ABD’nin Suriye’ye girme girişimlerinin ilki İkinci Dünya Savaşı’na rastlar. Fransa o dönemde Suriye’deki varlığını sürdürüyordu. ABD Fransa’da Almanya ile işbirliği yapan Vichy hükümetinin başarılı olma ihtimaline karşı Suriye’ye operasyon için hazırlıklarını tamamlamıştı ve dağıtılan kitapçıklarda askerlere “Dünyanın en yeni uygarlığından (ABD) en eski uygarlıklarının yaşandığı topraklara (Suriye) Nazi tehlikesine karşı savaşmak üzere gidecekleri” belirtiliyordu. Hitler ve Vichy savaşı kaybettiler ve böylece Suriye “Nazi tehlikesinden” kurtulunca ABD’lilerin gelmesine gerek kalmadı.
ABD’nin, daha doğrusu CIA’nin ilk darbe girişimlerinden biri de Suriye’dedir. 1949 yılında Kürt albay Hüsni Zaim’e yaptırılan darbenin sebebi olarak “komünizm tehlikesi” gösteriliyordu ancak asıl sebep petroldü zira Suriye Parlamentosu Suudi Arabistan petrollerini Akdeniz’e taşıyacak TAPLINE boru hattının Suriye topraklarından geçmesine izin vermemişti. ABD’nin o dönemdeki misyonları Suriye’de halk nezdinde Zaim’e çok büyük destek bulunduğunu anlatıyordu ancak Zaim üç ay dayanabildi ve o da bir başka albay Sami Hinnavi tarafından darbeyle indirildi. Böylece ABD’nin ikinci Suriye girişimi de başarısız oldu.
Bu iki girişimden sonra da ABD’nin 50’li yılların sonuna kadar Suriye’de yönetim değişikliği/darbe amaçlı girişimleri oldu ancak başarı elde edilemedi ve kısmet 2011’de başlayan süreç ile birlikte geldi.
ABD yönetimi “ılımlı muhalif” olarak tanımladığı gruplara doğrudan ya da bölge ülkeleri ile dolaylı olarak çeşitli şekillerde yardım etti (ancak bunların hiçbirisinden sonuç alamadı). Üçüncü Suriye girişiminde diğer gruplardan umduğunu bulamayan ABD’nin hemen herkesin bulunduğu Suriye sahnesinde varlığını bir şekilde sürdürmesi gerekiyordu ve süreç Kürtler ile ittifaka evrildi.
ABD açısından değil ama Kürtler açısından gerçekçi olan “IŞİD ile mücadelenin” başlık olarak seçildiği bu sürecin bugün gelinen noktasında Trump “petrol için” Suriye’de bulunduklarını söylüyor.
Petrol Suriye’nin önemli gelir kaynaklarından birisi ancak ABD’nin Suriye’de petrol için bulunmasını gerektirecek bir rezerv ve kalite zenginliği yok. Suriye’nin petrol rezervleri yaklaşık 2,5 milyar varil ve günlük üretim de hesaplanacak olursa bu dünya piyasasında sözü edilemeyecek kadar küçük bir miktar.
Suriye Dışişleri Bakanı Velid El Muallim olayların başladığı ilk günlerde düzenlediği bir basın toplantısında “Suriye’de petrol yok bu nedenle Batı Suriye’ye savaş açmaz” minvalinde konuşmuştu. Trump ise şimdilerde “petrol” demekle kalmıyor ABD yönetimi “Şam’ı da petrol kuyularına yaklaştırmayacağız” diyor. Burada ABD açısından petrol kuyularını değil ama Irak ve Körfez kaynaklarını düşünecek olursak güzergahın önemli olduğu notunu düşerek devam edelim. Ama bu bölgesel çapta ele alınması gereken bir başlık. Bu anlamda dengeler nasıl oluşur ve ABD ileride nasıl adımlar atar ayrı bir konu.
Trump’ın petrol söylemini kullanması, muhtemelen Kürtleri terk etmesinin kendisine karşı oluşturduğu fırtınayı bu argümanla karşılayabileceğini düşünüyor olmasından kaynaklanıyor.
Bu bir yandan Kürtlerin ısrarı diğer yandan ABD içinde Kürtler ile işbirliğine devam edilmesi gerektiği eleştirileri ve nihayetinde Suriye sahnesinde sağlanan yerin terk edilmek istenmemesi ile birlikte okunmalı.
Bu amaca ulaşmanın tek yolu ise kazanımlarını mümkün olduğunca garanti altına almak ve Kürtlerin Suriye’nin siyasal geleceğinde yer almalarını sağlamak. Kürtler bu nedenle ABD’nin varlığını elzem görüyor.
Zira Kürtler ellerinde askeri bir mevcudiyet olsa da ABD’nin koruması olmadan bu varlıklarını sürdürebilmelerinin hiç de kolay olmadığının farkında. Yani Kürtlerin askeri varlıklarını muhafaza etmelerinin tek yolu ABD’nin o bölgede varlığını sürdürmesi. Bu da siyasal alanda Şam ile pazarlık gücünün devam etmesini sağlayacak. Bu gerçek Mazlum Abdi tarafından son röportajlarından birinde dolaylı bir şekilde dillendirildi.
Diğer yandan petrol ABD için önemli değil ama Kürtler için önemli. Petrolün yanı sıra yer üstü zenginliklerinin de “muhafaza edilecek” bölgede olması Kürtlere stratejik avantaj sağlıyor. Petrol gelir kaynağı olmasının yanı sıra Kürtler ile Şam arasında ticaret metası. Şam ham petrolü satın alıyor ve işlenmiş halde Kürtlere satıyor. Mazot ise Suriye’nin olmazsa olmazlarından. Zira mekanların ısıtılması, tarım ve ülkedeki tüm fırınlar için mazot kullanılıyor. Su kadar önemli mazotun kesilmesi demek Suriye’de hayatın durması demek.
Kürtlerin elindeki ikinci en önemli koz tahıl ürünleri. Stratejik bir ürün olan tahıl da aynı bölgeden (Cezire) sağlanıyor.
Yaşanan her gelişme ile birlikte pozisyonların değiştiğini görüyoruz. Kürtlerin ABD’nin çekilme kararları sonrası Şam’a yaklaşması ve/veya ABD’nin kararının değişmesi ile birlikte Şam’a karşı daha yüksek sesli konuşabilmeleri gibi.
Şimdilerde ABD’nin petrol sahalarını korumak üzere mevcudiyetini devam ettireceği açıklamaları sonrasında Abdi’nin açıklamaları da böyleydi.
Bir kez daha belirtmek lazım: Kürtlerin yukarıda sıralamaya çalıştığımız avantajları koruyup siyasi kazanca çevirebilmeleri ABD’nin korumasına bağlı. Ancak ABD geçmişte Suriye’de hedeflerine ulaşamadığını, son süreçte ise birkaç kez sözünde durmadığını ya da duramadığını gösterdi.
ABD “Kürtler için” oradaydı ama Trump geri adım atmak zorunda kaldı, şimdi “petrol için” orada ama petrol (ABD için) yok aslında. Kürtler ABD’nin bu gerçeğini görüyor mu?
Gazete Duvar / 12.11.19