Tricontinental Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü (Institute for Social Research), “Küresel Güney için Korona-Sonrası Gündem” başlıklı bir belge (“Bildiri”) hazırlamış. Bildiri’nin, ileri bir aşamada Birleşmiş Milletler (BM) gündemine getirilmesi de planlanıyor.
Enstitü’nün yayınları, araştırmaları, günümüz emperyalizminin eleştirisine odaklanıyor. Bunlara bu köşede zaman zaman değindim. İlgilenen okurlarıma salık veririm.
Bugün de Tricontinental Bildirisi’nde önerilen “korona-sonrası gündem” üzerinde duracağım.
Bildiri’nin hatırlattığı “Altın Çağ”
Korona salgınına karşı kapitalizmin çaresizliği açıkça ortaya çıktı; eleştirel bildiriler kaleme alındı; bazıları imzaya açıldı. Çeşitli coğrafyalardan binlerce sosyal bilimcinin imzaladığı “İşin (Emeğin) Metalaşmasına Son…” bildirisi bir örnektir. Çoğunda bugünkü düzenin, adeta sıfırdan başlayarak onarılması, dönüştürülmesi öneriliyor.
Tricontinental Bildirisi ise farklıdır. Muhataplarına “farklı bir dünyanın var olabileceğini geçmişi hatırlatarak” gösteriyor. İlk paragraflarına göz atalım:
“1974’te Bağlantısızlar Hareketi tarafından önerilen Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen (YUED), BM Genel Kurulu’nca kabul edildi. Bu belgede, bir krizin içinde olan dünya sisteminin yapısal dönüşümü için bir plan yer alıyordu. Ancak YUED kenara atıldı; dünya düzeni neoliberal doğrultuda biçimlendirildi. Neoliberal yöneliş krizi ilerletti; dünyayı, insanî olanakların tükendiği bugünkü çıkmaza taşıdı.”
“Tricontinental, korona-sonrası dünyası için on maddelik bir gündem hazırladı. Bu gündem ALBA’nın (Amerikan Halklarının Bolivarcı Birliği’nin) ‘salgın-sonrası ekonomi konferansı’na sunuldu. Belgenin, Bağlantısızlar Hareketi tarafından kabul edileceğini ve BM Genel Kurulu’na sunulacağını umuyoruz.”
Sözü edilen ALBA, Latin Amerika’nın sosyalist eğilimli yönetimlerini içeren bir ekonomik işbirliği örgütüdür. Askerî, sivil darbeler sonunda rejim değişikliğine uğrayan Honduras, Ekvador ve Bolivya bu örgütten ayrıldı. Üye sayısı bugün Venezuela, Küba ve Nikaragua ile sınırlıdır.
Bağlantısızlar Hareketi ise, 1955’te Bandung’da kurulmuş olan ve “herhangi bir askerî bloka dahil olmayan” ülkelerden oluşan bir topluluktur. 1960 sonrasında Nehru, Tito, Sukarno, Nasır ve Afrika’da sömürgeciliğe son veren Ben Bella, Toure, Nkrumah ve Nyerere gibi liderlerin simgelediği hareket, 1960 sonrasında dünya siyaseti içinde önemli bir ağırlık merkezi olmuştu.
Bildiri’de sözü geçen YUED, bu “ağırlık merkezi”nin uluslararası ekonomik ilişkilere taşınmasını simgeler. Emperyalist sistemin yol açtığı sömürü, eşitsizlik ve bağımlılık ilişkilerini tespit eden, eleştiren; çözüm önerileri içeren bir tarihsel belgedir. Daha da önemlisi, sonraki beş yıl boyunca BM şemsiyesi altında Batı’nın ve Üçüncü Dünya’nın temsilcileri arasında müzakere edildi; kimi revizyonlara da yol açtı. Güney’den kaynaklanan bu muhalefet, bir anlamda 1968 sonrasında Batı toplumlarını sarsan devrimci dalganın uzantısı oldu.
Kapitalizmin Altın Çağı’nın uluslararası ekonomik ilişkileri de etkilediği; “dünya solu”nun bir bütün olarak yükseldiği bir dönemden söz ediyoruz. BM’nin ekonomik çalışmalarında, müzakerelerinde Bağlantısızlar Hareketi’ni 77’ler grubu temsil ediyordu. Üçüncü Dünya’nın solcu iktisatçılarını toplayan UNCTAD, 77’ler grubunun fiili sekretaryası gibi çalışıyordu. “Güney” coğrafyasının parlak diplomatları, Çin’in ve SSCB’nin desteğini de alarak ekonomik müzakerelerde ağır basıyordu.
Bu yıllarda bu süreci yakından izledim; bazen içinde yer aldım. Bazı tespitlerimi yayımladım.
Bir “Güney” bildirisi
Tricontinental Bildirisi, bu geçmişi hatırlatıyor; sahipleniyor ve korona-sonrası dünya için bir gündem öneriyor.
Ne var ki kırk yıllık engellerle karşı karşıyadır. Neoliberal dönüşüm, Güney’in örgütlenme araçlarını da dağıtmıştır. Tricontinental Bildirisi, bu yıkımın mirası üzerinden hareket ediyor. Bildiri’yi benimseyen ALBA’nın bu doğrultuda etkilendiğine, üye sayısının üçe indiğine yukarıda değindim. Kâğıt üzerinde üye sayısı 120 olan Bağlantısızlar Hareketi fiilen dağılmıştır. BM’de bugün Küba tarafından temsil ediliyor.
