Müsilaj “felaketi” sürüyor!

Çürümüş rejim-çeteleşmiş devletin denizlerde yol açtığı “salya”nın çözümü de birlik olup örgütlenmekten ve güçlü bir mücadele ortaya koymaktan geçiyor.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 23 Haziran 2021
  • 08:00

Marmara Denizi’nde başlayıp Ege Denizi’ne ulaşan müsilaj giderek yayılıyor. Bilim insanları bu “felaket”in kısa sürede gerçekleşmediğini, on yıllardır süren kâr, rant ve talana dayalı politikaların sonucu olduğunu ısrarla vurguluyor. Gelinen yerde ise deniz ekosisteminde geri dönüşü olmayan tahribatlara yol açtığını belirtiyor. Bilim insanları, acil önlemlerin alınmaması halinde müsilajın kısa sürede Saros Körfezi başta olmak üzere Ege Denizi ile Karadeniz’i de aynı sona sürükleyeceğine dikkat çekiyor.  

Müsilajın asli sorumlusu olan AKP iktidarı ise, her zamanki pişkinlik ve fütursuzlukla bundan da düzen muhalefetini sorumlu tutuyor. Başta AKP iktidarının şefi Tayyip Erdoğan olmak üzere, sarayın memurları ve saray beslemesi medya utanmadan bu yönde yayınlar yapabiliyor. Oysa bu felaketin ortaya çıkmasında en büyük sorumluluk ve suç bu sahtekarlarındır. Kâr, rant, yağma, talan üzerine kurulu politikalarıyla, İstanbul başta olmak üzere kentleri, denizleri, gölleri, ormanları, akarsuları talan ettiler. Yaratılan tahribat neredeyse geri dönüşü olmayacak bir noktaya ulaştı. HES’ler, JES’ler, termik santraller, maden ocakları, yol projeleri, otel vb. inşaatlar ile tüm doğayı plansız, çarpık, koca bir şantiyeye çevirdiler. Üstelik bununla da yetinmeyip, bilime kulak tıkayarak, son nefesini vermekte olan Marmara Denizi’ni tamamen yok oluşa sürükleyecek, hatta tüm Marmara Bölgesi ile Karadeniz Bölgesi’nin önemli bir kısmının ekosistemini değiştirecek “mega ölüm projesi” kabul edilen “Kanal İstanbul” dayatmasını sürdürüyorlar.

Bilim insanları, müsilajın temel sebeplerinin Marmara Denizi’ne bırakılan atıklar ve deniz sıcaklığının sürekli olarak yükselmesi olduğunu söylüyor. Artan nüfus yoğunluğu, yetersiz arıtma, termik santrallerin yükü, kanalizasyonun yetersiz bir arıtma ile denize bırakılması, denizin yapısını bozacak derecede avlanma ve inşaat kumu alımı gibi plansız, çarpık uygulamalar ise sorunu daha da derinleştiriyor.

Müsilaj felaketine ilişkin kamuoyunda oluşan tepkiler, tam bir çevre ve doğa düşmanı olan AKP-MHP iktidarını bu konuda göstermelik adımlar atmaya zorladı. TBMM Kararı ile Müsilaj Araştırma Komisyonu kurulurken, dinci-gerici iktidarın şefi, YÖK başkanı başkanlığındaki heyetle toplantı yaptı. Müsilaj toplantısı sonrası kamuoyuna dönük bir sonuç bildirgesi yayınlandı. Sermaye devleti bazı adımlar atmak zorunda kalsa da soruna köklü bir çözüm üretmekten uzaktır. Çünkü bilim insanlarının acil önlemler ve acil çözümler önerisi, komisyonun daha kuruluşundan itibaren kenara itildi. Müsilaj Araştırma Komisyonu, soruna dair çözüm sürecini hızlandırmak yerine öncelikle var olan araştırmaları değerlendirecek. Acil çözülmesi gereken, arıtması olmayan tesislerin denetimi ve kapatılması gibi sorunlar bu “sözde araştırma süreci boyunca” denizi kirletmeye devam edecek. Komisyona üç aylık bir süre verildi. Oysa bilim insanları, müsilajın daha da derinleşmesini önlemek için tek bir günün dahi önemli olduğunu vurguluyor. Sorunun ciddiyeti, sermaye devletinin atmak zorunda kaldığı adımların ne denli yüzeysel olduğunu gözler önüne seriyor.

Sermaye devletinin şefi Tayyip Erdoğan ile YÖK Başkanı Yekta Seraç’ın başkanlığında sarayda gerçekleştirilen toplantıdan da kayda değer bir sonuç çıkmadı. Toplantı sonuç bildirgesinde müsilajın sebepleri sıralanırken, çözüm önerileri en düşük seviyede tutuldu. Üstelik alınması gereken “acil önlemler” konusuna değinilmedi bile.

Yine geçtiğimiz hafta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın açıkladığı 22 maddelik “Marmara Denizi’ni Koruma Eylem Planı” da gerçek çözüm üretmekten uzaktır. Üstelik bütün bu toplantı ve komisyon trafiği boyunca somut tek bir adım atılmadı. Elbette işçilere en ilkel usullerle deniz kıyılarında müsilaj toplatılmasını saymazsak... Felaketin görünen boyutunun, denizin yalnızca yüzeyinde, sınırlı bir temizlik işlemi ile adeta gizlenmeye çalışılması, sermaye iktidarının çevre felaketlerine yaklaşımının özetidir. Buna ek olarak, Kanal İstanbul gibi, insana, doğaya ve kente geri dönüşü mümkün olmayacak zararlar verecek bir projenin iptali konusunda tek kelime edilmedi.

Çevre felaketlerinin yegane sorumlusu kapitalistler ve onların sınıfsal çıkarlarını koruyan çürümüş rejimdir. Kapitalistlerin rant ve talan politikaları doğayı, insan yaşamını ve dünyanın geleceğini tehdit etmektedir ve sorunların kaynağı olanların çözüm üretmeleri, mafyalaşma batağında yüzen AKP-MHP iktidarının, her icraatıyla derinleştirdiği “müsilaj felaketini” çözmesi beklenemez.

Doğamız; denizlerimiz, nehirlerimiz, havamız, toprağımız, ormanlarımız, yaşam alanlarımız kapitalistler ve onların çeteleşmiş saray rejiminin insafına bırakılamaz. Çürümüş rejim-çeteleşmiş devletin denizlerde yol açtığı “salya”nın çözümü de birlik olup örgütlenmekten ve güçlü bir mücadele ortaya koymaktan geçiyor.

İ. Y. Gün