Irak’la ticarette ters köşe - Fehim Taştekin

İkili ticarette 20 milyar dolar hedefi dillendirilirken Irak ithal ürünlere getirdiği yasaklarla Türkiye’nin başta yumurta olmak üzere gıda sektörüne darbe vurdu.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 11 Temmuz 2019
  • 09:22

Türkiye, Habur’a paralel Ovaköy’den ikinci bir sınır kapısı açıp Irak’la ilişkileri şahlandırmayı ve ticaret hacmini 20 milyar dolara çıkarmayı umarken görülmemiş bir gol yedi. Irak hükümeti iç üretimi destekleme adına Türkiye’den gıda ithalatına sınırlamalar getirdi. İthalat yasağı önce 1 Mayıs’ta yumurta ile başladı. Bir ay sonra içecek, dondurma ve bazı gıda ürünleriyle yasak genişledi.

Yerel üretimi destekleyecek adımlara kimsenin lafı yok ama Türk iş dünyası kararın altında siyasi nedenler de arıyor. Türk tarafı pazardaki rekabet ortamına zarar veren piyasa dışı aktörler, Bağdat’ta hükümet ortağı partilerle bağlantılı şirketlerin baskıları ve İran nüfuzu üzerinde duruyor. 

Irak 8.4 milyar dolarla Türkiye’nin ihracatında dördüncü sırada. Türkiye’den 12 bin firma Irak’a satış yapıyor. 2018’de yumurta ihracatının 71’ini Irak’a gerçekleştiren üreticiler kısıtlamalar karşısında ne yapacağını şaşırdı. Irak son yıllarda yumurta ihtiyacının ortalama üçte ikisini Türkiye’den karşılıyordu. Geçen yıl Türkiye, Irak piyasasına 6.4 milyar adet yumurta sattı. Bu, Irak’ın toplam tüketiminin yüzde 76’sına denk geliyor. Irak için yumurtada diğer kaynak ülkelerin başında Kuveyt, Moldova, Polonya ve Çekya geliyor. İran bu listede yok. 

Irak Kümes Hayvanları Üreticileri Derneği iç üretimin talebi fazlasıyla karşılayacağını iddia ediyor. Ancak Iraklı yetkililerin Türk makamlarıyla paylaştığı bilgiye göre yeni yatırımlarla birlikte iç üretim talebin yüzde 30’unu karşılayabilecek duruma geldi. Türkiye’den ithalat kesilince Irak pazarındaki fiyatlar da katlandı. 

Sosyal medyaya yansıyan tartışmalara bakılırsa Iraklı tüketici için Türkiye yumurtası beyaz kabuklu olması ve kokmaması nedeniyle aranıyor. Haliyle Türk tarafı Bağdat’ın yasakları fazla sürdüremeyeceğini düşünüyor.

Kararın gözden geçirilmesi için Türkiye’nin Bağdat nezdinde girişimleri sürerken bu kez, 1 Haziran itibarıyla, tüm gazlı ve gazsız içecekler, meyve suları, dondurma çeşitleri, balık ve kanatlı et de yasak kapsamına alındı. 19 Haziran’da bunlara sofra tuzu, şehriye ve makarna eklendi.

Geçen sene Türkiye’nin Irak’a gıda ürünleri ihracatı 2.8 milyar dolardı. İhracat kaleminde ilk sırayı 530 milyon dolarla un, ikinci sırayı 306 milyon dolarla yumurta alıyor. 152.6 milyon dolarlık gazoz ihracatının da yüzde 11.4’ü Irak’a gerçekleştirildi. 62.3 milyon dolarlık mineralli su ihracatında Irak’ın payı yüzde 3. Dondurma satışında da Irak ilk sırada. 2018’de 34.4 milyon dolarlık dondurma satışının yüzde 16’sı Irak’a yapıldı. 

Gıda üreticileri alarm verirken özellikle yumurta sektöründe iflaslar başladı. Yeni pazarlar bulamayan şirketler yumurta veren tavukları kesime göndermeyi tercih ediyor. 

