Türk hükümeti Libya ve Yukarı Karabağ’daki milis seferberliğinin yol açtığı sorunlardan ders çıkarmışa benzemiyor. Türkiye, ABD liderliğindeki koalisyonun Afganistan’da çekilmesinin ardından Kabil havaalanının güvenliğini temin etme planını muhataplarıyla müzakere ederken Suriye’den milis taşınacağı iddiaları gündeme geldi.
Fırat Medya Merkezi’nin iddiasına göre 24 Haziran’da Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), “Suriye Milli Ordusu” şemsiyesi altında bulunan bazı örgütlerin temsilcileriyle Afganistan seferberliğini konuştu. Gruplardan 2 bin savaşçının Afganistan’a sevki konusunda hazırlık yapılması istendi. Toplantıya Semerkant Tugayı Komutanı Sair Maruf, Hamza Bölüğü Komutanı Seyf Ebu Bekir, Sukur el Şam temsilcisi Hüseyin Hayr, Sultan Murat Tugayları Komutanı Fehim İsa, Süleyman Şah Tugayı Komutanı Muhammed el Cesim (Ebu Amşa), Sukur el Şimal temsilcisi Hüseyin Hayri ve Feylak el Mecd Komutanı Yasir Abdurrahim’in katıldığı, komutanların asker başına aylık 3 bin dolar talep ettiği iddia edildi.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) ise milislere 2-3 bin dolar maaş verileceğini öne sürdü. SOHR’a göre bu sefer Libya ve Karabağ’dan farklı olarak uluslararası hukuka göre davranılacak ve düzgün bir imaj verilmeye çalışılacak. Bu çerçevede milisler resmi sözleşmelerle Türk özel güvenlik şirketleri üzerinden işe alınacak ve adam seçme süreci, güvenilmeyen örgüt liderleri değil MİT tarafından yürütülecek. Milisler özel güvenlikçi sıfatıyla Kabil havaalanı, hükümet binaları, tesisler ve uluslararası güçleri koruyacak. Bu güçler Taliban’a karşı askeri operasyonlarda görevlendirilmeyecek. Gözlemevi planın üzerinde çalışıldığını ama henüz uygulama aşamasına geçilmediğini kaydetti.
Kürt kaynaklar ise toplantının Azez’e bağlı Havar Kilis köyünde gerçekleştiğini ve MİT’in ilk etapta 2600 milis hedefi koyduğunu aktardı.
Libya ve Azerbaycan’a gönderilen savaşçılarla ilgili olarak vaat edilen ödemelerin yapılmadığı ya da eksik yapıldığı, komutanların maaşları çaldığı, dönmek isteyenlerin zorla tutulduğu, ölenlerin ailelerine ya da yaralananlara sözleşmedeki tazminatların ödenmediği, maaşların dolar yerine Türk Lirası olarak ödendiği yönünde çok sayıda şikâyet kayıtlara geçmişti. Bunların hiçbiri Ankara’nın milis kullanmada kararlılığını etkilemedi.
Türk hükümeti Karabağ’da savaştırılan gruplarla ilgili inkâr yolunu seçerken Libya’da kısa süreli bir yalanmadan sonra milis varlığı teyit edilmekle kalmayıp izlenen siyasetin açık bir parçası hâline getirildi. Savaşçı devşirmek için Afrin’de Hamza Bölüğü ve Cephet’üş Şamiyye, Kibari’de Mutassim Tuyagı, Mahmudiye’de Şamil Tugayı irtibat ofisi açtığında hükümet her şeyi yalanlıyordu.
Suriyeli milisler Libya’da BM uhdesinde yürütülen siyasi çözüm sürecinin en temel meselesi hâline geldi. Ankara milisleri Libya’nın geleceğinde Türkiye’nin yerine dair pazarlıklarda bir koz olarak kullanmaya çalışıyor. 23 Haziran’da Berlin’deki ikinci konferansta Türkiye ile Rusya eş zamanlı olarak iki taraftan milislerden 300’ünü çekme konusunda bir ön mutabakata vardı. Fakat Libya’da farklı taraflar yabancı güçler ve paralı askerleri 24 Aralık seçimlerinin önünde temel bir engel olarak görüyor. Libya kördüğümü çözülmeden milisler için Afganistan sayfası açılıyor.
