“Filistin Halkına Karşı Soykırım” suçlaması ile iki hafta önce İsrail’i yargılamaya başlayan Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı (International Court of Justice veya ICJ), 26 Ocak’ta bir ara-karar açıkladı. Ara-karar olmasına rağmen içeriği önemlidir: En iyi özetleyen Financial Times oldu: “ICJ İsrail’i soykırım yasasına uymaya mahkûm etti” (26 Ocak 2024).
Bu başlık, davayı açan Güney Afrika Cumhuriyeti’nin haklı çıktığını ifade ediyor. Kararın ayrıntılarına geçelim ve bu tespitin doğru olduğunu açıklayalım.
Divan'ın ara-kararı
1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni imzalayan devletlerden biri Güney Afrika olduğu için davayı açmaya yetkilidir. Dava dilekçesi aynı zamanda bir “iddianame”dir. Sözleşme’nin imzacılarından olan İsrail de davaya taraf (“sanık”) olarak katılmayı kabul etmiştir.
Divan, 26 Ocak’ta sözünü ettiğim temel iddiayı (soykırım suçlamasını) ciddiye aldığını belirtiyor; şimdilik karara bağlamıyor. Bu kararın alınması uzun süreye (hatta yıllara) yayılacakmış.
Ne var ki, Güney Afrika dava dilekçesinde ayrıntılı dökümü yapılan insanî kayıpların önlenmesi için Divan’ın bir ara-karar almasını da talep etmişti: İsrail’in saldırılarına derhal son vermesi…
Divan, 26 Ocak’ta bu ara-kararı alıyor: Tek taraflı bir ateşkes yerine İsrail’in acilen uygulaması gereken yükümlülükleri hükme bağlıyor.
Bu yükümlülükler altı başlık altında toplanan bir dizi buyruktan veya talimattan (İngilizcesi “orders”) oluşuyor. Başlıklara ayırmadan topluca sunalım: İsrail devleti bir ay içinde Filistinlilerin öldürülmesine; aklî, bedensel, doğum kayıplarına; hayat tarzlarının yıkımına son verecektir. Silahlı kuvvetlerinin bu doğrultudaki eylemlerini, ihlâllerini; ayrıca soykırım tahrikine dönük tüm söylemleri, suç kanıtlarının yok edilmesini cezalandıracaktır. Filistinlilere dönük insanî yardımı önlemeyecek; ulaştırma olanaklarını sağlayacaktır. İsrail devleti bu uygulamalara ilişkin bir raporu da bir ay sonra Divan’a sunacaktır.
Güney Afrika Dışişleri Bakanı Naledi Pandor, bu kararın tümünü “fiilen bir ateşkes olmadan uygulanamaz” olarak yorumlamış (Telesur, 26 Ocak).
Ara-kararın özü: Soykırım işlenmiştir
Divan Başkanı Joan Donoghue, sözünü ettiğim altı kararı, on yedi yargıcın oy dökümleri ve gerekçeleri ile birlikte okuyor. Şaşırtıcı bir bilgi ediniyoruz: ABD Dışişleri Bakanlığı kökenli Başkan, kararların tümüne olumlu oy vermiştir. Hukukçu veya insanî kimliği ağır basmış olmalıdır.
Altı kararın ortak gerekçesi, soykırıma dönük İsrail eylemlerinin varlığı ve sürdürülmesidir. “Gazze’deki Filistinlilerin soykırım eylemlerine karşı korunma hakkı” en başta vurgulanmaktadır. Bu tespit, Güney Afrika’nın iddianamesinde yer alan ölüm sayılarının, diğer insanî kayıpların, yıkım göstergelerinin güncelleştirilmesi ile destekleniyor. “Gazze Şeridi’nin artık yaşanamaz hale getirildiği” ifade ediliyor. Soykırım suçu “niyet veya kasıt” gerektirir. Divan Başkanı örnekler veriyor: İsrail Cumhurbaşkanı ve savunma bakanının bu doğrultudaki demeçlerini okuyor.
Bir suçu hukukî olarak tanımlayan tüm öğeler, olgular gerçekleşmişse ve kanıtlanmışsa, o suç işlenmiştir. 1948 Sözleşmesi’nde tanımlanan soykırım suçu İsrail tarafından işlenmiş midir? 26 Ocak’taki ara-karar, gerekçelerle birlikte okunduğunda, davanın temel talebi olan soykırım suçlaması üzerinde Divan’ın olumlu (ama açıkça ifade edilmediği için “örtülü”) bir karar vermiş olduğu anlaşılmaktadır.
Bu yoruma olası itirazları ünlü bir uluslar-arası ilişkiler uzmanı olan John Mearsheimer’e başvurarak karşılayacağım: 28 Ocak’ta kişisel blog’unda aynı karar üzerinde şu değerlendirmeyi yapıyor:
“ICJ, İsrail’e Gazze’deki askerî operasyonlarını durdurma talimatı veremezdi; zira İsrail’le savaşan Hamas davada taraf değildir. ICJ, İsrail’in savaşı durdurmasını değil, sivil nüfusu hedeflemeye son vermesini kararlaştırdı. Soykırım suçlaması da, İsrail’in Gazze’deki sivil nüfusa yaptıkları üzerine odaklıdır. Divan’ın talimatının özü, İsrail’in soykırım yaptığını ifade etmektedir. Başka nasıl olabilir? Soykırım, bütün cürümlerin (suçların) anasıdır.”
