden canlanmasına ek olarak, eski Sovyetler Birliği’nin bir parçası olan ülkelerde yan savaşların patlak vermesine ve tabii ki Asya-Avrupa sürtüşmesine kadar uzandı.

İsveç’te aşırı sağın zaferi, İtalya’da beklenen zafer, Macaristan’ın Rusya ile yakınlaşması ve Avrupa Birliği’nin son dönemde Macaristan’a yolsuzluk nedeniyle mali hibeyi durdurma eğilimi ile “domino etkisi” Avrupa Birliği’ne de sıçradı.

İki okyanusa yayılan ve dünya denizlerini kontrol eden Amerika ile Avrupalı müttefikleri, Japonya ve Avustralya, mevcut küresel sistemi korumaya çalışırken; küresel sahne, Çin, Rusya ve İran’ın (aynı zamanda kendisini açıkça nükleer bir devlet ilan eden ve kendisini tehdit eden tehdit karşısında nükleer silahların kullanımını onaylayan Kuzey Kore) daha büyük bir kutuplaşma yönüne doğru evriliyor.

Şanghay İşbirliği Zirvesi: Amerika’ya karşı bir ittifak projesi

Al Araby al Cedid

Şanghay İşbirliği Örgütü, Cuma günü Özbekistan’ın Semerkant kentinde düzenlediği zirvesini tamamladı. Zirve iki gün sürenken yeni katılan üye ülkelerin liderleri Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşı da dahil olmak üzere güncel konuları tartıştıktan sonra ülkelerine döndüler.

Şanghay zirvesi, her zamankinden daha fazla kutuplaşan bir dünyada “büyük güçler” olarak rol arayan Çin ve Rusya liderliğindeki devlet başkanlarının bir kez daha görüşme fırsatı oldu. Ukrayna’nın adından pek söz edilmeyen zirve, bu tarihi anda Rusya-Çin yakınlaşmasının hızıyla ilgili birçok analize konu oldu.

Buna rağmen, zirve sırasında ve oturum aralarında söylenenlerin çoğu, ayrıca örgütün tarihi ve kuruluş ve gelişme koşulları, Çin ve Rusya’nın örgütteki ve zirvedeki ve diyalogdaki çıkarlarının ortak olduğunu teyit etmekti. Bununla birlikte, Batı ile yüzleşmek için resmi bir “ittifak” oluşumuyla ilgili taktiklerde farklılıklar mevcut.

Batılı bir perspektiften bakıldığında, Çin’in de 2001’den bu yana yoğun yatırımlar yaptığı Şanghay İşbirliği Örgütü zayıf. Büyük Batı bloğuyla rekabet edemez durumda. Örgüt, Çin ve Rusya’nın doğal coğrafi uzantıları olarak gördükleri ve batı etkisini “içerme” yeteneğine sahip ülkeleri kapsayan bir “Avrasya” bloğundan oluşmakta.

Organizasyonda Çin ve Rusya’nın yanı sıra Hindistan, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan, Özbekistan, Pakistan ve Türkiye gibi diğer diyalog ortağı ülkeler yer alıyor. İran da yakın zamanda “Batı karşıtı” yönelimini pekiştiren örgüte üye oldu. Son olarak, Arap ülkelerine “diyalog ortağı” statüsü verildi.

Zirvenin sonuç bildirgesi olağan dışı değildi. Katılımcılar, uluslararası ekonomik gerçekleri dikkate alarak, Dünya Ticaret Örgütü’nün etkinliğinin artırılması ve bu örgütte reform yapılması çağrısında bulundular. Ayrıca, savunma ve güvenlik iş birliğini geliştirme ve terörist ve aşırılık yanlısı örgütlerin ortak bir listesini kabul etme anlaşmalarını da onayladılar. İran nükleer programı ile ilgili bir eylem planının uygulanmasının önemine ve Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasına bağlı kalma ihtiyacına dikkat çektiler.

Analistler, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşının böyle bir “ittifak” duyurusunu geciktirmiş olabileceğine inanıyor. Ancak başka değerlendirmelerde şubat ayında gerçekleşen Rus işgalinden bu yana iki ülke arasındaki ortak askeri tatbikatlardaki gelişmenin boyutunu hatırlıyor.

Kaynak: Evrensel