Net asgari ücretler yeni yılda yüzde 49 artırıldı. Bu artışın enflasyona katkısı, hangi hızla eriyeceği de tartışılıyor.
Temmuz 2023 asgari ücret artışı sonrasındaki bir tartışmaya ben de katılmıştım (“Asgarî Ücret Artışı ve Kârlar”, soL Haber, 30 Haziran 2023). Güncelleştiği için konuya dönelim.
'Kârların sürüklediği bir enflasyon' mu?
Tartışmaya önceki yazımdan bir aktarmayla başlamak istiyorum:
“Tekelleşmenin etkili olduğu üretim kollarında, şirketler asgari ücret artışlarını fazlasıyla telafi edebilir. Ücret ve diğer maliyet artışları kâr katsayılarını (sermayenin payını) artırmak için bir fırsat olarak kullanılabilir.”
“Kârların sürüklediği bir enflasyon, Türkiye’de gerçekleşti mi? 2016’yı izleyen altı yıl içinde kârların millî gelirdeki payı sürekli artmış, sadece 2019’da gerilemiştir. Bu istisnaî yılda, ortalama enflasyon da önceki yıla göre hafiflemiştir. [Bu durumda] Türkiye’de enflasyonla kârların seyri arasında nedensel bağlantı bir hipotez olarak önerilebilir. Farklı üretim kollarında kâr katsayısı hareketlerinin enflasyona katkıları bu bağlamda önemlidir; ayrıca araştırılmalıdır.”
Yazıdaki “araştırma çağrısını”, iki iktisatçı arkadaşımla birlikte gerçekleştirdik. Yıl sonunda yayımladık.1 Gündeme de denk gelen bazı bulguları aktarmak istiyorum.
Makale, başlığındaki kapsamın ötesine geçiyor; üç arkadaşın geçmişte birlikte veya ayrı ayrı yaptıkları çalışmalarını, genç meslektaşlarının bu araştırmaya katkılarını da kullanıyor. 1980 sonrasının bölüşüm şoklarını, büyük sermayeye özgü bulguları, kârlar ve enflasyon analizini içeriyor; ‘nereye gidiyoruz?’ sorusunu da tartışıyor.
Aşağıda kârların enflasyona katkısı üzerinde yoğunlaşacağım.
'Kâr katsayısı' nasıl ölçülür?
Bir üretim kolunun (sektörün) dolaylı vergilerden arındırılmış satış hasılatına Üretim Değeri diyelim. Bileşenleri aşağıdaki eşitlikle ifade ediliyor:
Üretim Değeri = Ücretler + Ara Malı Girdiler + Kârlar
Kârların dışındaki üç kategoriyi içeren bir istatistikten kârları da hesaplayabiliriz:
Üretim değeri – Ücretler - Ara Malı Girdiler = Kârlar
Üretim koluna (sektöre) ilişkin kâr oranına makalede Kâr Katsayısı deniliyor. Bu kavramı da şöyle tanımlıyoruz:
Kâr Katsayısı = Kârlar / (Ücretler + Ara Malı Girdiler)
Tekelleşme yoksa, üretim maliyetlerindeki bir artış, ortalama kâr oranları eklenerek fiyatlara taşınır. “Daha fazlası” da söz konusu olabilir. Örneğin asgarî ücret artışları kâr katsayılarını da yükselterek fiyatlara taşınıyorsa, ilgili şirket veya üretim kolu tekelci, oligopolcü konumdadır. Düşük ücretli işçileri korumayı gözeten bir karar, sermayenin payını artırma fırsatı olarak kullanılmaktadır. Hoşgörüyle karşılanmaması beklenir.
Batı’da bu tür davranışları frenleyen kurumlaşmalar var. Ne var ki, makro-ekonomik politikaları büyük sermaye denetler. Kârlardan kaynaklanan enflasyonist süreçlerde de bu kurumlar değil, daraltıcı para politikaları devreye girer. Merkez bankası (FED) politika faizini yukarı çeker; toplam talebi kısar. Enflasyon da işsizliği kamçılayarak frenlenmiş olur.
Türkiye’de de Haziran 2023 sonrasında göreve gelen TCMB Başkanı H. Gaye Erkan, altı ayda politika faizini 34 puan (%8,5 → %42,5) artırarak FED örneğini fazlasıyla izledi. Toplam talebin, üretimin, istihdamın frenlenmesi öncelikle emekçi sınıfları etkilemektedir.
Bizim makale işçi sınıfının son bölüşüm şokunu kapsayan 2015 sonrasında kâr katsayılarını bu gündemle araştırıyor. TÜFE, kâr artışları sayesinde yükselmişse, bölüşüm şokunu sermaye lehine dönüştüren temel etkenlerden biri enflasyondur. Daraltıcı para politikaları yanlış ilaçtır.
Kârlar Türkiye’de enflasyonu hızlandırmıştır
Mehmet Şimşek ücretleri enflasyonun önde gelen nedenlerinde biri olarak gösteriyor. Makalemiz Türkiye’deki bölüşüm şokunu kâr katsayıları üzerinden izliyor. Bulgular, Şimşek’in iddiasının geçersizliğini, tam aksine kârların enflasyonu hızlandırdığını gösteriyor.
