Türkiye’nin siyasal yaşamının son 70 yılına İslamcılık damga vurdu. Soğuk Savaş’ın başladığı 1945’ten bu yana sınıf hareketi üzerinden yükselen sola karşı bir panzehir olarak görülen Siyasal İslamcılık, özellikle 1960’lı yıllardan itibaren bizzat yerleşik düzenin özneleri olan TSK, sermaye ve ABD tarafından korundu kollandı. Ancak 12 Eylül Darbesi, İslamcılığın yerleşik düzenin zaten merkezindeki konumunu genişletmeye başladı. Merkez sağ ve sol tasfiye edilirken, İslamcılık merkezi işgal etti. Günümüzde ise gücünün sınırlarına dayanmış görünüyor.
İslami finans havuzu
Bu durum ülkenin gündelik hayattaki ekonomik işleyişine de özellikle 12 Eylül’den sonra rengini verdi. Neoliberalizmin Türkiye’de kurumsallaşması ile buna paralel olarak İslamcılığın yükselen grafiği, Körfez ülkelerinde icat edilen İslami finansın Türkiye’ye ithal edilmesine neden oldu. Yeni düzenin aktörü finansal sermayeydi ancak konvansiyonel bankacılık ‘Haram’ sayılıyordu. “Gerçekten haram mıydı” sorusunun cevabını ilahiyatçılar arayadursun, Türkiye’de yükselen siyasal İslamcılık faizin her haliyle günah olduğunu savunageldi. Böylece kendi ekosistemini yaratan bir İslami finans havuzu oluştu. Bu havuz bir yandan siyaseti finanse etti, diğer yandan siyaseti kullanarak büyüdü ve hakim sermaye fraksiyonuna dönüşmeye başladı. Ancak aynı havuzda üreyen finans kuruluşu görünümündeki dolandırıcılar, Müslüman halkın dini duygularını sömürerek semirdi.
Evimbank’lara tasfiye
Dün Resmi Gazete’de yayımlanan BDDK Kararı’na göre faizsiz konut finansmanı sağlayan şirketlerin 21’inin tasfiye edildiği açıklandı. Henüz tasfiye edilmeyenlerle birlikte düşünüldüğünde sonu “evim” ile biten şirketlerin arkasında yine binlerce mağdur bıraktığı biliniyor. Yıllardır devam eden faizsiz finans tezgâhı bu sefer de konut sahibi olmak isteyen halk kesimlerine kuruluyor. Bu tezgâhın tarihi ise 40 yıl öncesine dayanıyor.
Kapıyı Özal araladı, islami finans Körfez’den ithal edildi
Siyasal İslamcılığın “Faizin her türlüsü haramdır” tespiti, beraberinde halk kesimlerinin “O halde paramızı nereye yatırmalıyız” sorusuna da kapı araladı. Zira çift haneli enflasyon ortamında, sürekli değer kaybeden paranın satın alma gücünün korunması ücretli kesimler için hayati önemdeydi. Bu sorunun ilk cevabı Nakşibendi olduğunu gizlemeyen Turgut Özal tarafından verildi. Özal, dönemin Devlet Başkanı sıfatlı Kenan Evren’den başbakanlık mazbatasını 13 Aralık 1983’te aldı ve sadece 3 gün sonra 16 Aralık’ta imzaladığı kararnameyle Suudi sermayesine tam serbestlik verdi. Özal’ın ilk işlerinden biri olan bu serbestlikten faydalanan Suudiler, birkaç ay içinde Faisal Finans ve Albaraka Türk Finans kuruluşlarını kurdu. Turgut Özal’ın kardeşi Korkut Özal ve Korkut Özal’ın oğulları Murat ve Mustafa Özal, ANAP’ın İstanbul İl Başkanı Eymen Topbaş bankanın siyasetteki tanınmış ortakları arasındaydı. Faisal Finans ve Albaraka Türk’ün açtığı yoldan daha sonra Bank Asya yürüyecekti. Bu kuruluşların can suyu ise büyüyen İslami cemaatlerin üyesi olan yurttaşların paraları oldu. Faiz olmadan, nema ya da kar payı adı altında tasarruflarının değerlendirilebildiğini gören İslamcı çevreler faizsiz finansı bir mücadele aparatı olarak gördüler, buralara para yatırmayı sevap kabul ettiler.
Camide 2 kabin; Biri YİMPAŞ’ın, diğeri KOMBASSAN’ın
“Amsterdam Ayasofya Camisi, Milli Görüş’ün camisidir. O camide iki tane kabin vardır. Bir kabin YİMPAŞ’ındır, bir kabin KOMBASSAN’ındır. O kabinde ben parayı verdim.” Avrupa’da yaşayan bir gurbetçi yurttaşın gazeteci Rıdvan Akar’ın mülakatında ifade ettiği bu sözler İslami Holding gerçeğinin çarpıcı bir örneğini oluşturuyor. Özellikle Avrupa’da Diyanet’in kontrolü dışındaki camilerde para toplayarak büyüyen İslami Holdingler “Türkiye’ye yatırım yapacağız, siz de nema sahibi olacaksınız” diyerek gurbetçilerden tam 4 milyar dolar toplamıştı. O dönem Refah Partisi’nin önde gelen isimleri bu camilere giderek YİMPAŞ, KOMBASSAN gibi İslami Finans devlerine kefil oluyordu. YİMPAŞ da, KOMBASSAN da ve bunun gibi onlarca şirket de bugün arkasında yüz binlerce mağdur bırakmış durumda. Ne bu kuruluşlara kefil olan siyasiler ne de dolandırıcılar hesap verdi. 2006 yılında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya gezisinde Avrupa Türkleri Dayanışma Derneği Başkanı Muhammed Demirci’nin İslami Holdingler’e ilişkin veryansınıyla karşılaşacak, Demirci’nin “sizin adınıza burada para toplanıyor” demesi üzerine “Benim adımı kullanarak para toplamak isteyenler olabilir. Sen bana açtın da sordun mu? Ben Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak buraya geliyorum” cevabını verecekti. Devlet, konuya ilişkin göstermelik tahkikatlar dışında hiçbir şey yapmadı. İslami holdingler çarptıkları milyarları iç ederken geride yüzbinlerce mağdur bıraktı.
