Görevden çekildiği günden beri ortalarda görünmeyen Berat Albayrak sürpriz biçimde ülkenin gündemine yeniden girdi. Albayrak’ın kayınpederi ve Tayyip Erdoğan, uzun süredir adını zikretmediği damadını muhalafete karşı koruyan demeçler vermeye başladı. Erdoğan önceki gün partisinin İzmir Kongresi’nde yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı; “Salgını ekonomik ve sosyal etkilerimizin sürdüğü şu dönemde döviz rezervleri üzerinden Berat beyin aleyhinde yürütülen haksız ve seviyesiz kampanyanın amacı kesinlikle bu konuda bilgi sahibi olmak değildir. Kafası karışmış olabilecek vatandaşlarımız için döviz rezervi konusuna açıklık getirmek istiyorum. Bir süredir zaten ekonomik saldırı altında olan Türkiye'nin salgınla birlikte uluslararası alanda ortaya çıkan finansal dalgalanmalara karşı da tedbir geliştirmesi gerekiyor. Bu zorlu dönemde ödemeler dengesi tarafında bir sıkıntıyla karşılaşmamak için planlı ve kontrollü döviz işlemleri yapıldı. Bu işlemlerin tamamı da piyasa kuralları çerçevesindedir. Ne dövizin buharlaşması ne de herhangi bir istismar haksız kazanç hukuka ve ahlaka aykırı işlem söz konusudur. Bu döviz işlemleri sayesinde ülkemiz uluslararası alanda ciddi etkilere yol açan şoklara rağmen hedeflerine bağlı kalmayı başardı.” İlk kez Erdoğan tarafından ‘itiraf edilen’ bu politika başarılı sonuç verdi mi? Vermesi mümkün müydü? İşte rezervlerin iç edildiği günlerde yaşananlar…
Tarih: 6 Temmuz 2019
Erdoğan’ın tüm ısrarlarına rağmen Merkez’in başındaki isim Murat Çetinkaya faizleri düşürmekte ayak diredi. Sonuçta İstanbul seçiminin kaybedilmesinin faturası Çetinkaya’ya kesildi. Hangi yetkiye dayandığı hâlâ tartışmalı bir cumhurbaşkanı kararıyla, 6 Temmuz 2019’da Murat Çetinkaya görevden alındı. Yerine Murat Uysal atandı. O tarihte Merkez Bankası’nın rezervlerinde 74,1 milyar dolar brüt döviz rezervi vardı. Bu rezervin 16,5 milyar doları swaplarla edinilen borçtan oluşuyordu. Bu borçlar çıkarılsa kasadaki para brüt 57,6 milyar dolardı. Bunun dışında Merkez’in kasasında bir de 41 milyar TL’lik ihtiyat akçesi de duruyordu.
İhtiyat akçesi iç edildi
Normal şartlar altında tıpkı 2020’de yaşanan pandemiye benzer olağanüstü durumlar için ayrılmış olan ihtiyat akçesi, bir inat uğruna 2019’un sonunda Hazine’ye aktarıldı. 29 Temmuz itibariyle ekonomist Uğur Gürses 41 milyar liralık ihtiyat akçesinin 21 milyar lirasının Hazine’ye aktarıldığını duyurdu. Paranın ikinci taksidi de 2020 yılının ocak ayında Hazine’ye verildi. Böylece Merkez Bankası olağanüstü durumlarda kullanabileceği kaynağından mahrum kaldı.
Pandemi öncesi dönem
Murat Uysal’ın TCMB’nin başına Berat Albayrak’ın yönlendirmesiyle geçtiği biliniyor. Zaten yeni yönetim tıpkı Saray’ın istediği gibi politika faizini 2019 Ağustos’tan itibaren düşürmeye başladı. Uysal’ın göreve geldiği 2019 temmuz ayında ticari kredilerin faiz oranı yüzde 27,5 civarındayken, bu oran şubat ayında yüzde 11’e kadar düştü. Böylece henüz pandemiden eser yokken, plansızca piyasaya TL kredi pompalanmaya başladı. Enflasyonun bile altında kalan kredi faizleri dolarizasyonu artırdı. 2019’un temmuzunda yurtiçinde yerleşik kişilerin banka hesaplarında 181 milyar dolar döviz cinsinden mevduatı bulunuyordu. Faizler düştükçe dövize ilgi arttı. Uysal göreve geldiğinde dolar kuru 5,73 TL iken, Türkiye’deki ilk koronavirüs vakasının duyurulduğu 11 Mart’ta dolar kuru 6,16 TL’ye yükselmişti. Bu süre içinde yurtiçinde yerleşiklerin döviz mevduatlarında da yaklaşık 2,5 milyar dolarlık artış görüldü. Tüm bunlar yaşanırken kamu bankaları piyasaya döviz satarak dolar kurunun ateşini düşürmeye uğraşıyordu. Fakat bu yaşananlar kamu bankalarının döviz açık pozisyonunu artırıyor, olası bir şoka karşı direncini azaltıyordu. Uysal’ın göreve getirildiği hafta kamu bankalarının 282 milyon dolar olan döviz açık pozisyonu 2020’nin Mart ayında 4 milyar 87 milyon dolara yükselmişti. Yani bu süreçte kamu bankalarının piyasaya sattığı dövizler yüzünden döviz açığı 14,5 katına yükseldi. Yurtdışında olası bir döviz şokuna karşı Türkiye’nin kaynaklarının dayanıklılığı sorgulanmaya başladı.
