Almanya’da koalisyon hükümetinin yeni strateji belgesi, savunma şirketlerine daha fazla devlet katılımını öngörüyor. Böylece daha fazla para, daha az engel esas alınıyor. Savaşabilir hale gelindiğinin pratikte de sınanması lazım. Savaşa doğru en hızlı nasıl gidebiliriz? Hazırlanan bunun belgesi…
Birleşik Krallık bir haftadır karışmış durumda. Bir çocuk dans okuluna olan saldırı hiçbir konuda birleşmeyen sağcıları ırkçı eylemlerde birleştirdi. Eski bir yargıç olan The Guardian’ın Ekonomi Yazarı Larry Elliott ise hükümeti ayaklanmaları durdurmaya yönelik bir sorumluluk almaya olduğu kadar sorunun kendisine, ekonomik temellerine dair bir adım atma konusunda da uyardı.
Paris’te, Olimpiyat Oyunları için gerçekleştirilen tahliyeler, demokratik kitle örgütleri tarafından “sosyal temizlik” olarak nitelendiriliyor. Kentin merkezinden zorla çıkarılan ve geçici barınma alanlarına yerleştirilen binlerce kişi, oyunların ardından sokaklara geri dönme endişesi taşıyor. Valiliğin insani gerekçelerle savunduğu bu operasyonlar, gerçekte şehrin sefaletini dünyanın gözünden saklamak amacıyla yürütülen geçici bir çözüm.
Almanya: Savaşa sürüklenişin hızı artırılıyor
David MAYWALD
Junge Welt
İyi haber: Koalisyon tartışmıyor. Kötü tarafı: Çünkü savaşa hazırlanıyor. Handelsblatt’ın perşembe günkü haberine göre, Ekonomik İşler ve Savunma Bakanlığından gelen bir strateji belgesi (“Deutschland Tempo/Almanya hızı”), devletin savunma şirketlerine daha fazla dahil olmasını öngörüyor; buna yönelik taslak halihazırda “Başbakanlık, Maliye Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı ile koordine edildi”. Bütçe konularında bölünmüş durumda olan koalisyon ortakları, savaşa hazırlık konusunda birlik halinde görünüyor. Perşembe günü Junge Welt gazetesi tarafından sorulduğunda hiçbir bölüm konu hakkında yorum yapamadı veya yorum yapmak istemedi. Almanya’nın en büyük silah üreticisi Rheinmetall de yorum yapmaktan kaçındı.
Rheinmetall faaliyet kârını tekrar ikiye katlayarak 404 milyon avroya çıkarmayı başardı. Edinilen bilgiye göre şirketin satışları yılın ilk yarısında 3.8 milyar avro civarına yükseldi. Ve silah tekelinin hâlâ yapacak çok işi var. Sipariş hacmi de ikiye katlanarak 15.4 milyar avroya yükseldi. Rheinmetall patronu Armin Papperger perşembe günü “Daha önce hiç bu kadar büyümemiştik” diye açıkladı. Papperger, önümüzdeki yıllarda satışların muhtemelen yaklaşık 2 milyar avro artacağını tahmin etti. Bunun dünya barışı açısından ne anlama geldiği açık. “Bu son derece olumlu gelişme ancak erken yatırım yapmamız ve Kırım’a saldırının yapıldığı 2014 yılından bu yana stratejik bir plan izlememiz sayesinde mümkün oldu.”
Handelsblatt’a göre araştırma finansmanı kurallarındaki hukuki hükümlerin kaldırılması gerekiyor. Şu ana kadar askeri araştırmaların devlet tarafından açıkça finanse edilmesini engellediler. Ancak Federal Almanya Cumhuriyeti bu konuyla ilgilenmiyor. Federal hükümet, 2020 yılından bu yana Swabian savaş teknolojisi üreticisi Hensoldt’un yüzde 25.1 hissesine sahip. Eski Başbakan Angela Merkel (CDU) yönetimindeki federal hükümet, 2020 yılında “düşmanca güçleri” o zamanlar adlandırıldığı şekliyle kilit teknolojilerden uzak tutmak için buna karar verdi. Artık federal hükümet, ABD’li yatırımcı Carlyle ile aynı zamanda Kiel’deki Thyssen-Krupp Marine Systems (TKMS) tersanesinde denizaltı üretimine başlayacak. Alman devleti, kalkınmayı teşvik amaçlı KfW Bank’ın şubeleri ve yatırım yönetimi şirketi aracılığıyla, AB’nin en büyük ikinci savunma şirketi olan Airbus’ın yüzde 10.84’ünü elinde tutuyor.
