İdlip’te Rus uçaklarının hava saldırıları dikkat çekici ölçüde artmaya başladı. Birkaç gündür Suriye’nin yanı sıra Rus medyasında da geniş yer alan bu gelişme “beklenen İdlip operasyonu başlıyor mu?” yorumlarını bir kez daha alevlendirdi.
Olası senaryolara dair farklı görüşler olsa da, Şam’dan yapılan yorumlardaki müşterek görüş bu operasyonun da nihai operasyon olmadığı şeklinde. Muhtemelen, 2 yıldan uzun bir süredir devam eden ve aşama aşama ilerleyen İdlip operasyonlarının bir sonraki aşaması M-4 ve M-5 karayollarının güvenliğini sağlayacak kadar bir mesafenin Suriye ordusunun kontrolüne geçmesi, cihatçı grupların İdlip kent merkezi ile Türkiye sınırı arasındaki bölgeye doğru daha da itilmesi ve bu grupların üzerindeki baskının artmasının sağlanması...
Olasılıklara dair senaryolar Rusya destekli Suriye ordusunun operasyonunun nereden başlayacağı ve stratejisi konularında farklılaşıyor.
Buna göre bazıları, yeni askeri operasyonun kara operasyonundan çok zaten iyice sıkışmış olan cihatçı grupların karargahları, silah depoları, askeri komutanlarının uçaklarla hedef alınarak yapılacağını savunuyor. Bu görüşte olanlara göre, yeni strateji Türkiye üzerinde de baskı yaratabilir. Çünkü, küçük bir alana sıkışan ve bekaları hâlâ belirsiz olan cihatçı gruplar arasında uzun süredir huzursuzlukların iç çatışma ve suikastlere varan noktalara tırmandığı biliniyor. Bu grupların tek çıkış noktası Hatay üzerinden Türkiye… Spesifik hedef gözetilerek yapılacak saldırıların gruplar arasındaki huzursuzluğu körükleyeceği ve Türkiye sınırına yönelik baskı yapmaya zorlayacak sonuçları olacağı savunuluyor.
Bu senaryodaki kritik soru şu; Türkiye bu durumda ne yapacak? Türkiye, cihatçı gruplara karşı doğrudan cephe alacak mı? Doğrudan cephe almasa da Türkiye sınırını güvenlik altına alarak cihatçı gruplarla Rus uçaklarını baş başa bırakacak mı?
Bu soruyu, geçtiğimiz haftalarda ve aylarda sahayı yakından izleyen birçok gazeteci birçok kez sordu ve henüz net bir yanıtı yok.
Sadece İdlip’teki gidişatı radikal bir şekilde değiştiren Rusya destekli son operasyonun ardından Türkiye-Rusya arasındaki görüşmelerin satır aralarında bazı sinyaller gelmişti. Yine sahada TSK’nin cihatçı gruplara karşı birlikte hareket ettiği gruplar üzerinden değil doğrudan bazı operasyonlar yaptığını gördük. Zaten son birkaç aydır İdlip içindeki bu grupların Türkiye’yi “kendilerini yalnız bırakmak”, “Rusya’nın insafına terk etmek” gibi ithamlarla suçlamaları daha arttı. Eş zamanlı olarak M-4 ve M-5 karayollarının güvenliğinin garantörlüğü için oluşturulan Türk-Rus devriyelerine yönelik saldırılar da tırmanışta.
Dile getirilen bir diğer senaryo ise, bu operasyonun da öncekiler gibi Rusya’nın hava, Suriye ordusunun kara saldırıları ile gerçekleştirileceği yönünde. Bu görüşte olanlara göre, Serakib kavşağından başlamak üzere Lazkiye’ye uzanan ve hâlâ kapalı olan M-4 karayolunun tamamen açılması hedefleniyor. Bu da yine Serakib kavşağından Cisr Eş Şuğur ve İdlip kent merkezinin dış mahallelerine kadar uzanan bir hamleyi gerektiriyor.
Reklam
Eğer beklenen yeni operasyon bu senaryoya göre gerçekleşirse Türkiye’yi daha da yakından ilgilendiren yeni süreç başlayacak gibi görünüyor.
Sadece İdlip’teki cihatçılarla Türkiye’nin baş başa kalması değil, operasyon bölgesi içinde kalan gözlem noktalarının güvenliği ciddi şekilde tehlikeye girebilir.
TSK’nin zaten Suriye ordusunun kontrolündeki bölgeler içinde kalan, hatta birkaçı Suriye askeri karargahlarına birkaç yüz metrede bulunan gözlem noktaları var.
