Marmara Denizi’nde bir süredir yaşanan müsilaj krizinde geriye doğru baktığımızda ortada çok laf ama epey az ilerleme var. Uzmanların açıklamalarından ve geçmiş deneyimlerden yola çıktığımızda, müsilajın bugünün değil, on yıllara dayanan bir ekosistem sakatlamasının sonucu olarak yaşandığını biliyoruz.
Atıksuların doğrudan arıtılmadan ya da derin deşarj yöntemiyle uzun yıllardır Marmara Denizi’ne dökülmesi sonucu deniz ekosisteminde belki de geri dönüşü olmayan bir tahribat söz konusu.
Bu durumu, Marmara’nın ölümü olarak nitelendirenler var, bu gerçekten çok üzücü. Denizi sevmeyen insanların ülkesinde deniz olmak ne zor….
Adım adım gidelim…
Geçen hafta Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, 22 maddelik “Marmara Denizi Koruma Eylem Planı” açıkladı. Bir deniz can çekişirken açıklanan plana, koruma eylem planı demek ne kadar doğru? Kurum, açıklamayı yaparken, “Hep birlikte afet yönetim planı çerçevesinde Marmara’yı koruyacağız” dedi.
Koruma eylem planı başka, afet yönetim planı bambaşka şeylerdir, bir kere burada kamusal iradenin kavramsal anlamda kafa karışıklığı olduğu görülüyor.
Burada zaten halihazırda uygulamada olması ve zaman kaybetmeden acilen uygulanması gereken bazı maddeler yer alıyor. Kanal İstanbul gibi bütün bir Marmara Denizi ve Karadeniz’i etkileyecek projeden hiç bahsedilmemiş olması çok çok büyük eksiklik.
Planda yer alan 9’uncu madde de niyeti açıkça gözler önüne sermiş. Atıksu arıtma tesislerinin yapımının kamu-özel işbirliği yapılacağı ve işletileceğinden bahsedilen bu madde ile anlıyoruz ki, yandaş şirketlere denizlerde kirlilik garantisi üzerinden yeni sermaye aktarımları yapılmak isteniyor.
Türkiye halihazırda kamu-özel işbirliği ile gerçekleştirilen Hazine garantili projelerden ekonomik, ekolojik, sosyal ve toplumsal olarak bu kadar çok etkilenmişken bu gerçek bir akıl tutulması. Ekolojik fekalet üzerinden zenginleşme ya da servete servet katma hali.
Diğer bir akıl tutulmasının baş aktörü ise Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu'ndan geldi. Karaismailoğlu, “Karadeniz Marmara'ya göre çok daha temiz. Kanal İstanbul yapıldığında Karadeniz'e akan nehirlerin Marmara'ya karışması söz konusu. Bu da Marmara'daki su kalitesini artırıp deniz salyasını da bitirecek” dedi.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, geçen hafta itibariyle Marmara’da deniz yüzeyinden toplanan müsilaj miktarıyla ilgili bazı veriler paylaşıyor, toplananların düzenli depolamam tesislerinde bertarafa gönderildiğini söylüyor. Ancak, bunların tesislerde ne şekilde tutulduğunu, bertarafın nasıl bir takvim içinde, nerelerde, yani yöntemlerle yapılacağını söylemiyor.
Örneğin, denizlerde sadece yüzey temizliği mi yapılacak, dip taraması ve temizliği yapılacak mı? Yapılacaksa ne zaman gerçekleşecek? İşin en kritik sorusu ise şu: Halen günlerdir oluk oluk zehirli sularını Marmara’ya bırakan kaç tesis kapattınız? Hangi tesisleri kapatmayı planlıyorsunuz?
İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?
