Oğuz Oyan 12 Mayıs’ta Sol Gazete’de “İstatistik ve Otokrasi” başlıklı yazısında önemli bir sorunumuza dikkat çekti: Resmî istatistiklerde ağırlaşan güven sorunu…
Toplumu sayılarla inceleme gereksinimi duyan tüm sosyal bilimciler için sorun giderek ağırlaşıyor. Geçmiş verilerle tutarlı araştırmalar imkânsızlaşıyor; nicel öngörüler güçleşiyor.
Oynanan, gizlenen istatistikler…
Oğuz Oyan, sorunun iktidardan kaynaklandığını vurguluyor. Haklıdır. Doğru, geçerli verilerden, bilgilerden tedirgin olan baskıcı bir rejimde yaşıyoruz.
Yazı, biçimsel engellerden başlıyor: TBMM’de yürütmeye yöneltilen sorular yanıtsız kalmakta; milletvekilleri bazı bilgilere ancak Bilgi Edinme Hakkı Kanunu sayesinde ulaşabilmektedir. Muhalefetin bütçeyi denetleyebilmesine imkan veren Sayıştay Raporları da etkili bir araç olmaktan çıkmıştır.
AKP yıllarında istatistiklerle oynanmış; bazıları gizlenmiştir. Oyan, örnekler veriyor: Tarımsal yapı istatistikleri, özelleştirme verileri, 2016’daki kapsamlı millî gelir (GSYH) revizyonu, 2018-2019 krizinde ve salgın ortamında ağırlaşan işsizlik tabloları…
Türkiye’nin dış hesaplarına daha çok güveniriz; zira bunlar uluslararası istatistiklerle tutarlı olmak zorundadır. Bu durum, Mart 2020’de bir darbe yedi: TCMB 2013-2019 ödemeler dengesi tablolarını anlaşılmayan bir revizyondan geçirdi. Aşağıda tartışacağım.
Türkiye’nin ödemeler dengesi
Ödemeler dengesi hesapları iki ana bloktan oluşur. Birincisi Türkiye ile dış dünya arasındaki yıllık (cari) akımlardan oluşur: Mal ve hizmet ihracatı, ithalatı; kâr, faiz ve ücret aktarımları… Bu bloka cari işlem dengesi denir.
İkinci blok, cari işlem hesabındaki açık veya fazlayı dengeleyen sermaye hareketlerinden (finans hesabından) oluşur. Dengelenme tam gerçekleşmezse (TCMB’nin) döviz rezervleri artar veya azalır.
Bu hesapların tümü “denge ile”, yani açık/fazla vermeden tamamlanır. Tam tutmaması, verilerde, işlemlerde hatalara bağlanır; net hata ve noksan (NHN) diye adlandırılır. Bu kaleme, kayıt dışı sermaye hareketleri de diyoruz. NHN’nin eklenmesiyle bilanço “sıfırlanır”; genel denge sağlanmış olur.
1946’dan sonra yedi istisnaî yıl dışında Türkiye ekonomisi hep cari işlem açığı verdi. Bu istisnaların dördü (1994,1998, 2001 ve 2019) ekonominin küçüldüğü, krize girdiği yıllardır. Sadece AKP yıllarına (2003-2019’a) ait cari işlemler toplamı 575 milyar dolarlık açık verir.
Bu durum, Türkiye’nin kronik dış bağımlılık sorununu yansıtır: Kabul edilebilir (örneğin işsizliği artırmayacak) bir büyüme temposu, cari işlem açığı vermeden; yani, net yabancı sermaye girişi sağlanmadan sürdürülemez.
AKP’li yıllara özgü bir “tuhaflık” daha var: Önceki dönemlerde NHN kaleminin artı ve eksi hareketleri birbirini telafi etmiş; toplam olarak “sıfır”a yönelmiştir. 1984 sonrasını örnek alalım: İlk on dokuz yılın (1984-2002’nin) NHN toplamı küçük bir “eksi” (-2,5 milyar dolar) vermiştir. Bu kalem, AKP ile birlikte boyut ve işaret değiştirmiştir. Son on yedi yılın (2003-2019’un) NHN toplamı büyük boyutlu “net giriş”tir: +60,3 milyar dolar…
Kayıt dışı sermaye hareketleri AKP sonrasında niçin sistematik olarak “artı”ya dönüştü? TCMB yanıtlayamadı; bunun yerine Mart 2020’de bu kalemi “buharlaştırdı”.
44 milyarlık kayıt-dışı sermaye nasıl 'buharlaştı'?
AKP’li yıllarla ilgili söylediklerim, TCMB’nin Şubat 2020’de yayımladığı 1984-2019 yıllarını kapsayan ödemeler dengesi tablolarına dayanıyor.
Bu tespitler, yukarıda değindiğim Mart 2020 revizyonu ile geçersiz kılındı: 2013-2019 yılları “düzeltildi”; bu yedi yıla ait cari işlem açığı 246 milyar dolardan 202 milyara düşürüldü.
Aşağıdaki tablo, Türkiye’nin (“cari açık” tarafından temsil edilen) dış bağımlılığında 44 milyar dolarlık “düzelme”nin” hangi kalemlerden kaynaklandığını gösteriyor. (Nicel ayrıntılara mesafeli duran okurlarım yazının bu kesimini atlayabilirler.)
