Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgali ile başlayan, ardından Batı ile Rusya arasında bir meydan muharebesine dönen savaş, gündemde yeteri kadar ilgimizi çekmese de devam ediyor. İşgalden kısa süre sonra ABD öncülüğünde Atlantik Blok’u Rusya’ya bankacılıktan enerjiye, yatırımdan know-how teknolojisine uzanan “adeta yok mu artıran!” stratejisiyle toplu ret (cancel) kültürüne varan yaptırımları uygulamaya başladı.
Bu silsile içinde Avrupa’da Gazprom hızla gözden düşerken, Rosneft’in petrol projeleri ardı ardına iptal oldu. Ancak bu hengame içinde, işinde gücünde olan hatta pazar payını artırmaya devam eden bir devlet şirketi vardı: Rosatom. Öyle ki neredeyse Moskova’daki bakkaldan züccaciye dükkanına, yaptırım sağanağından herkes nasibini alırken bu devasa şirket ve faaliyetleri yaptırım dışı kaldı. Peki neden? Ne oldu da Rosatom, kârı düşmek bir yana sadece 2023’te ABD’ye bir milyar dolara yakın (900 milyon dolarlık) ihracat yapabildi? Bu yazıda Rusya’nın nükleer politikasının ayrıcalıklı konumuna ve küresel olarak bu alanın Rusya’ya sağladığı avantaja değineceğiz.
ROSATOM: Pek çok iştiraki mevcut
Çernobil nükleer patlamasının ardından Atom Enerjisi Bakanlığı’nın mirasçısı olarak kurulan Rosatom, 2007’de devlet şirketi kategorisine alındı. Gazprom ve Rosneft’in aksine nükleer enerjinin amiral gemisinin devletin dışında özel sektörde ya da uluslararası arenada boy gösteren ortakları yok. Şirket tamamen devletin ve devlet başkanı, yani Putin, şirketin hedeflerini belirliyor.
Rosatom da tıpkı diğer enerji şirketleri gibi SSCB’den miras kalan kaynak ve tekniklerin (elbette belirli güncellemelere giderek) sadece Rusya’da değil, küresel pazarında da etkisini artırmaya çalışıyor. Şirket diğer nükleer şirketlerinden ayrılan bir yapıya sahip. Uranyumun çıkarılmasından zenginleştirilmesine, gerekli ekipmanların üretilmesinden, zenginleştirilen uranyumun kıtalar arası taşınmasına, reaktör inşasından işletilmesine, atık toplanması ve kontrolüne uzanan faaliyetleri şirketin etki gücünü artırıyor. Dikey entegre bir şirket olan Rosatom’un bünyesinde pek çok iştirak mevcut. Örneğin bunlardan biri olan TVEL, küresel piyasaya zenginleştirilmiş uranyum sağlıyor. Son verilere göre Rosatom dünyadaki uranyum dönüşüm pastasının yüzde 38’ine, uranyum zenginleştirme kapasitesinin yüzde 46’sına sahip. Peki Ukrayna Savaşı şirketi nasıl etkiledi?
Rosatom’un farklı düzeylerde ticari ilişki kurduğu ülke sayısı 54. Ukrayna Savaşı sürerken şirket 29 ülkede 73 proje yürütüyor. Benzer biçimde 13 ülkeyle de çeşitli düzeylerde imzalanmış memorandumları mevcut. Şirketin en büyük üç projesiyse Güney Afrika (76 milyar dolar), Mısır (30 milyar dolar), Türkiye (20 milyar dolar). Sadece bu üç proje dahi şirketin nükleer enerji pastasından en az 126 milyar dolarlık pay aldığını gösteriyor. Şirketin 2022 raporuna göre bu meblağ 139 milyar dolar civarında. Bununla beraber şirketin bazı projelerinin kağıt üstünde kaldığı da görülüyor.
Ukrayna savaşı ve ROSATOM: İptaller de var yeni projeler de
Ukrayna Savaşının Rusya enerji sektöründe değişim yarattığı, rotaların güncellenmesine neden olduğu bir gerçek. Öte yandan bahse konu olan Rosatom’un söz konusu dönemde iptal olan bazı projeleri oldu. Bunlar Finlandiya, Ürdün ve Slovakya’daki girişimlerdi. Buna karşın AB üyesi Macaristan ve Bulgaristan’dakiler devam ediyor. AB ve NATO üyesi olan Türkiye’nin de projesi devam ederken geçtiğimiz yıl ilk nükleer yakıt da Türkiye’ye intikal etti. Doğal gaz veya petrolden farklı olarak nükleer enerji, ciddi bir teknolojik birikim ve pratik gerektiriyor. Yalnızca uranyuma sahip olmak, ekmek niyetine buğday tarlasına dalıp karnınızı doyurmaya çalışmanıza benzer. Buğdayın ekmek olması için bir süreçten geçmesi gerekir. Tıpkı bunun gibi uranyumun da zenginleştirmeye hazırlanması, belirli gereklilik ve zorunluluklarla zenginleştirilmesi gerekir. İşte Rosatom bu kapasitenin tek başına yüzde 46’sına sahip, yani dünyadaki iki zenginleştirme işleminden birini bu şirket yapıyor. Bu şu anlama geliyor, Rosatom illa gelip sizin ülkenizde bir nükleer reaktör kurmak zorunda değil, santrale yakıt gerekir ve bunu sorunsuz sağlayan başat aktör olarak şirket başrolde yer alır.