Ve şimdi federal hükümet savaş silahlarının üretimine daha da fazla dahil olmak istiyor. Firmaların önündeki mevcut engellerin mümkün olduğunca azaltılması gerektiği söyleniyor. Handelsblatt gazetesinin “hükümet çevrelerinden” öğrendiğine göre, silah endüstrisi kısa sürede “önemli kamu çıkarını ilgilendiren bir konu” olarak ilan edildi. Böylece şirketler için askeri malların geliştirilmesi ve üretilmesi, olağan onay prosedürlerini atlayarak çok daha hızlı hale gelebilecek. Ve aynı zamanda büyümeleri de gerekiyor: “Almanya’da yeni silah, teçhizat ve askeri araç fabrikaları inşa edilmeli ve mevcut fabrikalar hızla genişletilmeli ve yaygınlaştırılmalı.”
Hükümet, kıyıdaki LNG terminallerinin hızlandırılmış inşaatını bir plan olarak kullanıyor. Zaten orada halihazırda savaşa doğru “Deutschlan Tempo/Almanya hızı” vardı.
Çeviren: Semra Çelik
‘Sosyal temizlik’: Paris’teki kamp alanlarından tahliye edilenler için kısa ömürlü bir olimpiyat arası
Émilien URBACH
Humanite
Demokratik kitle örgütlerine göre devlet, Olimpiyat Oyunlarına denk gelecek şekilde başkentte gerçek bir “sosyal temizlik” organize etti. Spor şenlikleri sona erene kadar yerlerinden edilen ve barındırılan insanlardan bazılarıyla buluştuk.
“Evet, hepimizi şehrin dışına çıkardılar.” Ahmed, geniş bir gülümsemeyle, derneklerin birkaç aydır Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları için Paris’in “sosyal temizliği” olarak kınadıkları şeyi özetliyor. Ahmed sabah saat 10’da yaklaşık yüz kişi ile birlikte “Restos du cœur” (yemek dağıtan bir dernek) şubesinin açılmasını bekliyordu. Genç, yaşlı, her milletten ve farklı idari durumlara sahip bu insanların ortak noktası, Paris’in merkezindeki derme çatma evlerini terk etmek zorunda kalmış olmaları.
Birçoğu hâlâ sokaklarda yaşıyor, ancak temmuz ayının ilk iki haftasında zorla yerinden edilenler, valilik tarafından kurulan “tampon bölgelerinde” kapasiteye göre geçici barınmadan faydalanıyor. Kısacası, yarışma başlamadan önce “Olimpiyat sergi alanlarında” bulunan gayriresmi yaşam alanlarından tahliye edilen insanlara barınak sağlamak için yaklaşık 1000 acil barınma yeri kurulmuş. Bu istisnai bir artış. Yetkililerin gerekli iradeyi göstererek insanları hızla sokaklardan kurtarabileceğinin bir kanıtı.
“İki hafta önce bizi bir otobüse bindirdiler ve önce Melun’a götürdüler” diye hatırlıyor 2022’den beri mülteci olan neşeli genç Afgan Subhanullah. “Daha sonra beni Paris’in 18. bölgesinde bir kabul merkezine yerleştirdiler. 12 ranzalı büyük bir odada kalıyoruz ve bize günde üç öğün yemek veriyorlar. Son iki yıldır bir çadırda uyuyordum. Böylesi daha iyi. Ama bize bunun sadece oyunlar süresince geçerli olduğunu söylediler.”
Porte de la Villette’de de birkaç kişi daha aynı hikayeyi anlatıyor. “Revers de la médaille/Madalyonun Öteki Yüzü” isimli kolektif son basın açıklamalarından birinde, nisan 2023 ile mayıs 2024 arasında 138 operasyonda 12 bin 500’den fazla kişinin tahliye edildiğini ve çok azının Île-de-France (Paris ve çevresi) bölgesinde barındırıldığını belirtiyor. Öte yandan, temmuz başından itibaren tahliye edilen 1315 kişiden bininin ünlü “tampon bölgelerden” birine yerleştirildiği söyleniyor.
Bunlardan biri de tam burada, GL-Events şirketinin hangarları arasında. Hassan, yemek kuyruğundan burayı işaret ederek “Ukraynalıları zaten oraya yerleştirmiştik” diyor: “Tıpkı Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından kaçan mülteciler için oluşturulan acil durum düzenlemeleri gibi, Oyunların açılış töreninden hemen önce başlatılan barınak operasyonları da, yetkililer istediğinde, sokaklarda onur kırıcı bir şekilde yaşayan insanları hızla sokaklardan kurtarabileceklerini bir kez daha kanıtlıyor. Ancak bunun, Paris kamplarında yaşayanların yıllardır karşı karşıya olduğu insani acil durumdan ziyade bir tür kozmetik, acil duruma yanıt olarak yapılmış olması üzüntü verici.”