Erdoğan yönetiminin şimdiye kadar milis kullanımı nedeniyle uluslararası toplumda caydırıcı bir baskı ya da yaptırımla karşılaşmadığı düşünülürse Afganistan için seferber olma iddiası kolayca dışlanamaz. Olası bir saldırıda Türk askerlerinin kayıp vermesi iç politikada hükümete karşı duyarlılıkları harekete geçirebilir. Hükümet Suriye, Libya ve Karadağ’a müdahaleleri savunduğu kadar Afgan misyonuna ikna edici gerekçe sunamıyor. Ankara olası kayıpların iç kamuoyuna yansımalarını sınırlamak için Suriyeli milisleri tercih edebilir.
Ankara’nın bu misyon için müttefiklerden aradığı mali ve askeri destek paketinde “özel güvenlikçi” kalemi önemli bir paya tekabül edebilir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusların Wagner’i ya da Amerikalıların Blackwater’ı (Academy) gibi Türkiye’nin özel güvenlik aygıtlarını genişlemeci dış politikanın enstrümanlarını arasına sokmayı önemsiyor. Afgan tecrübesinden sonra uzun vadede başka coğrafyalarda müdahaleler için Suriyeli muhalif gruplar özel güvenlik şirketleri için bir havuza dönüştürülebilir.
Bununla birlikte Kabil’e milis planı hem uluslararası koalisyonun hem da Afganistan’daki yerel muhatapların onayını gerektiriyor. Libya’da Trablus hükümetinin, Karabağ’da Bakü yönetiminin rızası kâfiydi. Afganistan 1979’dan beri savaş, iç savaş ve işgalle birlikte ağır bir milisleşme süreci yaşamış bir ülke. Ülkenin temel sorunlarından birisi zaten bu.
Milislerin işlevi de tartışmaya açık bir durum. Kabil Uluslararası Havaalanı başkentin tam merkezinde. Taliban için çok değerli bir hedef olan havaalanını savunma stratejisinin kentin güvenliği ile birlikte düşünülmesi gerekiyor. Özellikle diplomatik misyonun korunması ve havaalanına gidiş gelişlerde güvenliğin temini birinci dereceden önem arz ediyor.
Suriyeli milis meselesi Pentagon Sözcüsü John Kirby’ye sorulduğunda haberleri teyit edecek durumda olmadığını belirtirken havaalanının güvenliğini sağlayacak güçlerin uluslararası hukuka uygun olması gerektiği vurgusu yaptı: “Bu güvenlik varlığının yetkin ve yetenekli olması ve uluslararası hukukun üstünlüğüne ve uluslararası güvenlik güçleri için uygun tutum ve davranışlara tabi olması bizim için olağanüstü derecede önemli olacaktır. Bu protokollerden sorumlu olacaklar ve bu tür protokoller kapsamında da hesap verebilmeliler.’’
Bu yanıt, Suriyeli milislerin güvenlikçi olarak görev alabileceği ihtimalini kategorik olarak dışlamıyor. Ama misyon için Suriyeli milislerde denkleştirilmesi zor kriterler sıralıyor.
Kabil havaalanının askeri bölümünün sorumluluğu yürüten Türkiye hâlihazırda bölgede Kararlı Destek Misyonu çerçevesinde 600 asker bulunduruyor. İlave askeri sevkiyat da düşünülmüyor. ABD’nin, diplomatik misyonun korunması için geride bırakmayı düşündüğü asker sayısı 650 civarında. Buna ek olarak birkaç yüz ABD askerinin de muhtemelen eylül ayına kadar Kabil havaalanında güvenliği sağlayan Türk askerlerine yardım etme rolünü üstleneceği bildiriliyor.
Bütün bunların ötesinde Taliban İran, Tacikistan ve Özbekistan sınırları dahil hızla saha hâkimiyetini genişletirken Türkiye’nin Kabil misyonuyla ilgili belirsizlikler sürüyor. Amerikalı teknik heyetin Ankara ziyaretinden sonra ABD ve Türkiye Savunma Bakanları Lloyd J. Austin ile Hulusi Akar’ın 8 Temmuz’daki telefon görüşmesinden de somut bir netice çıkmadı.
Al- Monitor / 12.07.21