Bu durumun en bilinen örneği ABD ki bunun önüne geçmek için 13 Mayıs’ta ABD’de bir tasarı kabul edildi. Buna göre 2027’ye kadar Amerikalı üreticiler Rosatom’u ikame edecek şekilde nükleer yakıt üretimi yapmaya çalışacak, devlet bunun için de 2.2 milyar dolarlık bir destek paketi açıklayacak. Rusya gibi ABD’nin de elektriğinin yüzde 20’si nükleer enerjiden üretiliyor. ABD Enerji Enformasyon İdaresi verilerine göre santraller için gerekli olan bu yakıtın yüzde 24’ü TVEL (Rosatom) tarafından sağlanıyor.
ABD 2022’de Rosatom’dan 650 milyon dolarlık ithalat yaparken bu 2023’te 900 milyar dolara çıktı. Benzer bir durum bazı Avrupa ülkeleri için de geçerli. Bu çerçevede en büyük artışsa yüzde 140’ın üzerinde ithalat rekoruyla Türkiye ile Rosatom arasında yaşandı. Türkiye 2022’de şirketten 82 milyon dolarlık nükleer malzeme alırken bu 2023’te 200 milyon doların üstüne çıktı.
Özetle diğer enerji kalemlerinden farklı olarak Batı bloku şimdilik Rosatom’la köprüleri atacak durumda değil, zira elektriksiz kalma ihtimali her iktidarın kabusu. Ancak sadece Avrupa ve ABD’ye bakmak Rusya’ya dönük yaptırımların sınırları konusunda fikir verse de Rosatom’u anlamak açısından eksik kalır. Bunun için yönümüzü başka kıtalara çevirmemiz gerekiyor.
ROSATOM: Afrika’dan Latin Amerika’ya nükleersiz ülke kalmasın
Rosatom’un resmi bilgileri ve basına yansıyan haberlere bakıldığında yukarıda özetlenen ülkelerin yanı sıra şirketin Asya’dan Afrika’ya Afrika’dan Latin Amerika’ya yayılan bir küresel strateji uyguladığı görülüyor. Asya’da Çin ve Hindistan gibi ülkeler ön plana çıkarken buna Bangladeş’in eklendiği söylenmeli.
Ortadoğu’da Birleşik Arap Emirlikleri’yle doğrudan anlaşması olan şirketin, Suudi Arabistan, Fas, Cezayir ve Tunus ile de imzalanmış memorandumları bulunuyor.
Mısır, Burkina Faso, Mali, Zimbabve, Ruanda, Burundi, Kenya ve Etiyopya gibi Sahra Altı Afrika'daki farklı ülkelerin Rusya ile nükleer konulu diplomatik ve ticari anlaşmaları var. Buna yakın dönemde Nijerya’nın da eklenmesi beklenebilir.
Rusya, Latin Amerika'da stratejik olarak genişletilmiş ortaklıklar peşinde ve hammadde pazarlarına daha fazla erişim arayışında. Özellikle Bolivya'da Rosatom ile yapılan 450 milyon dolarlık sözleşme, nükleer reaktörlerin soğutma ve muhafaza sistemleri için gerekli bir malzeme olan lityum karbonat madenciliği ve üretim kompleksinin inşasına öncülük edecek. Benzer şekilde Rosatom, 2023'ten bu yana Brezilya'daki nükleer tesislerin zenginleştirilmiş uranyumla ilgili ürünlerinin münhasır tedarikçisi oldu. Bu dönüm noktası niteliğindeki anlaşmayla Rusya, Kanada ve Avrupa konsorsiyumlarından yapılan ithalatın yerini aldı. Brezilya’nın bu adımı Rusya’nın BRICS ile bağlarını güçlendirmeye çalıştığı ve BRICS Yeni Kalkınma Bankası'ndan finansman sağlamaya çalıştığı döneme denk gelmesiyse elbette tesadüf değil.
Rosatom’un özellikle Asya, Afrika ve Latin Amerika’da santral kurma ve işletme süreçlerinin tamamını üstlenmesi, kredi bulma konusunda Rusya bütçesine yaslanması ve kolaylıklar sağlaması onun “nükleersiz ülke kalmasın” stratejisinin kolaylaştırıcıları oluyor. Bu ayrıcalıklarla ABD, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerden ayrışan Rusya’nın bu adımlarla diplomatik gücünü perçinlemeye çalıştığı da görülüyor. Küresel Güney ile geliştirilen bu ilişkinin temelinde ekonomik kazancın yanında değinilen bölgelerin nükleer enerjide temel tedarikçi olarak BM oylamalarına yansıyacak bir diplomatik bağ ve ortalık kurma girişimi olduğu söylenebilir.
Özetlemek gerekirse, yıllara yayılan bir karşılıklı bağımlılık yaratan nükleer enerji, Rusya’nın hem küresel payı hem de kapasitesi nedeniyle vazgeçilmez gelir ve diplomasi kaynaklarından biri. Tam da bu nedenle tekel konumda bir şirkete teslim edilen nükleer enerji hedefleri Putin tarafından belirleniyor. Rusya’nın nükleer enerjideki bu baskın rolü, bir yandan Batı’yla mücadelesinde sınırları ve tepkinin dozunu belirlerken bir yandan yeni pazarlara açılarak enerjinin BM oylamalarına etki edecek kadar derin bir bağ kurması için kapı aralıyor. Dahası BRICS gibi mekanizmalarda Rusya’nın hem daha kolay kredi bulmasına hem de yapı içindeki derinleşmeye katkı sağlıyor.
Gazete Duvar / 30.05.24