Taliban’ın Afganistan’ı kısa sürede nasıl süpürdüğünü izlerken sanırım “Bunun arkasında ne var?” sorusuna takılmayan azdır.
ABD 20 yıldır işgalci olduğu Afganistan’ın anahtarlarını bir bakıma 20 Şubat 2020’de Doha’da imzaladığı anlaşmayla Taliban’a teslim etmişti. 2014’ten beri Taliban’a karşı savaşı Afgan güçleri yürütüyor, Amerikalılar hava desteğiyle yetiniyordu. Geleneksel Afgan meclisi Loya Jirga toplantılarıyla başlayıp kurulan sandıklarla şekillenen, eski savaş ağaları ve uyuşturucu baronlarının çöreklendiği ‘Afgani’ bir yönetim de vardı. O yüzden teslim edilen, ABD’nin sahip olmadığı, tam olarak elinde tutamadığı anahtarlardı. Anlaşmanın gizli tarafları varsa yarın bir gün illaki çıkacaktır. Af-Pak dosyasının mimarı Zalmay Halilzad en iyisini bilir. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da imza törenini şereflendiren zevat arasındaydı.
Ama bu anlaşmanın, Afgan hükümeti ile Taliban arasında barış taslağı çıkmadan ve Afgan hükümetini dışarda tutacak şekilde sadece Taliban’la imzalanması gizli madde olmasa da “Ben gidiyorum dükkan senindir” anlamına geliyordu. Bu, büyük bir komplo olmadan da öngörülebilir bir sonuçtu. Amerikan yönetimi Taliban’ın gücü ve ilerleyişi konusunda hem kendini hem de dünyayı salağa yatırdı.
***
Taliban, başkent Kabil’in kapılarını tutup Afgan hükümetiyle devir teslim müzakereleri yürütecek noktaya öngörülemez birkaç günde geldi. 1996’daki Taliban’dan farklı olarak bu sefer diplomatik tecrit ve yaptırımları önlemeye özen gösteren bir Taliban karşımıza çıktı. Yani nisandan beri ele geçirdiğim yerlerdeki pratiklerime ve kusurlarıma bakmayın, 20 yılda ben de değiştim demeye getiriyor. Yanlış anlaşılmasın gömlek aynı!
Dün Taliban kentin kapılarını tutarken sözcüleri, bazı taahhütler veriyordu:
- Kabil’e girmek için barışçıl bir iktidar devri beklenecek. Geçiş sağlanana dek, Kabil'in güvenliğinden Afgan hükümeti sorumlu olacak.
- Kimseden intikam alınmayacak. Hükümet ve orduda çalışanlar affedilecek. Yabancı güçlerle çalışanlardan intikam alınmayacak.
- Sivillerin ülkeyi terk etmesine neden yok. Herkes işinin başına dönebilir.
- Yabancı diplomatik temsilciler çalışmalarını sürdürsün. Diplomatlar için risk olmayacak. (Daha önce Mezar-ı Şerif’te 8 İranlı diplomatı öldürmüştü.)
- Kadın haklarına saygı gösterilecek! Bütün kadınların eğitime ve işe erişimi olacak, evden yalnız çıkmalarına izin verilecek ama örtünme kurallarına (hicap-burka) uyulacak.
- İdam, recm veya uzuv kesme gibi şeriat kurallarının uygulanması mahkemelere bırakılacak vs. Ve nihayetinde tüm Afganların katılacağı kapsayıcı bir hükümet kurulacak.
Garantileri bile yeterince karanlık bir gelecek sunuyor! Fakat köprüyü geçmeleri lazım. O yüzden dünyayı karartırken de bazı yerleri alacakaranlık bırakıyor. İslamcılığın en koyusundan bile sadır olan maslahatçılık. Yeter ki uluslararası toplum hemen irtibatı ve cezayı kesmesin!
Bu güvencelerin üzerinden çok geçmeden Taliban hükümet binalarında kontrolü ele almaya başladı. Kaçmayı tercih eden Gani önce Tacikistan’a oradan da üçüncü bir ülkeye gitti. Belki henüz havadayken Ulusal Uzlaşı Yüksek Konseyi Başkanı Abdullah Abdullah tarafından “eski cumhurbaşkanı” ilan ediliverdi.
Bu arada öğrendik ki Gani’nin politik hasımları devir teslim için çoktan masayı kurmuş. 2001 sonrasının ilk Cumhurbaşkanı Hamid Karzai, savaş ağası Gulbuddin Hikmetyar ve Abdullah Abdullah da bu heyette. Görev iktidarın devir sürecini koordine etmek.