Sektör temsilcileriyle birlikte 19 Haziran’da Bağdat’a giden Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Cumhurbaşkanı Berham Salih ve Başbakan Adil Abdülmehdi’nin yanı sıra ekonomi, maliye ve planlama bakanlarıyla görüştü. 

İki gün süren temaslarda yer alan Türk-Irak İş Konseyi Başkanı Emin Taha ürünlere getirilen kısıtlamalar, ilave vergiler ve Türk iş adamlarının karşılaştıkları zorlukların müzakere edildiğini anlattı. Al-Monitor’a konuşan Taha’ya göre Irak yeni bir değerlendirme neticesinde üretim-talep dengesini dikkate alarak kotalı bir şekilde ithalata yeniden izin verebilir. Fakat görüşmelere vakıf başka bir kaynak, aradan geçen süre içerisinde Irak Hükümeti’nden bir değerlendirme yapıldığına dair işaret gelmediğini belirtti.

Bağdat belki esnemek durumunda kalabilir ancak Türkiye için Irak pazarının eskisi kadar rahat olmayacağı anlaşılıyor. Al-Monitor’un görüştüğü iş insanları pazarın daralmasında farklı alanlarda artan yatırımlar ve yerel üreticilerin hükümet üzerindeki baskısı kadar İran faktörünün de etkili olduğunu düşünüyor. 

Aslında yerel üreticiyi koruma çerçevesinde alınan tedbirler tüm ülkeler ve gümrükler için geçerli. Ancak Taha’ya göre ürün kısıtlamaları ve gümrük tarifelerindeki artışlar biraz da İran’ın önünü açacak şekilde yapılıyor. Bu iddiaya Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya da katılıyor. 

Türk iş insanları Türkiye’nin iddialı olduğu ihraç ürünlerine çok fazla gümrük vergisi bindirildiğine dikkat çekiyor. Mayısta 79 üründe vergiler artırıldı. Türk ihracatında payı büyük olan beyaz ete uygulanan vergi oranı ikiye katlandı. Vergi oranı üç, hatta beş kat artan ürünler var.

Düzenlemeler herkes için geçerli olmakla birlikte pratikte durum farklı: Türk iş insanlarına göre İran sınırındaki gümrüklerde deklare edilmeyip vergiden kaçırılan mal oranı yüksek, daha da önemlisi dört-beş yerde “yasadışı” kapılardan vergisiz ürün sokuluyor. Bu şekilde Türk mallarının İran malları karşısındaki rekabet gücü zayıflıyor. İran hatları, çaresiz kalan Türk ihracatçısı için de Irak’a girme kapısına dönüşebilir. Nitekim bu yönde bilgiler de gelmeye başladı.

Alternatif olarak Türk yatırımcıların Irak içinde üretime geçmesi de tartışılıyor. Emin Taha şöyle diyor: “Iraklılara ‘Yatırım yapalım, imalat gücünüzü ve teknolojinizi yükseltelim’ dedik. Fakat yatırım için koşulların oluşması lazım. Irak’ta mevzuat yatırımcılar, finans kaynakları ve sigortacılar için güvence vermiyor. Hükümette beş bakanlık koltuğu daha yeni doldu. Hükümetin yatırımcılara ne tür güvenceler vereceğini ve yasal değişiklikleri görmemiz lazım. Küçük yatırımlar için bazı riskler göze alınabilir ama büyük yatırımlar bu kadar risk kaldırmaz.” 

Türk iş dünyasını düşündüren başka bir şey daha var: Genel güvenlik sorunlarının yanı sıra İran bağlantılı Haşd El Şaabi milisleri. Irak’ta uzun yıllar çalışmış bir iş insanı, isminin saklı kalması şartıyla, kaygılarını şöyle dile getiriyor: “Siz milyonlarca dolarlık yatırım yapıyorsunuz. Milis güçleri yasal düzeni tanımıyor, yatırımcıyı rahatsız edebiliyor. Yatırımcı güven ister. İran’dan gelen bir telefonla her şey değişebilir. Ayrıca Haşd El Şaabi de kendi şirketlerini kuruyor. Çakışan alanlarda sizi rahat bırakmaz.”