Kısa vadeli bir tedbir
“Geçen perşembe günü bir otele yerleştirildim” diyor 16 yaşındaki Gineli Younoussa, henüz yerleştirilmemiş bir başka yalnız çocukla birlikte: “Bana Olimpiyat Oyunları sona erdiğinde çocuk sosyal hizmetler kurumunun durumumu değerlendireceğini söylediler”. Gerçekte buradaki herkes bu istisnai tedbirin sadece kısa bir süre için geçerli olduğunun ve halen karşı karşıya oldukları sorunları ertelemekten başka bir işe yaramadığının çok iyi farkında.
Madalyonun Öteki Yüzü kolektifi için, “Burada, Olimpiyat Oyunları olsun ya da olmasın, sıradan bir barınma sağlama operasyonu söz konusu değil. Bu operasyonlar, insanları sokakta bırakmamak için insani bir amaç taşımıyor, tam aksine sefaleti dünyadan gizlemek amacıyla düşünülmüş ve düzenlenmiş geniş çaplı bir sosyal temizlik politikasının yürütüldüğünü” açıkça göstermekte.
Bu ikiyüzlülüğü kınamak için kolektif, 4 Ağustos Pazar günü gönüllülerin, aktivistlerin ve zorla yerinden edilen insanların portrelerinden oluşan “dev bir kolaj” içeren “Hors-jeux” (“Ofsayt”) başlıklı bir “Karşı Olimpiyat Günü” düzenledi. Bu, televizyon kameraları gittikten sonra çoğunun kaldırımlarda uyumaya geri döneceği Paris’in merkezinde onlara bir nebze görünürlük sağlamanın bir yoluydu.
Çeviren: Eren Can
Şiddet şok ediciydi ama şaşırtıcı değildi: Britanya’nın ekonomisi aşırı sağcı haydutluk için olgunlaşmış durumda
Larry ELLIOTT
The Guardian
İngiltere Maliye Bakanı Rachel Reeves bu hafta Birleşik Krallık’a yatırım çekmek için ABD’deydi. İyi şanslar sayın bakan. Her gece ırkçı ayaklanmalar yaşanırken, İngiltere’nin iş dünyasına açık olduğunu ilan etmek için belki de en uygun zaman değil. Aksine, Atlantik’in diğer yakasından alınması muhtemel mesaj, İngiltere’nin haydutluklarla dolu olduğu, yabancı düşmanlığının yaygın olduğu ve ülke ekonomisinin çöktüğüdür.
Hükümet aşırı sağcı şiddet karşısında şaşkınlığa uğramış görünüyor. İngiltere, Elon Musk’ın bahsettiği “kaçınılmaz” iç savaşın yakınından geçmiyor ama Nijerya, Avustralya ve Endonezya’nın vatandaşlarını İngiltere’ye seyahat etmenin tehlikeleri konusunda uyarmaya başlaması bir şeyler söylüyor.
Sokaklarda sergilenen nefret, aşağılık ve şok edici ve İngiltere’nin uluslararası itibarına ciddi zarar verme tehdidi taşıyor. Açık olalım: Toplu tutuklamalar ve ardından gelen cezai hükümler gerekli ve haklıdır. İsyancılar kendi eylemlerinden sorumludur ve yaptıkları şey, saf ve basit bir şekilde suçtur. En son 2011 yılında ciddi bir kargaşa yaşandığında sulh hakimiydim ve yukarıdan gelen mesaj, sert bir şekilde bastırmamız gerektiği yönündeydi. Bu kez de benzer bir mesaj verilmiş olacak ve normalde çok daha yumuşak davranılması gereken suçlar için ağır cezalar verilecek. Daha zor bir soru ise bunun geçmişte İngiltere futbol takımının yurt dışında oynadığı maçlarda isyana varan davranışlara yol açan holiganizm türünün bir örneği mi yoksa daha derin bir rahatsızlığın belirtisi mi olduğudur. Eğer durum ilkiyse, faillere verilecek ağır cezalar işe yarayabilir. Eğer ikincisi ise, ortada çok daha büyük bir sorun var demektir ve insanları dövmek ve anahtarları atmak, İngiltere’nin şiddetin patlak verdiği pek çok bölgesinde uyumu yeniden sağlamak için yeterli olmayacaktır.
Faillerin eylemlerini organize etmelerine yardımcı olmakla suçlanan sosyal medya şirketlerine yönelik bir baskı da sihirli değnek değil. Bunun sadece birkaç yüz çürük elmanın kökünün kazınmasından ibaret olduğuna karar vermek kuşkusuz daha kolay olacaktır, çünkü eşitsizlik, çalışma çağındaki yoksulluğun artması ve göçün ücretler ve kamu hizmetleri üzerindeki etkisi gibi daha çetrefilli meseleleri ele alma ihtiyacını ortadan kaldıracaktır.
