Korona salgınının ekonomik krize dönüşmesinin istatistik sonuçları yayımlanmaya başladı. Millî gelir (GSYH) bulgularının Ocak-Mart 2020 döneminde ülkeler-arası farklılaşması dikkat çekiyor. Salgına ilişkin ülke verileri de günlük olarak yayımlanıyor.
Ekonomilere, salgına ilişkin istatistiklere birlikte göz atıyorum. Bazı tespitlerimi okurlarımla kuşbakışı paylaşmak istedim.
Ocak-Mart 2020: Ülkelerin küçülme, büyüme oranları:
Salgının ekonomileri küçülten, yavaşlatan ilk etkisi, doğrudan hastalıktan kaynaklanmadı. Karantina / kapanma kararları belirleyici oldu. Bu kararlar üretim ve talep düzeylerini aşağı çekti. Millî gelirler bu iki kanaldan baskı altına girdi.
Hastalığın çıkması →siyasal iktidarlarca algılanması → karantina/kapanma kararları ülkeler arasında eş-zamanlı seyretmedi. Ülkelerin büyüme / küçülme oranlarının seyri, üçüncü aşamanın tarihi ile ilgilidir.
Salgının Çin’de kesinleşmesi, Ocak’tan itibaren dünya ekonomisini durgunlaşma doğrultusunda etkilemeye esasen başlamıştı. Sonrasında ülkeler ikiye ayrıldı.
Koronavirüsün erken girdiği ve önlemleri Ocak-Şubat aylarında başlatan ekonomiler 2020’nin ilk üç ayında inişe geçti. Karantina / kapanma uygulamalarının süresi, yaygınlığı, derecesi bu tempoyu ayrıca etkiledi. Bu gruba giren büyük ekonomilerde yılın ilk üç ayında gerçekleşen GSYH değişim oranları (on iki ay öncesine göre yüzde olarak) aşağıdadır:
Çin: -6,8; Fransa: -5,4; İtalya: -4,8; İspanya: -4,1; Almanya: -1,9…
Çin, salgının patlak verdiği Hubei eyaletinde sert karantina uygulamasını 23 Ocak’ta başlattı; iki buçuk ay sürdürdü. Avrupa’nın üç Akdeniz ülkesi Şubat sonu ile Mart’ın ilk yarısında kapanma uygulamalarını başlattı. Almanya ise etkili kapanma, denetleme yöntemlerine Mart ortasında geçti.
Büyük ekonomilerin bir başka bölümü, salgınla geç karşılaştı veya başlangıçta onu fazla ciddiye almadı. Bunlar kapanma önlemlerini Mart sonuna, Nisan’a kaydırdı; hafif tuttu; ABD ve Brezilya’da eyaletlere bıraktı. Bazıları yılın ilk üç ayında büyümeyi sürdürebildi. Ocak-Mart 2020 GSYH değişim yüzdeleri aşağıdadır:
Britanya: -1,6; Brezilya: -0,3; ABD: +0,3; Hindistan:+3,1; Türkiye +4,5…
Ekonomiden sorumlu bakanın pek sevdiği, “diğer ekonomilere göre pozitif ayrışan Türkiye” bulgusu buradadır. Bize de “niçin, nasıl?” sorularını tartışmak düşer…
“Önce ekonomi” veya “Önce insan…”
Yanlış anlaşılmasın. Ocak-Mart 2020’de uluslararası büyüme oranlarındaki farklılaşmalar, siyasal iktidarların salt salgına tepkilerinden kaynaklanmıyor. Bunlar, salgın olgusunun ötesine gider karmaşık, yapısal etkenlerle kaynaşmıştır
İktidarların salgına tepkisi üzerinde odaklanınca temel bir ayrışma olduğunu düşünüyorum: Kapitalizmin doğal tutkusuna teslim olanlar veya salgını durdurmaya öncelik verenler… Birinciler “önce ekonomi; sermaye birikimi aynen sürmeli…” diyor.
Diğerleri ise, kapitalizmin doğal tutkusunu reddetmiyor; ama “zamanı değil” gerekçesiyle erteliyor ve “önce insan hayatı…” diyor. Salgın sonrasında bu toplumlar daha temel sorunlarla yüzleşmeye başlayacak mı? İlk adım, “sermayenin mantığına teslim edilmiş sağlık sistemleri nasıl onarılmalı?” sorgulaması ile atılmalıdır. Salgını “önce insan” diye karşılayanlarda en azından umut var.
Bu farklılaşmanın kısa dönemli ekonomik yansımalarını, yukarıda değindiğim GSYH verilerinde gözledik. “Önce ekonomi” çizgisi, 2020’nin ilk üç ayında millî gelirlerdeki daralmayı frenledi. Hatta ABD, Hindistan ve Türkiye büyümeyi (yavaşlayarak da olsa) sürdürdü. “Önce insan ve salgını durdurmak…” çizgisini yeğleyen iktidarlar ise, ekonomilerin küçülmesini göze aldılar.
Aynı farklılaşma sağlık istatistiklerine de yansıyor. Bunların değerlendirilmesini, hekimlere, başta halk sağılığı uzmanlarına bırakmalıyız. Ben açıklanan sıradan bilgilere (amatörce) göz atmakla yetineceğim: Hasta sayısı bakımından ilk beş ülke (en çoktan başlayarak sırayla) ABD, Brezilya, Rusya, Britanya ve İspanya’dır. Nüfus sayısına oranlanırsa ABD 1,8 milyonu aşan hastayla (İspanya’nın ardından) ikincidir.