Mercümek’in paraları Körfez’de repo oldu
Aynı dönemde Avrupa’daki camileri gezen İslamcılar, bir yandan da Bosna Savaşı’nı sömürmeye başladı. İstanbul Fatih Savcılığı 21 Mayıs 1994’te Süleyman Mercümek’in hesaplarına el koyarak tüm bankalardan hesap kayıtlarını istedi. Kayıtlar incelendiğinde, Mercümek’in çeşitli bankalarda 14 ayrı döviz hesabı bulunduğu ve o zamanki değerle 16 trilyon 548 milyar 500 milyon lirayı kontrol ettiği ortaya çıktı. Bu meblağın Bosna için toplanan ancak yerine hiç ulaştırılmayan paralar olduğu mahkemede ortaya çıktı. Mercümek, Refah Partisi’nin kasası olarak biliniyor, dava dosyasına göre paraları da İslamcı yardım kuruluşu İHH eliyle topluyordu. Yıllarca paraların verildiği iddia edilen Bosnalı komutanlar arandı ama bulunamadı. Mercümek’in davası il il gezdirilerek oyalandı. Dava zaman aşımından düştü. Yıllar sonra 2011’de Refah Partisi’nin 1992’den 1998’e dek İstanbul İl Başkanlığı’nda Halka İlişkiler Başkanı olarak davanın tanığı olan Avukat Faik Işık şu itirafta bulunuyor; “Dosyayı (Mercümek davası) çalışırken şunlara şahit oldum: Bizim arkadaşların Bosna’ya yardım diye topladığı paraların rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın emriyle Körfez ülkelerinde repoya yatırıldığını, daha sonra bir kısmının Erbakan’ın uygun gördüğü yerlere harcandığını, aslında Erbakan’ın Marmara Bank, Exim Bank, TYT Bank gibi bazı batmış bankalarda parasının bulunduğunu, bu bankaların batması nedeniyle tahsilat problemi çektiğini şaşkınlıkla gördüm. Erbakan Hoca’nın yakınında bu işleri yöneten birkaç kişiye niçin repo yapıldığını, bunun haram olup olmadığını sorduğumda yanıt şu oldu: ‘Hocamız, Türkiye’deki cihat kazanılmadan başkalarına yardım edilmez’ diyor. Onun için yardımların bir kısmı da burada harcandı’ cevabını aldım. Bana kısaca ‘Savunmanı yap, bu işleri sorgulama” ültimatomunu verdiler.”
Ben size fetva veriyorum, caizdir, helaldir
Müslüman halk kesimleri, karşılarında kendisi gibi giyinen, konuşan kişileri görünce yelkenleri suya indiriyordu. Bu durumu fark eden bir diğer isim de Jet Fadıl Lakaplı Fadıl Akgündüz oldu. İslamcıların Avrupa’daki gurbetçilerden kolayca para toplayabildiğini fark eden Akgündüz, kolları sıvadı, 1995’ye “Evsizlere Ev” sloganıyla “JetKent” projesine girdi. Gurbetçilerden dönemin parasıyla 5 trilyon liraya yakın kaynak topladı. İzleyen yıllarda onlarca dolandırıcılık projesi teşhir olmasına rağmen bir yenisine imza atabilmesi ise JetFadıl’ı alanında rakipsiz kılıyor. Ancak bu başarısının arkasında holdingleşen cemaatlerin desteğini almasını yatıyordu. Onlarca dolandırıcılık dosyası olan JetFadıl’ın 2011 yılında başlayan Caprice Gold projesine Cübbeli Ahmet şöyle diyor; “Buradan yer satın almak caiz midir? Ben size fetva veriyorum, caizdir. Önceden kira almanız da helaldır. Bunları internette yayınladık. Fetvanın detaylarını da anlattık. En son İsmailağa Fıkıh Heyeti ile de görüşerek, her dört mezhebe uygun hale getirdik. Ben sana al alma demiyorum. Emlakçılık yapmıyorum. Fetva soruyorsan, hocalık yapıyorum. Caizdir diyorum sana ben. Buradan ne beklentim var? İslam Aleminin alimlerinin tümünü çağırabileceğim, yatırabileceğim, yedirip içirebileceğim bir yerim olacak. Böyle bir Sarayımız olacak inşallah. Ben bu dertteyim”.
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştaki tosuncuk
İslami finansın “faizsiz kazanç” adıyla başladığı dolandırıcılıkların sayısı hesap edilemeyecek kadar çok. Hepsinde ise yöntem aynı. “Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın, Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” diye eline mikrofon tutulan, yazılı metni dahi okumaktan aciz “Tosuncuk” lakaplı ÇiftlikBank dolandıcılığının mucidi Mehmet Aydın, abilerinin izinden giderek 78 bin kişiyi dolandırabildi.
BirGün / 03.07.21