“Mart 2020 revizyonu ile dış bağımlılık nasıl hafifletildi?” Bu sorunun kısa yanıtı son sütunda yer alıyor: 44,4 milyar dolarlık kayıt dışı sermaye girişleri fazlasıyla “buharlaşmış”tır. Ararsak, nedenini keşfediyoruz: Hizmet ticareti dengesi (öncelikle yükselen ihracat sayesinde) yaklaşık aynı miktarda artmıştır…
Cari işlem dengesinin tümü tabloda yer almıyor; zira, bu dengenin kâr, faiz, ücret transferlerinde (“gelir hesabı”nda) bir değişiklik yoktur. “Düzeltme”, tümüyle tabloda yer alan iki öğe, hizmet ticareti ve NHN ayarlanarak gerçekleşiyor.
2013-2019 Ödemeler Dengesi Revizyonu: 7 Yıllık Toplamlar, Milyar Dolar
|
Eski Hesap
|
Yeni Hesap |
Fark=Yeni-Eski |
Toplam Dış Ticaret Dengesi |
-185,9 |
-141,4 |
+44,5 |
Mal Ticareti Dengesi |
-354,1 |
-353,4 |
+0,7 |
Mal ihracatı |
1.178,9 |
1.178,6 |
-0,3 |
Mal ithalatı |
1.533,0 |
1.532,0 |
-1,0 |
Hizmet Ticareti Dengesi |
+168,2 |
+211,9 |
+43,8 |
Hizmet İhracatı |
329,4 |
400,3 |
70,9 |
Hizmet İthalatı |
161,2 |
188,4 |
+27,2 |
Kayıt Dışı Sermaye |
+44,4 |
-3,8 |
-48,2 |
Bu işlemlerle yapılan revizyon, ödemeler dengesi sistematiğinin mantığına aykırıdır: Sermaye hareketleri içinde yer alan bir kalem, hizmet ticaretine taşınmıştır. Sistematik olarak kayıt dışı para girişlerinden yararlanan (Lüksemburg veya Cayman Adaları gibi) ekonomiler, “vergi veya para aklama cennetleri” sayılır. Bu girişlere aracılık yapan çevrelerin (örneğin bankaların) işlemlerden aldığı komisyon “hizmet ihracatı”dır; aktarılan servet toplamı sadece kayıt dışı sermaye girişidir. AKP yıllarının Türkiye’si gibi…
TCMB Mart 2020 revizyonunu, TÜİK’in yeni düzenlediği “hizmet ticareti istatistikleri” ile açıklıyor. Bu istatistiklerde yapılan değişikliklerin haritasını veriyor; ama sayılarını değil…
Bu nedenle hizmet ticaret dengesinde yedi yılda gerçekleşen 44 milyar dolarlık yükselişin dökümü belirlenemiyor. Türkiye’ye olsa olsa Orta Doğu’dan akan “esrarengiz” aktarımların hangi tür “hizmet ihracatı olarak kayda geçtiğini” de öğrenemiyoruz.
Millî gelir hesapları da 'düzeltilecek' mi?
Ödemeler dengesi hesapları zaman zaman araştırıcıların süzgecinden geçer; düzeltilir; ama resmî istatistikler etkilemez.
Örneğin ihracat teşviklerinin cömert, dövizin kıt olduğu dönemlerde “hayalî ihracat” bir sermaye kaçırma yöntemi olarak kullanıldı. Bu yöntem mal ihracatı kalemlerinde (örneğin “sunta” ihracatı “mobilya” olarak faturalanarak) gerçekleşti. Nilgün Erdem, 1975-1993 yıllarında Türkiye’nin mal ihracat verilerini ithalatçı ülkelerin istatistikleri ile karşılaştırdı; bu yöntemle yapılan sermaye kaçışını tahmin etti.
Son TCMB revizyonu, hizmet ihracat artışında odaklandığı için sonuçları benzer bir yöntemle düzeltmek imkânsızdır; zira (turizm gibi) önemli hizmet ihracat / ithalat kalemleri iki taraflı gümrük kayıtlarında yer almaz; denetlenemez.
Ciddi bir sorun daha var: Son revizyon, ödemeler dengesi hesaplarıyla sınırlı kalamaz; GSYH verilerine de yansımalıdır. Zira iç talebi oluşturan harcamalara mal ve hizmet ihracatını ekleyin, ithalatını çıkarın; harcamalar yoluyla GSYH’yı hesaplamış olursunuz. (İç talebin özel tüketim, kamu ve yatırım harcamalarından oluştuğunu da hatırlatalım.)
Tabloya, bu açıdan da göz atalım: 2013-2019’da mal ticareti dengesi hemen hemen aynı kalmıştır. Değişim, hizmet ticareti dengesinde gerçekleşmiştir: 43,8 milyar dolarlık bir artış…
Yakında TÜİK, 2020 Ocak-Mart dönemine ilişkin GSYH tahminlerini yayımlayacak. 2013-2019’un millî gelir tabloları da yer alacak. Merakla bekleyeceğiz: TCMB’nin oynadığı istatistikler o tablolara da yansıyacak mı?
Revizyon, 2013-2019 dış ticaret dengesini 44,5 milyar dolar yukarı çekti. Her yılın dolarlı GSYH düzeyinde yüzde 1’e yakın bir artışa denk gelir. Bu artış, cari ve sabit TL ile hesaplanan millî gelir verilerine nasıl yansıyacak; “hizmet üretimi” kalemleri arasında nasıl dağıtılacaktır? 2013-2019 döneminin yıllık, ortalama büyüme oranlarını ne kadar yükseltecektir? Makro-ekonomik dengeleri nasıl değiştirecektir?
Belki de TÜİK, “TCMB’nin revizyonu beni ilgilendirmez” diyerek, önceki 2013-2019 GSYH tablolarını aynen koruyacaktır. Biz de kamu yönetimindeki dağınıklığın istatistiklere yansıttığı anarşinin bir örneğiyle daha karşılaşmış olacağız.
soL / 22.05.20