Kamusal iradenin sorumluluğu yurttaşlara bu bilgileri şeffaf şekilde gün gün vermektir. Arıtılmamış atıksu dökülmesinin ver derin deniz deşarjının acilen durdurulması gerekiyor. Kaç tesis durdurdu bunu toplumun bilmeye hakkı var
Marmara Denizi etrafında konumlanan sanayi tesislerinin faaliyetleri farklılık gösteriyor. Benim dikkat çekmek istediğim konu ise yıllardır hava kirliliği, halk sağlığı, doğa üzerinde yarattığı çevresel olumsuzluklar anlamında çokça dile getirdiğimiz işin termik santraller boyutu…
Bu konu önemli çünkü geçtiğimiz günlerde birartibir.org sitesine verdiği uzun söyleşide, MAREM (Marmara Environmental Monitoring - Marmara Çevresel İzleme) projesi yürütücüsü, hidrobiyolog Prof. Dr. Levent Artüz, bu konuya dikkat çekerek, şunları söyledi:
“Termik santrallerde kullanılan soğutma suları denizlerden alınıyor. Marmara’dan tuzlu soğuk suyu alıyorsunuz, sıcak su veriyorsunuz. O boruların içinde kısa sürede fouling organizma dediğimiz midyeler, tunikatlar çoğalıyor. Boru daralıp su geçmez hale geliyor. Boruları temizlemek için kimyasal madde kullanılıyor. Daralan boruların içine bu canlıları öldürmek için klor, klordioksit ve farklı kimyasallar basılıyor. Boruların bir ucu açık ve deniz içinde. Daha bakir olan Güneybatı Marmara’ya ve o bölge için planlanan termik santrallere bakalım. Marmara Denizi’nde çok az kalan deniz kaplumbağası popülasyonu var. Bu kaplumbağaların nerelere yumurtladıklarını araştırmak ve korumaya almak için araştırma yapmak istiyoruz, finans bulamıyoruz. Kaplumbağaların yumurtladıkları alana Şarköy Termik santrali yapılmak istendi, ÇED raporu safhasında durduruldu. Tekirdağ Marmara Denizi’nin “rehabilite edebilirsek en azından biraz balık gelir” diye düşündüğümüz yerlerinden biri. Ama Tekirdağ kıyılarında plansız bir şekilde faaliyet gösteren limanlar başa bela, ayrıca Tekirdağ Körfezi’ne kimyasal depolama alanı yapılmak isteniyor. En büyük bela da dünyanın en kirli akarsularından biri olarak kabul edilen Ergene Nehri kuşaklama kolektörleriyle çevrildi, bugün yarın Tekirdağ’dan derin deniz deşarjıyla Marmara Denizi’ne basılacak. Marmara’nın dışında, Saros’ta da çok büyük bir bela var: Doğaya, bilime ve hatta hukuka inat yapılmak istenen likit doğalgaz limanı ve boru hattı hafriyat ve inşaat çalışmaları. 1989 öncesi Marmara Denizi neyse Kuzey Ege de şimdi o durumda. Ne yazık ki, aynı inatlaşma Saros’u da Marmara Denizi’ne çevirecek gibi.”
Levent Artüz’ün açıklamaları, Marmara Denizi etrafında kurulu termik santrallerin de bugünkü müsilaj sorununda etkisi olduğuna işaret ediyor.
Artüz’e göre, komşu denizlerde ısınma dünya ortalaması olan 1 dereceye yakınken Marmara’daki sıcaklık artışı 2,5 derece.
Tekrar Marmara Denizi Koruma Eylem Planı’na dönersek, oradaki 22’nci madde doğrudan bu konuyla ilgili. Maddede, “Soğutma suları ve termal tesislerinden oluşan sıcak suların Marmara Denizi’ne yönetlik etkilerinin azaltılmasına yönelik tedbirler alınacak” deniyor.
Başta Çanakkale olmak üzere Marmara Denizi’ne kıyısı olan kentlerde Çevre Mühendisleri Odası’nın (ÇMO) verilerine göre toplamda 17 termik santral var. Bunların atıksuları da soğutma suyu, termal kirlilik yaratıyor.
Bu santrallerin bir kısmı atıksu deşarjını doğrudan denize bırakırken bazıları da derin deniz deşarjıyla atıksularını denize boşaltıyor. Bu bölgedeki termik santrallerin toplam kurulu gücü yaklaşık 10,5 GW. Toplam güçten yola çıkarak yapılan hesaplamaya göre, sadece termik santrallerden saatte yaklaşık 500 bin metreküp su denizlere veriliyor.
Yani, bu santraller binlerce metreküp deniz suyunu çekip, bir bölümünü santrallerde kullandıktan sonra binlerce metreküpü 35 ºC gibi bir sıcaklıkta denize veriyor. Bu yılda onlarca milyon metreküp sıcak suyun denize boşaltılması anlamına geliyor.
Dolayısıyla bu tesislerin doğrudan deşarj noktalarından alınmış sıcaklık verileri yok, suyun denize verildikten sonraki etkileri yok.
Örneğin, kamuoyunun icraatlarıyla yakından tanıdığı Mehmet Cengiz’in sahibi olduğu Cengiz Holding’in Alarko Holding ile birlikte Çanakkale Karabiga’da kurulu olan Cenal Termik Santral için geçmişte “ÇED Olumlu” kararı iptal edilmesine rağmen tekrar verilerek faaliyete geçmesi sağlanmıştı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı resmi sitesinde yer alan duyuruda, “Çanakkale ili, Biga İlçesi, Karabiga Beldesi, Kadıoğlu Mahallesi mevkiindeki Cenal Elektrik Üretim A.Ş. tarafından yapılması planlanan Cenal Entegre Enerji Santralı (Atık Depolama Alanı, Derin Deniz Deşarjı) projesi ile ilgili olarak Bakanlığımıza sunulan ÇED Raporu İnceleme Değerlendirme Komisyonu tarafından incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Proje ile ilgili olarak Bakanlığımızca ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararı verilmiştir” denilmişti.
Eylem planındaki 22’nci madde kapsamında acilen bu tesislerin mevcut kirlilik seviyelerinin etkileri incelenerek kamuoyuyla paylaşılmalı. Binlerce metreküp atıksu hiçbir denetleme, kontrol ve süreli/süresiz kapatma olmadan denize verilmeye devam edilirken Marmara Denizi nasıl kurtulacak?
Artı Gerçek / 14.06.21