Kürdistan bölgesi Bağdat’la yaşanan gerilimli süreçlerde önemli bir alternatifti. Ancak Ankara 2017’deki bağımsızlık referandumu sonrası benimsediği sert politikayla Kürdistan’ı kendi elleriyle bir çıkış kapısı olmaktan çıkardı. Önce Habur’daki Halil İbrahim Sınır Kapısı’nı baypass etmek için Ovaköy’den kapı açılmasını gündeme getirdi. Bağdat’la bunun pazarlığına başladı. Aynı zamanda Bağdat’ın Habur’u kontrol etmesi yönünde baskı mekanizması geliştirdi. Kürtlerin Bağdat’la ilişkileri normalleştirmesine paralel olarak şubatta Habur ile ilgili anlaşma sağlandı. Artık Habur’da da merkezi hükümetin kuralları geçiyor.

Merkezi hükümet, önceden burada vergi toplarken Kerkük-Bağdat arasında da eksik kalan vergiyi kesiyordu. Tabii uygulamada istismar ve kuralsızlık çoktu. Şimdi vergi sadece Habur’da kesiliyor ama oranlar katlanmış vaziyette. Bu düzenleme Kürtlerin Bağdat’a rağmen Türkiye ile farklı bir uygulamaya gitmesini de önlüyor. Kürtler daha düşük vergiye razı olsa da artık Bağdat’ın belirlediği tarifeler geçerli. 

Yatırım açısından ise Türk iş dünyası Kürdistan’ı hâlâ ayrı bir yere koyuyor. Taha şunları aktarıyor: “Erbil, Dohuk ve Zaho’da fabrikalarımızı kurabiliriz. Oradan Irak’ın diğer bölgelerine satış yapabiliriz. Fakat Irak dışında alternatif pazarlar bulmamız gerekiyor. Artık buna odaklanmalıyız.”

Kürdistan yönetimiyle temaslarda bulunan Mehmet Kaya ise fotoğrafı farklı bir açıdan çekiyor: “Türkiye, Irak pazarında İran’ın etkisini gördükçe Kürdistan yönetimiyle daha fazla görüşmeye başladı. Ama iki nedenle sonuç getirmiyor: Birincisi, Türkiye hem Erbil hem Bağdat için güvenilir ülke olma özelliğini yitirdi. İkincisi, Erbil artık Bağdat’tan bağımsız bir mekanizma geliştiremez. 2017’de herkes bağımsızlıktan söz ediyordu. Şimdi ‘Biz Irak’ı yönetmeye adayız’ cümlelerini duyuyoruz. Başkan Neçirvan Barzani ‘Kriz bitti, merkezi hükümetle iyi bir noktaya geldik, çıkışa başlıyoruz’ dedi. Petrol anlaşmasında olduğu gibi yeniden Bağdat’ı baypass ederek Türkiye ile çalışma ihtimalini görmüyorum. Ne Bağdat ne de Erbil birbirini görmezden gelerek Türkiye ile ilişki geliştirmekten yana. Türkiye referandum sırasında ‘Habur’u kapatırım, aç kalırsınız’ yaklaşımının yanlış olduğunu gördü. Sadece Diyarbakır için konuşursak ihracatımızın yüzde 65’ini Irak’a yapıyorduk. Referandumdan önce rakam 300 milyon dolardı, 100 milyon dolara düştü. Yeni kısıtlamalarla daha da düşecek. Kürdistan hükümeti artık sadece ticaret değil siyasi ilişki istiyor.”

Irak’ın iç devinimleri her aşamasında Türkiye ile hesaplaşan boyutlar kazanıyor. Irak ile Türkiye arasındaki ticari ilişkiler, güvenlik ve siyasi alandaki gerilimlerden ayrı tutulma lüksünün kaybedildiği bir noktaya ilerliyor.

Al-Monitor / 09.07.19

 

İLİŞKİLİ HABERLER