Öte yandan bu yıkım emperyalist sistemi de yıpratarak gerçekleşti. Neoliberalizmin sahte “küreselleşme ütopyası”, gerçekler ve Batılı solcuların etkili eleştirileri sonunda iflas etti. 21’nci yüzyılın başları, anti-emperyalist bir gündemle birleşen Dünya Sosyal Forumları’na tanık oldu. Latin Amerika’nın “pembe” iktidarları, en azından bir süre ABD hegemonyasını zayıflatabildi.
2008-2009 krizi, kapitalizmin çirkin yüzünü ortaya çıkardı; sonraki on yıl halk sınıflarının yaygın kalkışmalarına tanık oldu. Egemen sınıflar neo-faşizme sığınmak zorunda kaldı. Korona krizi, ABD, Britanya, Brezilya ve Hindistan örnekleri ile bu seçeneğin de iflasını ortaya koymaktadır.
Bildiri, bu ortamın bir ürünüdür. Korona sonrası dünyası için önerdiği program, hatırlattığı, benimsediği YUED gibi bir “Güney” belgesidir. Onun gibi Bağlantısızlar Hareketi tarafından BM’ye taşınması hedeflenmektedir.
On maddelik bir gündem
Bildiri, on maddelik bir gündem öneriyor. Bir bölümü (madde 1-3), salgın karşısında çaresiz kalan sağlık sistemlerinin onarılması, dönüştürülmesi ile ilgili. Bir bölümü (madde 5-7 ve 10) iktisat politikalarında revizyon önerileridir; diğerleri ise (4,8,9) bugünkü uluslar-arası ekonomik ilişkilere dönüktür.
Tricontinental’e göre, neoliberalizmin sağlık sistemine taşıdığı bozukluklar salgın ortamında sürdürülemez. Koronavirüs koşullarında temel sağlık gereçlerinin üretimi, dağıtımı kamulaştırılmalı; sonrasında ise özelleştirilmiş sağlık sistemlerine her yerde son verilmelidir.
Bildiri, koronaya karşı tedavi, ilaç ve aşı çabalarında uluslararası işbirliğini, dayanışmayı savunuyor. Salgına karşı Küba, Venezuela, Vietnam, Çin’in ve Hindistan’da Sol Cephe tarafından yönetilen Kerala Eyaleti’nin uygulama ve yaklaşımları örnek gösteriliyor. DTÖ’nün dev ilaç şirketlerini kayıran TRIPS anlaşması, ağır maliyeti ile bu çabaları kösteklemektedir; feshedilmelidir.
Ulusal politikalar açısından Bildiri, salgın sonrası için servet vergileri öneriyor. Üçüncü Dünya’da açlığa, çiftçilerin yoksulluğuna karşı, dev şirketlerin tarımsal piyasalar üzerindeki hakimiyeti son bulmalı; kamu politikaları gıda hükümranlığını sağlamalıdır.
Uluslararası ekonomik ilişkilerde YUED’in 1974’teki önerilerinin bir bölümü Tricontinental tarafından da benimseniyor: Uluslararası para sisteminde doların hegemonyası, azgelişmişliği beslemekle kalmamakta; ABD tarafından da siyasal bir baskı aracı olarak da kullanılmaktadır. Dolar-dışı bölgesel dış ticaret rejimlerine geçiş, bu durumu hafifletecek bir yöntem olarak önerilmektedir.
Sermaye hareketleri üzerinde etkili bir denetim oluşturulmalıdır. Çevre ekonomilerinin 11 trilyona ulaşmış olan dış borçları sürdürülemez düzeye tırmanmıştır. Bu yük, kapsamlı bir borç silme operasyonu ile hafifletilmelidir.
Birikmiş engeller, olanaklar…
Dikkat ediniz: Gerçekçi, somut önerilerden oluşan Tricontinental Bildirisi, sistem-dışı değildir. Dış borçlar dışında hepsi, dünya ekonomisinde ve ülkelerde kırk yıl öncesindeki düzenlemelerden veya o dönemde gündemde tartışılan seçeneklerden oluşuyor. Dış borç yükü ise büyük ölçüde bu kırk yılda serbestleşen sermaye hareketlerinin sonucudur; en yoksul ülkelerde silinmesi bugün de gündemdedir.
Ancak unutmayalım ki neoliberalizm, Bildiri’nin hatırlattığı Altın Çağ düzenlemelerini teker teker yok ederek muzaffer olmuştur. Bu düzenlemelere dönüş, sermayenin kırk yılda inşa ettiği tahakkümü temelden tehdit eder. Bu nedenle bugünün ortamında tartışma-dışıdır. Küba, Bildiri’yi BM gündemine taşısa dahi, YUED gibi oylanması, kabulü olası değildir. Bir “belge” olarak kayda geçebilir; o kadar…
Yine de Bildiri, kırk yıl önceki “Altın Çağ”ı hatırlatan bir belge olarak değer taşıyor. Düzen-karşıtı bugünkü muhalefetin geçmiş birikimlerden öğreneceği çok şey. O mirastan esinlenmek, yararlanmak yeni açılımları zenginleştirecektir.
Tricontinental yönetiminin eline sağlık…
soL / 03.07.20