Ekonominin tümünde ücret, girdi maliyetleri ve üretim değeri (dolayısıyla kâr) verilerine ulaştığımız 35 sektörde 2015-2021 döneminde kâr katsayıları 7 puan (0,14 → 0,21) puan artmıştır. Salt sanayinin kapsandığı altı yıllık kâr oranlarındaki artış da aynı boyuttadır: (0,12 → 0,19).
2016-2021 arasında 35 sektörün 30’unda (ücretler dahil) maliyetlere eklenen kâr katsayıları artmıştır. Büyük sermayenin denetiminde ve yüksek yoğunluklu sektörlerde kârlılık göstergeleri genellikle daha yüksek seyretmiştir.
Madencilik, imalat sektörü ve tekstil, gıda, elektrikli teçhizat, ana metal üretim kollarında reel ücretlerin 2016’dan başlayarak altı yıl boyunca düşme eğilimi içinde olduğu ayrıca belirleniyor. Bu eğilim uluslar-arası piyasalara nasıl yansıdı? Reel efektif döviz kuru ölçümüne göre birim işgücünün 2016-2022 arasında ucuzlaması ile…
Aynı dönemde tarım-dışı GSYH ve büyük sanayiyi temsil eden ISO 500 istatistiklerinden piyasa fiyatları ile artık değer ve sömürü oranlarının analizi de makalede yer almaktadır: Sonuç aynıdır: Sermayenin (kârların) payı 2015’ten itibaren yükselmekte; bu eğilim enflasyonun sıçradığı 2020 ve sonrasında hızlanmaktadır.
Görülüyor ki, Türkiye’de hızlanan enflasyon, Saray’ın yaşattığı bölüşüm şokunun belirleyicilerinden biridir. Büyük sermaye, maliyetlerden gelen her türlü baskıyı, kâr katsayılarını (“mark-up oranlarını”) artırarak fiyatlara yansıtmakta; enflasyonu beslemektedir.
Bu tespit yakın geleceğe ilişkin bir öngörüyü de getiriyor. Aralık 2023’te kararlaştırılan asgari ücret artışları da işgücü maliyetlerinin katkısına göre kârları şişirerek fiyatlara aktarılacak, enflasyonu besleyecektir.
TCMB bulguları aynı doğrultudadır
İşin tuhafı, TCMB Başkanı Gaye Erkan da bu olguların farkındadır. TCMB’nin Temmuz 2023 Enflasyon Raporu’nda asgarî ücret artışlarının enflasyon üzerindeki etkisini hesaplayacak bir çerçeve var: Çeşitli sektörlerde asgari ücretli istihdamın payı ve işgücü maliyetlerinin üretim değeri içindeki oranları veriliyor. Üç farklı modele göre yapılan bir öngörüye göre Temmuz 2023’te asgarî ücretlerdeki yüzde 34’lük artış TÜFE’yi 2,7 ile 4,1 puan arasında yukarı çekecektir (Kutu 6.2, s.52 vd.).
TCMB’nin Kasım 2023 Enflasyon Raporu’nda önceki raporun öngörüleri tutmuyor: Eylül 2023’te TÜFE enflasyonu üç ay öncesine göre hızlanmış; yüzde 61,3’e çıkmıştır. Rapor’da bu oranın (%61,3’ün) bileşenleri ayrıştırılıyor: Konumuz bakımından önem taşıyan ücret ve kârların paylarına bakalım: Ücretlerin payı 8,8 puan; kâr katsayılarının payı 10,4 puandır.2 TÜFE artışına döviz kurunun katkısı ise 19,9 puandır (Kutu 2.2., s. 37 vd).
Öte yandan TCMB Raporu, kâr artışlarının katkısını, “dönemsel fiyatlama davranışları” olarak adlandırarak kamufle ediyor. “Fiyatlama davranışları” terimi, üretim maliyetlerine eklenen kâr marjları dışında bir anlam içeremez.
TCMB son Enflasyon Raporu’nda, Temmuz’daki asgarî ücret artışlarının TÜFE üzerindeki 8,8 puanlık etkisini eksik öngörmüş. Eylül’de ücretlerin yanı sıra kârlardaki artışın katkısını (yanıltıcı bir terimle de olsa) hesaplamış olması çok daha önemlidir. Son Enflasyon Raporu, makalemiz tamamlanmadan önce yayımlansaydı, bu bulguları muhakkak eklerdik. Kâr katsayısı artışlarının enflasyonist tespitlerimizi destekleyen, nicel olarak hesaplayan TCMB katkısını da alkışlardık.
TCMB Başkanı Erkan ise bu bulguların gereğini yapmaktan kaçınıyor; FED gibi sadece parasal daralmayı yeğliyor. O yüzden de sonuç alamıyor: Son üç ayda TÜFE dört puan daha arttı. En azından Türkiye’de tekelci fiyatlama davranışlarına karşı yasal olarak yetkili olan Rekabet Kurulu’nun varlığını hatırlasaydı…
1.Korkut Boratav, Ahmet Haşim Köse ve A. Erinç Yeldan, “Türkiye’de Derinleşen Yapısal Kriz Eğilimi ve Kâr İtilimli Enflasyonun Dinamikleri”, İktisat ve Toplum, Aralık 2023
2.Toplam (61,3) içindeki payları yüzdelerle ifade edersek, ücret artışları %14,4; kâr marjları artışları %17,0’dur.
soL / 05.01.24