Halep, Suriye’nin ikinci başkenti hatta kalbi olan kent. Suriye’de ayaklanmanın seyrini değiştiren en önemli kent aynı zamanda.
2011’de başlayan ayaklanmaya Şam ve Halep kentleri katılsaydı bugünkünden çok farklı bir Suriye’yi ve bölgeyi konuşuyor olabilirdik. Suriye, vekalet savaşının silahlı boyutunun yanı sıra Müslüman Kardeşler atağının en önemli eşiğiydi. Örgütün Suriye’de zafer kazanıp köklenmesi Irak’tan Mısır’a kadar bütün coğrafyada domino etkisi yaratabilirdi. Elbette bundan Türkiye de doğrudan etkilenecekti.
Ancak 2011 yılında başlayan ayaklanma dönemini kısa sürede kanlı bir vekalet savaşına çeviren “hesaplar” tutmadı, Halep ve Şam ayaklanmaya katılmadı. Her iki kentin de banliyölerinde ve kırsallarında bazı bölgeler yıllar içinde şiddetli çatışmalara sahne olsa da kent merkezlerindeki halkın tavrı açıktı. Buna ek olarak, ayaklanmaya katılan kırsal bölgelerdeki nüfusun önemli bir kısmı kent merkezlerine yığıldı.
Halep, halkının kitlesel gösteriler yapmaması ve ayaklanmaya katılmamasına rağmen Türkiye sınırında olması ve kent kırsalındaki silahlı grupların Türkiye üzerinden lojistik destek sağlayabilmesi gibi nedenlerle yıkım sürecinden kurtulamadı. 2012 sonlarında kent kırsalında başlayan çatışmalar kent içine kadar sıçradı. Halep, 2016’nın son, 2017’nin ilk günlerine kadar fiilen ikiye bölünmüş kent olarak kaldı. Kentin bir kısmını elinde tutan silahlı gruplar Türkiye’nin de dahil olduğu çetin müzakerelerle kentten çıkarıldı. O dönemde de bu gruplar ‘ılımlılar’ olarak adlandırılıyordu ancak çıktıkları bölgelerde geride bıraktıkları Nusra Cephesi ve IŞİD grafitileri, duvarlardaki logolar bile başlı başına bu grupların ajandalarını ortaya koymaya yetiyordu. Tabii görmek isteyene.
Halep’ten silahlı grupların çıkarılması Suriye’deki vekalet savaşının dönüm noktası oldu ve ‘vekalet savaşının silahlı kısmı bitti’ şeklindeki yorumlar da yanlış değildi.
Halep’ten sonra geriye İdlip ve Suriye’nin kuzeyindeki Kürt siyasi ve askeri yapıların durumu kalmıştı. Her iki bölgede siyasi süreçlerin işletilmesi, askeri hamlelerden çok diplomatik operasyonların devreye sokulması, gereken süreçlerin işletilmesi gerekiyordu.
Öyle de oldu.
İdlip, Rusya’nın devreye girmesi ile Türkiye’nin de dahil olduğu aşamalı bir süreçle bugünlere kadar geldi.
Halep merkezden silahlı grupların çıkarıldığı 2017’nin ilk günleri, İdlip’in kaderini şekillendirmişti. Halep kırsalında silahlı grupların elindeki son birkaç bölgenin de son birkaç gün içinde Suriye ordusunun eline geçmesi, İdlip’in kaderini mühürleyecek bir gelişme olacak gibi görünüyor.
Akıllara, “Halep merkez zaten 2017’den beri Suriye Ordusu’nun elinde. Kent kırsalındaki birkaç yeri ele geçirdikleri için neden bu kadar sevindiler” sorusu gelebilir.
Soruya yanıt vermeden önce birkaç hatırlatma yapmak gerekebilir:
-İdlip, Halep-Hama ve Lazkiye’ye açılan bir noktada.
-Adını sıkça duyduğumuz M-4 ve M-5 karayolları ülkenin güneyindeki Dera’yı Şam’a, Şam’ı Hama ve İdlip’e bağlıyor. İdlip kırsalındaki Serakib’de kavşak oluşturan bu iki ana güzergah İdlip’ten Halep’e, Haseke’ye ve Irak içlerine kadar uzanıyor. Kısa süre öncesine kadar M-5’in Hama kırsalı-İdlip arasındaki kısmını ve M-4 ile yaptığı kavşağı elinde tutan silahlı gruplar oldukça avantajlı durumdaydı.
-Suriye ordusu Rusya destekli İdlip operasyonunun son aşamalarında bu iki ana karayolunu hedef aldı ve Halep’ten İdlip yönüne üç farklı cephede ilerleme şeklinde bir strateji ile hareket etti. İki karayoluna ulaşmaya çalışan Suriye ordusu, yollara açılan bütün bölgeyi de ele geçirerek ilerledi. Böylece gerek İdlip’ten ve gerekse Türkiye sınırındaki bölgelerde bulunan silahlı gruplardan Halep yönüne sarkma girişimlerinin de önünü kesmiş oldu.
Bu hatırlatmaları yaptıktan sonra sorunun cevabına geçebiliriz. Suriye ordusunun Halep kırsalındaki Anadan dahil bazı yerleşim birimlerini ele geçirmesinin hem sahaya doğrudan yansıyan sonuçları var hem de Türkiye’nin de dahil olduğu siyasi süreçlere…
Türkiye, hükümetin ideolojik yaklaşımlarının şekillendirdiği Suriye politikasından taviz vermeye hiç yanaşmadı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı ve dokuz yıllık yanlış politikanın sonucunda Türkiye elinde yaklaşık 5 milyon mülteci, sınıra yığılmış çoğu cihatçı yüz binlerce yeni ‘mülteci’, doğrudan maaşını ödediği ve sicilleri karanlık on binlerce Milli Ordu milisi, kendisini ABD-Rusya arasına sıkıştıran saldırgan söylemlerle kaldı. İdlip, Türkiye’nin Suriye’de tutunduğu son nokta durumunda. Oradan çekilmesi halinde Afrin ve El Bab dahil diğer bölgelerden çekilmeye zorlanacak.
Rusya’nın siyasi ve askeri desteği ile İdlip’e yönelik askeri operasyonlarına hız veren Suriye ordusunun geri püskürtülebileceği, dikkatinin ve güçlerinin bölünmeye zorlanacağı en önemli yer Halep kırsalı. Bu bölgedeki hatların da Suriye ordusunun eline geçmesi sadece İdlip’teki cihatçıları değil, TSK’nin desteklediği grupların da hareket alanını daralttı. Ayrıca Fırat’ın doğusuna güvenli bölge kurmak üzere girişilen ve Arap ağırlıklı iki kasabada cep oluşturmakla sonuçlanan Barış Pınarı Harekatı Suriye ordusunun yıllar sonra Türkiye sınırına dönmesi ile sonuçlanmıştı. Son birkaç gündür Halep kırsalında gerçekleşen gelişmeler Suriye ordusunun Türkiye sınırına daha da yaklaşmasını sağladığı gibi, Milli Ordu gibi yapıların alanlarını da sıkıştırdı.
Artık İdlip’te sıkışan cihatçılarla birlikte Halep kırsalındaki Türkiye destekli grupların da sınıra yığılabileceği ihtimali konuşulmaya başlanabilir.
Gazete Duvar / 18.02.20