Akşama doğru Taliban liderleri Kabil’de başkanlık sarayında ‘fetih’ pozu verdi. Taliban’ın siyasi heyet başkanı Molla Abdülgani Berader’in Doha’dan Kabil’e hareket ettiği ve Afganistan İslam Emirliği’nin ilan edileceği de duyuruldu. Bu arada geçiş hükümeti kurulacağına dair haberler de çöpe gitti.
Raşid Dostum gibi kaçanlar “Özgür Afgan Ordusu” olarak geri mi döner, kaybeden eski mücahitler dağa mı çıkar yoksa kimileri Taliban’la uzlaşma yoluna mı gider? Bahisler açık…
***
Afganistan hezimetinden herkesin yüzüne çarpılacak bir resim çıkıyor. Yolsuzluk, hırsızlık, kayırmacılık, kötü muamele ve eziyetle lekelenmiş Afgan hükümeti bu çöküşten ABD’nin hızlı çekilmesini birinci sorumlu görürken Pakistan ve İran’ı da suçluyor. Bu şekilde hem kendi beceriksizliği ve kifayetsizliğini hem de Afganistan’ın tarihsel akışı içinde düştüğü durumu yani işgalci güçlerin himmetinde bir yönetim olduğu gerçeğini örtüyor. Tamam çekilme plansız ve hızlı oldu ama ABD, 2014’ten beri çekilmekten bahsediyordu. Şubat 2020’den beri de bir takvim vardı. Üstelik takvime üç aylık gecikme bindi. Bu süre içinde bugüne hazırlık yapılmadı. Afgan halkını kazanacak adımlar da atılmadı. Afganlara göre polis ve asker gaddar, acımasız, işkenceci, istismarcı ve rüşvetçi. Orduda organizasyon, mobilizasyon ve motivasyon yoktu. Sevk ve idare kısa sürede çöktü.
Bu sebeplerden dolayı bir bakkalın alıcıya devrinden daha hızlı vilayetler el değiştirdi. Celalabad gibi tek mermi sıkılmadan teslim edilen şehirler var. Dün Kabil’de bir komutan emrindeki karargâhı, silah ve mühimmatı teslim ettiğine dair evrakı imzalarken görüldü. Çatışma olmadan kentlerin teslimi için aksakallılar ve din adamları devriye giriyor, korku faktörü kullanılıyor ve çatışmasız çözülme sağlanıyor. Taliban Afgan hükümetini işgalcilerin kuklası olarak resmediyor. Bir zamanlar mücahitlerin Babrak Karmal’ı Sovyet kuklası diye resmettikleri gibi.
Buradan 43 yılını işgal ve savaşlarla geçirmiş bir halkın sosyolojisi ve psikolojisine dair tonlarca not çıkar. Dünyanın odaklandığı nokta Taliban’ın ideolojisi. Haklı olarak. Afgan toplumunun odağında bitmeyen savaş, şiddet ve istikrarsızlık var.
***
Amerikan destekli mücahitler karşısında yenilen Sovyetler ordusunun 1989’da çekilmek için kullandığı Özbekistan sınırındaki köprüden 32 yıl sonra yine ABD’nin eğitip donattığı Afgan birlikleri geçti. Bu aynı zamanda Amerikan müdahaleciliğinin hezimetini tescilleyen bir görüntüydü. Amerikan malı askeri araç ve silahlarla İran’a sığınan Afgan birlikleri hezimetin bir diğer yüzüydü.
Bir diğeri, Kabil’de tahliye için Amerikan Büyükelçiliği’ne inen CH-47 helikopterlerinin görüntüsüydü. Amerikan yönetimi bu süreçte Afgan ordusunun Taliban’ı yenecek güç ve donanımda olduğunu söyleyerek bir aldatmacaya oynadı. Açık olan şey şu ki işgal güçlerinin oluşturduğu ordu, ‘ulusal’ bir karakter kazanmıyor ve ilk ciddi sınavda dağılıyor. ABD, Irak’ta 2003-2010 arasında askeri tesislerin yeniden inşası, birliklerin eğitimi ve donatımı için 26 milyar dolar harcadı. 2014’de Musul IŞİD’in eline geçerken Irak ordusu darmadağın oldu. Afgan güçlerinin eğitimi, donatımı ve altyapısı için 20 yılda 89 milyar dolar harcanmış olması da bir şeyi değiştirmedi. Aynısı Afganistan’da tekrarlanıyor.
Amerikan tarafında da Afganistan, Irak ve Suriye’deki savaşlara bugüne kadar 6.4 trilyon dolar ödenmiş olmasının neticesizliği sorgulanıyor. Amerikalılar bu savaşların Afganistan, Irak ve Suriye’nin canından, malından, ulusal servetlerinden, geçmişleri ve geleceklerinden götürdükleriyle ilgilenecek değil ya!