Türkiye, bu gözlem noktalarından çekilme konusunu da pazarlık unsuru yapacak gibi görünüyor. Sonuçta, bu askeri gözlem noktalarının operasyon başlar başlamaz vurulması söz konusu değil. Buna ne Rusya göz yumar ne de Suriye ordusu böyle bir riske girer. Bu durum da Türkiye’ye bu noktaları pazarlık sürecine dahil etme fırsatı veriyor.
Ancak Türkiye’nin Menbiç, Kobani, Tel Rıfat dahil Türkiye-Suriye sınırındaki bazı yerleşim birimlerini pazarlığa açma çabası gelmekte olan İdlip operasyonunda tansiyonu iyice yükseltiyor.
Türkiye’nin bu bölgeleri doğrudan Türkiye sınırlarına dahil etme gibi bir niyeti yok henüz, varsa da en azından basına yansımadı daha.
Ancak Afrin’den Menbiç’e kadar Suriye’nin kuzeyindeki şeritte Türkiye’den atanan yöneticilerin olduğu bir kuşak inşası uzun süredir devam ediyor. Okul müfredatından yerel yönetim birimlerine kadar geniş kapsamlı hummalı çabaya bakılırsa Türkiye ABD, Rusya ve hatta NATO’yu göreve çağırarak gerçekleştiremediği güvenli bölgeyi/tampon bölgeyi kendi eliyle inşa ediyor.
Kaldı ki, TSK’nın birlikte hareket ettiği eski adıyla ÖSO, yeni adıyla Milli Ordu da var. Aileleri ile birlikte yüz binlere ulaştığı tahmin edilen bu milislerin Türkiye içine dağıtılması halihazırda Türkiye içinde giderek artan huzursuzluğu körükleyebilir. Buna karşılık bulundukları yerde, yani Suriye içinde daha işlevsel bir amaç için tekrar tekrar yapılandırılmaları daha mantıklı görünüyor.
Reklam
Libya’dan sonra Azerbaycan-Ermenistan savaşı gibi süreçlere Türkiye’nin hızlı ve dikkat çekici şekilde katılımını sağlayan mobil paralı askerlere dönüştürülebilen bu milislerin Türkiye-Suriye sınırına yerleştirilmesi Türkiye’yi birçok açıdan rahatlatabilir.
Ancak bu durum Suriye’nin toprak bütünlüğünün tartışmaya açılması demek oluyor ki, bu sürecin taraflarından biri Rusya, diğeri İran… Bu durum, Suriye’de çatırdamaya başlayıp Libya’da ve son olarak Azerbaycan-Ermenistan krizinde dallanıp budaklanan Türkiye-Rusya ilişkilerinin iyice gerecek bir dönemi tetikleyebilir.
Bu arada Türkiye Menbiç, Tel Rıfat ve Kobani gibi yerlere ilişkin çıkışlarında “Türkiye’nin milli güvenliğine tehdit olan PKK gibi unsurları” gerekçe olarak öne çıkarıyor. Ancak aynı zamanda Rusya’dan ABD ve Fransa’ya kadar birçok ülkenin Türkiye tarafından Azerbaycan’a gönderilen Suriyeli milisleri cihatçı olarak adlandırmaları oldukça dikkat çekici. Bu milislerin cihatçı olduklarına dair henüz kesin kanıt yok. Saha kaynakları da İdlip’teki El Kaide tedrisatından ve askeri eğitiminden geçmiş cihatçıların Azerbaycan’a gönderilmediğini söylüyor. Gönderilenler TSK’nın birlikte hareket ettiği çeşitli silahlı grupların mensupları. Bu milisler de laik, aydınlıkçı, demokrasi yanlısı değil elbette. Hatta birçoğu birçok kez cihatçı yapılarla iş birliği yaptı. Ancak uluslararası platformda kabul gören tanımlamalara ve terör listelerine göre cihatçı olanla olmayan arasında fark var.
Muhtemelen Azerbaycan’a gönderilen milislerin hangi gruplardan olduklarını Rusya da, ABD de, Fransa da gayet iyi biliyor. Ancak cihatçı vurgulu açıklamalar Kobani’yi, Menbiç’i pazarlığa açma gayretindeki Türkiye’yi farklı kulvarlara sürükleyebilir.
Velhasıl amiyane tabirle bütün yumurtaları tek sepette toplamakta ve her seferinde bu kırılganlığa rağmen askeri söylemlerde ısrar eden Türkiye için Libya’dan İdlip ve Azerbaycan’a kadar geniş bir coğrafya da birbirine bağlı ve sepette gibi görünüyor…
Evrensel / 08.10.20