Basitçe ifade etmek gerekirse: Britanya, aşırı sağ tarafından istismar edilmek için koşulların olgunlaştığı bir ülke midir? Cevap, ne yazık ki, muhtemelen öyle. Yardım kuruluşları ve düşünce kuruluşları yıllardır bu ülkenin varsıllar ile yoksullar arasındaki uçurumun muazzam boyutlarda olduğu bir ülke olduğu konusunda uyarılarda bulunuyor.
Daha bu hafta, düşük ve orta gelirlileri etkileyen konulara odaklanan bir düşünce kuruluşu olan Resolution Foundation, bölgesel eşitsizliklerin son 25 yılda hiç azalmadığını gösteren bir rapor yayımladı. Yoksul yerler yoksul, zengin yerler ise zengin kalmaya devam etmiştir. Çocuk yoksulluğu söz konusu olduğunda ise işler daha da kötüye gitmiştir. 2014-15’te 20 çocuk yoksulluğunun yoğun olduğu bölgeden 19’u Londra’daydı, ancak 2022-23’e gelindiğinde başkentte sadece üç bölge kalırken, geri kalanlar kuzey-batı ve Batı Midlands arasında bölündü. Cambridge gibi yerlerde isyan çıkmadı, Winchester ya da St Albans’ta sığınmacılara saldırı olmadı ve bunun nedenini anlamak zor değil. Bu bölgeler, insanların iyi maaşlı işlere ve rahat yaşamlara sahip olduğu ve en büyük endişe kaynağının İşçi Partisinin konut inşa planı kapsamında yeşil kuşak parçalarının geliştirilip geliştirilmeyeceği olduğu yerlerdir. Eğer bir mucize olur da Bakan Reeves ABD’li girişimcileri paralarını Birleşik Krallık’a yatırmaya ikna ederse, paranın gideceği yerler bu tür müreffeh yerler olacak. Neredeyse kesinlikle Rotherham, Middlesbrough, Stoke-on-Trent veya Hartlepool’a; ayaklanmaların en şiddetli olduğu dört kasabaya -yatırımın sağlayacağı desteğe daha fazla ihtiyaç duymalarına rağmen- gitmeyecek.
Bunların hepsi post-endüstriyel Britanya’nın klasik örnekleri, 1980’ler ve ’90’larda ekonomilerinin kalbi sökülen ve fabrikaların yerini çağrı merkezleri ve dağıtım depolarının aldığı yerler. Bu bölgeler 2010 seçimlerinden sonra dayatılan kemer sıkma politikalarından en çok zarar gören yerler. On yıl ya da daha uzun süredir reel ücretlerde yaşanan düşüşü, hayat pahalılığı krizini ve 2022’de rekor düzeye ulaşan yasal göçü eklediğinizde oldukça yanıcı bir karışım elde edersiniz.
Bu kasaba ve şehirler, bir şeylerin değişeceği beklentisiyle Brexit’e oy verdiler ama değişmedi. Boris Johnson’ın 2019 seçimlerinden sonra Britanya’yı düzlüğe çıkaracağı fikriyle baştan çıkarıldılar ve bir kez daha kandırıldılar. Devlete olan inanç dibe vurmuş durumda. Polise duyulan saygı azaldı. Sığınmacılar ve daha genel anlamda göçmenler hoşnutsuzluğun günah keçisi haline geldi. Belki de tuğla fırlatan ırkçıların fotoğraflarından daha endişe verici olan, olaylara aktif olarak karışmayan ama onları teşvik ediyor gibi görünen seyircilerdir.
Hiç kuşkunuz olmasın: Ne sosyal yardım kesintileri, ne iş kaybı ne de NHS bekleme listelerinin uzaması, hiçbir şey bir camiye ya da sığınmacıların barındığı bir otele saldırmayı haklı gösteremez. Ancak 2011 yılında da söylediğim gibi, kilit altında tutulmanın -hak edilmiş olsa bile- köklü sorunları çözeceğini düşünüyorsak kendimizi kandırıyoruz demektir. Son bir hafta içinde yaşananlarda ekonomik ve sosyal faktörlerin hiçbir rol oynamadığını düşünmek, hayal adasının en uzak kıyılarında yaşamak demektir. Bir deyimi ödünç alırsak, hükümetin ayaklanmalara karşı olduğu kadar ayaklanmaların nedenlerine karşı sert olması gerekir.
Çeviren: Sarya Tunç
Evrensel / 11.08.24