Washington Post’a göre Doha’da Taliban’la görüşen ABD'li yetkililer, Kabil Büyükelçiliğindeki personelin tahliyesine karışmaması ve bunun için oraya giden Amerikan askerleriyle çatışmaya girmemesi halinde Taliban'ın başkente girmesinin hem uluslararası toplum hem de Afgan halkı tarafından daha rahat kabul görebileceğini söyledi. Hatta elçiliğin güvende kalması için Taliban’a gelecekte Afgan hükümetinin parçası olarak Amerikan yardımlarından yararlanacağı da rüşvet olarak sunuldu. Hikâye burada bitiyor!
***
Çekilmenin şekli şemali ne olursa olsun sonuç bir Amerikan yenilgisidir. Rezilliği katmerlidir. Bu çekilme Amerikan siyaseti için ciddi bir karın ağrısı olacaktır. Selefi Donald Trump’ın yaptığı anlaşmaya uyan Joe Biden’ın çekilme kararını eleştirenler, Amerikan hasımları Rusya, Çin ve İran’ın yanı sıra Washington’ın dostu Hindistan’ın Taliban’la çalışmaya hazır pozisyonda durmasına hayıflanıyor. Onlar açısından Biden’ın “Amerika geri döndü” lafı yalan çıktı ve bu politikayla ne Çin ne de Rusya ile baş edilebilir.
ABD el sıkıştıktan sonra Amerikan hasımlarının Taliban’a karşı düşman kesilmesini ve Afganistan’ın onlar için bir bataklığa dönüşmesini mi umuyorlardı acaba? Rusya, Çin ve İran Taliban’ın kapılarına bırakılmış bir mayına dönüşmesini önlemek için müstakbel iktidarla koşullu diyalog geliştirdi. Düne kadar bu ülkeler Taliban ile Afgan hükümeti arasında barış görüşmelerini destekliyordu. Bu konuda ABD ile çelişmiyorlardı. Yine de Çin-Rus-İran ekseninde Afganistan’da Suriye’deki gibi vekâlet savaşının tezgâhlanacağı; buranın komşular için istikrarsızlık yuvasına dönüştürüleceği; IŞİD, El Kaide, Doğu Türkistan (Sincan), Özbekistan, Kırgızistan bağlantılı İslamcı örgütlerin önünün açılacağı yönünde korkular var. Hepsi iktidara hızla ilerleyen Taliban’ın vereceği güvencelere bakıyor. Taliban’ın geçmişte ciddi düşmanlık sergilediği İran’a sınır güvenliği, mülteci baskısı yaratacak şiddetten kaçınma, sınır aşan sularda akışı garanti etme, Şii nüfusa dokunmama, sınırın iki yakasında etkin Sünni İslamcı militanların dizginlenmesi yönünde verdiği garantiler diyaloğa imkân tanıdı. Çin’in Doğu Türkistan İslam Partisi gibi yapıların sığınak bulmamasının ötesinde Afganistan’a yönelik uzun vadeli stratejik hesapları var. Çin bugüne kadar 286 maden yatağı ve 5 gaz rezervinin keşfedildiği Afganistan’da yerin altına bakıyor. Gözünü diktiği zenginliklerin başında lityum yatakları geliyor. Wakhan koridoru da Çin’in jeostratejik planlamasının gövdesini oluşturuyor. Bu stratejik tahayyülle Çin, Afganistan’a yaklaşırken Pakistan’la paslaşıyor. Bu kritik dönemeçte Pikin sadece Taliban’ı değil Pakistanlı yetkilileri de ağırladı. Taliban’ın Pakistan’a rağmen Hindistan’a da bazı güvenceler vermesi bu sürecin şaşırtan taraflarından biri. Afganistan’da devrilenler ile devirenler arasında bir konsensüs oluşturup iç savaş senaryosunu bertaraf edebilirlerse Pakistan, Çin ve İran’ın bu işten kârlı çıkması muhtemel.
***
Şimdi karanlık sayfa yeni bir başlıkla açılıyor. Durumu kabullenenlerin tek temennisi Taliban’ın geçmişten çıkardığı dersle daha az karanlık olması. ‘İslami Emirlik’ vaat ediyor. Programı belli; şeri hukuk uygulanacak. Diplomatik tanımaya hazır olanların beklentisi Suudi Arabistan kadar karanlık olması.
Ve yarın, dün için parlamentonun yüzde 40’ı kadındı denilecek; kabinede, mülki idarede, emniyet teşkilatında birkaç kadın.
Hasılı kelam, dün Kabil düştü! Taş gibi. Önce Amerikalıların başına. Sonra kadına, özgürlüklere, temel haklara, kültüre ve insana dair kaygısı olan herkesin başına.
Gazete Duvar / 16.08.21