İlk beşlide yer alan üç ülkede, neo-faşist siyasetçiler (Trump, Bolsonaro ve Johnson) iktidardadır. Üçü de salgının ilk günlerinde “sürü bağışıklığı” doktrinini fiilen benimsedi; ilk ikisi, ayrıca, salgına karşı bilim-dışı, ölümcül hurafeleri açıkça savundu. Salgının patlak vermesinde değil, ama yaygınlaşmasında, artan ölümlerde tartışmasız katkıları var.
Gerekçeleri neydi? Örtülü, açık dünya görüşleriyle ilgili olabilir. Yüzde 6’lık ölüm oranları yaşlı (“fuzulî) nüfusta yoğunlaşacak. Kapanmayı asgari tutan “sürü bağışıklığı” çözümü, salgın sonrasında ekonominin etkinliğini de yukarı çekecek. Nazi Almanyası’nın ötanazi uygulamalarının sadece Yahudileri değil, özürlüleri de kapsadığını hatırlayalım.
İşçi sınıfının dayanışmacı birikimini devralan ve mesleklerinin etik ilkelerini ayakta tutan eden sağlık emekçileri ise, bilimin sağduyusunu sahipleniyor: “Salgın durmadan, aşı bulunmadan gevşeyemeyiz…” Hem hayatlarını ortaya koyarak hastaları sağaltmada; hem de aşıya ulaşmada sürdürdükleri insan-üstü çabaları gözlüyor; izliyoruz.
Türkiye’nin iki farklı “dünya rekoru”
Ocak-Mart 2020’de millî gelir hareketleri bakımından Türkiye’nin dünya büyüme rekortmeni olmasını da kısaca değerlendirelim.
Ülkeler-arası son GSYH verilerini 12 ay öncesiyle karşılaştırdım. O tarihte (Ocak-Mart 2009’da) Türkiye ekonomisi dokuz aylık bir kriz sürecinin tam orta noktasından geçmekteydi: GSYH yüzde 2,3 oranında küçülmüştü.
Yukarıda büyüme hızları karşılaştırılan ülkelerden hiçbiri, on iki ay öncesinde bu tempoda bir küçülme süreci içinde değildi. (En durgun “Güney” ekonomilerinden biri olan Brezilya Ocak-Mart 2019’da binde 6 oranında büyümüştü.)
Demek oluyor ki, Nisan-Mayıs 2020 Türkiye verileri, ekonominin küçüldüğü on iki ay öncesi ile karşılaştırıldığı için yüksek çıktı; istatistiklerde buna “baz etkisi” denir.
Kısa dönemde millî gelirin büyüme/küçülme oranları, bazen de, bir önceki üç aya göre ölçülür. Bu kez öyle yapalım; “baz”ı öne alalım; TÜİK’in Ocak-Mart 2020 GSYH verilerini ekonominin hızlı (%6 oranında) büyüdüğü önceki üç ay (Ekim Kasım 2019) ile karşılaştıralım: Sabit fiyatlı (hacim endeksli) GSYH, Ocak-Mart 2020’de yüzde 15,5 oranında küçülmüştür.
Yukarıda kapsadığım diğer ekonomilerin millî gelir hareketlerini de bir önceki üç aya göre gözledim. Bu kez en fazla küçülen ekonomi Türkiye çıktı.
İki farklı “baz”a göre Ocak-Mart 2020 Türkiye millî gelir hareketlerinin özeti aşağıdadır:
On iki ay öncesi ile karşılaştırılırsa GSYH yüzde 4,5 oranında büyümüştür.
Üç ay öncesi ile karşılaştırılırsa GSYH yüzde 15,5 oranında küçülmüştür.
İstatistikler bazen şaşırtabilir. Ölçüm yöntemini değiştirerek ülkeleri karşılaştırın: Ocak-Mart 2020’de Türkiye, hem büyüme, hem küçülme tempoları (pozitif ve negatif ayrışma) bakımından rekor kırmıştır.
Türkiye’nin istatistiklerinde anarşi devam etmektedir
TÜİK’in Ocak-Mart 2020 millî gelir tahminlerini merakla bekliyordum: 2013-2019 GSYH verileri yukarı çekilerek “düzeltilecek mi?”
Bu soruyu bu köşede (“İstatistiklerle Oynamayınız”, 22 Mayıs) sormuştum. Nedeni, TCMB’nin Mart’ta 2013-2019 ödemeler dengesi tablolarını revizyondan geçirmesi olmuştu: Yedi yılın net hizmet ihracatı sayıları 44 milyar dolar yükseltilmiş; kayıt dışı sermaye girişleri de (bu sayede) “buharlaşmıştı”.
Bu revizyonun harcamalar yoluyla millî gelir düzeylerini de yukarı çekmesi gerekirdi. TÜİK’in son yayınına bakıyoruz: 2013-2019 GSYH tablolarında cari ve sabit fiyatla toplam ihracat ve ithalat sayıları değiştirilmemiş; GSYH toplamları aynen korunmuştur.
Demek ki TÜİK, TCMB’nin revizyonunu dikkate almamıştır ve Türkiye’nin ekonomik istatistiklerinde anarşi süregelmektedir.
Biz, bu “anarşi”ye rağmen resmî istatistikleri izlemeyi, GSYH hareketlerini değerlendirmeyi, gerektiğinde eleştirmeyi sürdüreceğiz.
soL / 05.06.20