Tarih: 11 Mart 2020
7 ayda ihtiyat akçesi bitirilmiş, kamu bankalarının döviz açığı 14,5 katına çıkmış, dolar kuru 43 kuruş değerlenmişti. Üstelik henüz ortada pandemi falan yoktu. Ancak 2019’un sonunda Çin’de görülmeye başlanan bu esrarengiz hastalığın tüm dünyayı kasıp kavurmasına sadece haftalar kalmıştı. Türkiye ise bu salgına olağanüstü koşullarda kullanabileceği kaynaklar tüketilerek sokuluyordu. 11 Mart’ta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın ilk koronavirüs vakasını duyurduğuna Merkez’in kasasında 72,5 milyar dolar brüt döviz rezervi bulunuyordu. Ancak bu paranın 29,7 milyar doları swaplarla edinilen borçlardan oluşuyordu. Swaplar hariç tutulduğunda Merkez’in kasasındaki para 2019 Temmuz’unda 57,6 milyar dolarken pandeminin ülkeye girdiği 2020’nin Mart ayında 42,8 milyar dolara düşmüştü. Yani pandemi henüz ülkeye gelmeden önceki 9 ayda rezervlerin yüzde 26’sı ve bunların dışında 41 milyar TL’lik ihtiyat akçesi zaten harcanmıştı.
Pandemi sonrası dönem
Pandeminin ülkeye yayılmasıyla birlikte zaten azalmakta olan güven dibe vurdu. Merkez’in bulduğu yöntem ise piyasada artan döviz talebini kendi rezervlerinden karşılamak oldu. Mart ayında 29,7 milyar dolar swap borcu bulunan Merkez’in ekim ayındaki swap borcu 61,3 milyar dolara çıkmıştı. Ancak sadece swaplarla edinilen borçların piyasaya sürülmesi ateşi dindirmedi. Aynı zamanda Merkez kendi özkaynaklarını da dövizin ateşini dindirmek için kullandı. İlk vakanın duyurulduğu Mart ayında 72,5 milyar dolar olan brüt döviz rezervleri ekim ayında 42,3 milyar dolara kadar geriledi.
Özetleyecek olursak, Mart’ta 29,7 milyar doları swaplarla şişirilmiş 72,5 milyar olan döviz rezervi vardı. Ekimde ise 61,3 milyar dolarlık swap borcuna karşılık kasada 42,3 milyar dolar kalmıştı. Swapları ödemeye kalksa Merkez’in kaynakları tümüyle bitmişti. Merkez Bankası kendi borcunu dahi ancak yeniden borçlanarak ödeyebilecek durumdaydı.
Kurda 6,85 TL ısrarı
Bu dönemde Albayrak ve Uysal döneminin en tartışmalı kararı dolar kurunda 6,85 TL’nin ısrarla savunulduğu yaz dönemi oldu. Haziran başından temmuz sonuna kadar piyasaya satılan döviz rezervleriyle dolar kuru 6,85 TL’den yukarıyı görmedi. Bugün tartışılan politika da buydu. Zira tüm kesimler buldukları TL’yi dolara çeviriyordu ancak artan bu kadar talebe rağmen dolar kuru 1 kuruş oynamıyordu. Üstelik Merkez’in rezervinin günden güne eridiği de her hafta Perşembe günü yayımlanan istatistiklerle ortaya çıkıyordu. Rezervler eridikçe dolar talebi artıyor, kurun yakın zamanda kontrolden çıkacağı tüm kesimler tarafından biliniyordu. Haziran ayında yurtiçinde yerleşiklerin bankalarda tuttuğu 202 milyar dolarlık döviz ve altın hesaplarının büyüklüğü sadece 4 ay sonra ekim ayında 221,5 milyar dolara kadar yükseldi.
Ağustosta kur patladı
Herkesin aylardır yaptığı uyarılar dinlenmedi. Rezervler bir inat uğruna harcandı. Üstelik Erdoğan’ın iddia ettiğinin aksine dolar kuru da kontrol edilemedi. Beklenen oldu, ağustosun başında 6,85 TL direnci kırıldı. Cin şişeden çıkmıştı, artık her geçen gün dolar kuru yeni rekorlar kırıyordu. Albayrak’ın istifasıyla noktalanan bu süreçte dolar kuru 8,51 TL ile tarihi rekorunu kıracaktı.
***
Bugünün geleceği pandemi öncesinden belliydi
Erdoğan yaşananların sorumluluğunu kendisi dışında gelişen pandemiye yıksa da, politika hataları pandeminin Türkiye'de yayılmaya başladığı mart ayından çok önce görülmeya başlamıştı. Henüz pandeminin görülmediği Temmuz 2019 ile Mart 2020 arasında ihtiyat akçesi iç edildi, Merkez'in döviz rezervlerinin yüzde 26'sı eridi. Pandemiyle beraber ise her şey daha da kötüye gitti.
BirGün / 25.02.21