“Divan’ın İsrail’e talimatı şu tespitleri içeriyor: 1) İsrail’in soykırımı kastettiğini ortaya koyan yeterli kanıt vardır. 2) İsrail’in soykırımı gerçekleştirmekte olduğunu ortaya koyan yeterli kanıt vardır.”
Bu yorum geçerliyse, Güney Afrika’nın davadaki ana talebi olumlu karşılanmış; aslında dava son bulmuştur. Ancak bu sonuç, Mearsheimer’in ifade ettiği biçimde belki yıllar sonra açıklanacaktır.
Soykırım davasına yeni katılım var mı?
ICJ’deki davaya İsrail lehine taraf olarak katılmayı Almanya’nın niyetlendiği haberleştirilmişti. Scholz hükümetinin ABD’nin peyki konumunu üstlenmesi malum olduğuna göre şaşırtıcı değildir.
Öte yandan, BM Genel Kurulu’ndaki Gazze oylamaları dikkate alındığında, küresel Güney blokunun ezici çoğunluğunun İsrail-karşıtı tutumu ortaya çıkıyor. İster istemez akla geliyor: Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı davaya bu bloktan katılım niçin yok?
Caydırıcı etken herhalde ABD’nin olası tepkileridir. Gazze savaşında ABD İsrail’in açık suç ortağıdır. Silah ve mühimmat desteği ve BM Güvenlik Konseyi’ndeki veto hakkının sağladığı politik koruma ile… Soykırım davasına Güney Afrika lehine katılımlar, açık ABD-karşıtlığı olarak görülecek; olası ekonomik-politik yaptırımlar gündeme gelecektir.
Buna karşılık aynı davaya beklenmedik bir katılım söz konusu: İrlanda’da iktidar koalisyonun iki partisi, soykırım davasında Güney Afrika’ya katılımı kararlaştırmış; ana muhalefet partisi Sinn Fein de, parlamentoda bu öneriyi destekleyeceğini açıklamış (Irish Times, 27 Ocak 2024).
İsrail aleyhine farklı bir dava
İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda farklı bir dava da açılıyor: Endonezya ve Slovenya, “İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarında izlenen politikalar hakkında ICJ’nin bir tavsiye kararı almasını ortaklaşa talep etmektedir.” Divan, başvuruyu kabul etmiş ve tarafları görüşlerini açıklamak üzere 19 Şubat’ta Lahey’e çağırmıştır. (IOL, 24 Ocak 2024).
Endonezya ve Slovenya Dışişleri bakanları açıklamaktadır ki, bu dava dilekçesinde İsrail’in Filistin topraklarını 70 yılı aşkın işgali ve Gazze savaşından sonra daha da ağırlaşan uygulamaları suçlanmaktadır.
Slovenya AB üyesidir. Endonezya’yla birlikte bu doğrultuda bir karar alması şaşırtıcı görülebilir. Orta-sol eğilimli koalisyon hükümetinde Sosyal Demokrat Parti’yi temsil eden dışişleri bakanı Tanja Falon’un etkili olduğu tahmin edilebilir.
Bu dava, Divan’dan sadece bir tavsiye kararı talep ettiği için yukarıda tartışılan ve İsrail’in “sanık” sıfatı ile katıldığı Soykırım Davası’ndan farklıdır; uygulanma zorunluluğu yoktur.
Lahey Divanı’nın İsrail’e dönük bir dizi talimatını yukarıda aktardım. Bunların uygulanması gerekir; ama nasıl? ICJ, BM’nin Yüksek Mahkemesi’dir. Son kararlarının da BM tarafından uygulanması gerekir. BM Güvenlik Konseyi’nden geçmesi gereken uygulamalar ise ABD vetosuna takılacaktır. Olsa olsa, BM’nin yan kuruluşlarında, bazı organlarında İsrail’in katılımını engelleyen yaptırımlar söz konusu olabilir.
“Kıymet-i harbiyesi” yok mu? Sembolik düzeyde de olsa, küçümsenmemelidir.
***
Soykırım davasının açılış duruşmasından ülkelerine dönen Güney Afrikalı avukatlar Johannesburg hava alanında ulusal kahramanlar olarak coşkuyla karşılandı. Otuz yıl önce apartheid düzenini sancılı bir mücadele sonunda yenilgiye uğratan Güney Afrika halkı için Lahey davası sembolik bir önem taşıyor.
İsrail soykırımına karşı açılan dava, aslında emperyalizmin mağduru milyonlarca insanın da davasıdır. Böyle algılanması önemlidir; etkili de olabilir. O yüzden de izledim; öğrendiklerimi paylaştım.
soL / 02.02.24