Süleymani ve El Mühendis’in öldürülmesinden daha büyük hakaret olamazdı Tahran ve Şiiler için. Hasan Nasrallah’tan sonra “Direniş Ekseninin” en büyük isimleriydi ikisi de. Süleymani Tahran-Beyrut ekseninde, El Mühendis ise Irak’ta kahramandılar. Savaşın pratiğini bu ikili yürütüyordu. Tahran’a füze atılsaydı ancak bu kadar kışkırtıcı olurdu. Öyle de oldu.
ABD’nin bu saldırıyı İsrail’den habersiz gerçekleştirmiş olması mümkün değil. İkili zaten Ortadoğu’da her konuda birlikte hareket ettiklerini saklamıyor. Ve tam da Trump’ın ve Netanyahu’nun çıkış arayışında olduğu iç krizler yaşanırken böyle bir aksiyon her ikisi için de ilaç gibi oldu. Yine de Trump’ın bayraktarlığı bırakmadığını, “ben yaptım, yine yaparım” üslubuna ve Netanyahu’nun daha ölçülü kalmasına dikkat çekmek lazım.
Bu saldırının gösterdiği ilk şey, her iki ülkenin de savaş konusunda blöf yapmadığı. Bir şartla: devlet olarak ilk saldıran kendileri olmayacak. Bu nedenle İran’ın bir yanlış yapması için yatıp kalkıp dua etmekle yetinmiyorlar her fırsatta İran’a omuz da atıyorlar, İran “hele bir karşılık versin” diye bekliyorlar.
Ortada şöyle bir durum var: ABD de İsrail de çok rahat. Kaybedecekleri hiçbir şey yok çünkü. ABD süper devlet ve olağanüstü askeri gücüne güveniyor. Tıpkı Irak’ta yaptığı gibi niceliksel ve niteliksel olarak tarihte eşi benzeri görülmemiş bir askeri gücü bir anda İran’ın üzerine boşaltabilir ve tıpkı Irak’ta olduğu gibi İran ordusunu felç edebilir. İsrail de bu darbeye katılacaktır. Tahran’a kadar varır mı bilinmez ancak yanı başında duran Lübnan’da Hizbullah’a yönelik aynı sertlikte saldıracaktır. Bu cümleler yarın savaş çıkıyor anlamında değil, tam tersi, İran’ın savaşa girmesini önlediğini düşündükleri motivasyon bu. Muhtemelen bu nedenle İran’a yönelik İsrail’in Suriye ve Irak’ta saldırıları son yıllarda pervasızca arttı. Yani: “İran nasılsa saldırmaz, saldırmazsa ne ala, saldırırsa kıyamet kopar!”
Bu, meselenin bir boyutu. Müslüman dünyasını yakından ilgilendiren ikinci bir boyut daha var: Şii-Sünni çekişmesi ve bu çekişmenin nerelere varabileceği.
Müslümanlar arasında İslam’ın daha ilk günlerinde başlayan ve ‘derinde’ devam eden çekişmeler tarihte çeşitli şekillerde, kimi zaman çatışmalarla, kimi zaman iki devletin savaşı olarak tezahür etti. Bugüne kadar devletler düzeyinde ve topyekûn bir savaş vuku bulmadı. Ancak oraya doğru gidiyoruz. ABD’nin Süleymani saldırısını bir de böyle okumak lazım. Suudi Arabistan başta olmak üzere Şii İran’dan kurtulmak için fırsat kollayan Sünni devletler var ve bu saldırılar sürer ve İran karşılık vermeye daha fazla zorlanırsa, sadece meseleye siyasal temelli bakan ABD ve İsrail için değil, dinsel temelli bakan devletler için de fırsat oluşabilir. Bunun olması, İslam içinde ‘büyük ve nihai’ hesaplaşmayı başlatabilir.
Kısaca İran’ın hata yapmasını bekleyenler sadece ABD ve İsrail değil, diğer bazı İslam ülkeleri.
Bu nedenle İran, vereceği bir cevabı ‘kendisini yutmaya hazır’ Müslüman ülkeler açısından da düşünmeli.
Şimdi top İran’da. ABD, İran ile çekişme tarihinin en önemli hamlelerinden birini yaptı ve soğukkanlılıkla İran’dan gelecek cevabı bekliyor. Eğer savaşı göze almamış olsaydı ABD (ve İsrail) böyle bir hamleyi yapmazdı.
Peki bu durumda İran ne yapacak?
İki seçenek var: Mütekabiliyet esasına göre cevap vermek ki yukarıda ABD ve İsrail’in bu olasılığı göze aldığını ve diğer bazı İslam ülkelerinin bu fırsatı beklediğini belirtmiştik.
İkinci seçenek, İran’ın yukarıdaki olasılığı düşünerek cevap vermemesi ve zevahiri kurtaracak bir hamle ile yetinmesi. Ancak bu durumda İran, bugüne kadar ortaya koyduğu söylemleri yalanlamış olacak. Böyle bir durum İran’ın başını çektiği “Direniş Eksenine” on yıllar sürecek bir darbe vurabilir. İran kendi içinde rahat değil, Irak’ta ise karışıklık içi savaşa dönüşebilir. Lübnan’da Hizbullah’ın da bu “prestij kaybından” etkilenmemesi olanaksız.
İran-ABD ve Şii-Sünni mücadele süreçlerinin dönüm noktalarından biri sayılabilecek son gelişmelerden sonra nereye evrileceği, İran’ın cevap verip vermeyeceğine, eğer cevap verirse bu cevabın ne şekilde olacağına bağlı.
Bu nedenle Tahran belki de tarihinin en zor günlerini geçiriyor.
Gazete Duvar / 07.01.20