Irak'ta yabancı güçlerin askeri varlığına ve nüfuz mücadelesine karşı duruşuyla sıçrama yapan Sadr hareketinin lideri Mukteda El Sadr'ın seçim zaferi, İran ve ABD'yi kaygılandırırken Türkiye’yi endişeli bir bekleyişe sevk etti.
Bardağın dolu tarafına bakınca Sadr, Türkiye için olumlu bir başlangıç olabilir. Daha ulusal bir çizgiyle Sünni-Şii ve Arap-Türkmen dengesini kurup, Ankara’nın gözünde statüsü gerilemiş aktörleri öne çıkarabilir ve İran’ı geriletebilir.
Bardağın boş tarafında ise Sadr’ın yabancı askeri varlığına muhalefeti ve Başika’daki Türk askerleri yüzünden olası bir gerilim var. Sadr yabancı askerlerin Irak’tan çekilmesini isterken ‘Amerikan güçleri gitsin, Başika üssündeki Türk askeri kalsın’ gibi bir tavır içinde değil. 2016’da Irak’taki ulusalcı kesimlerin Başika’nın boşaltılması için Sadr’ın bir hareketiyle Bağdat’taki Türk Büyükelçiliği’nin etrafını sardığını hatırlamak gerekiyor. Yani Irak’ta sandıktan Ankara için hem umut hem endişe çıkmış durumda.
Seçim sonuçlarına göre, Sadr’ın Irak Komünist Partisi ve liberal gruplarla oluşturduğu Sayrun koalisyonu 54, İslam Devleti’yle mücadelede öne çıkan beş Haşdi Şabi grubunun da yer aldığı Hadi El Amiri liderliğindeki El Fetih 47, Başbakan Haydar El Ebadi’nin Nasır İttifakı 42, Maliki’nin Hukuk Devleti İttifakı 26, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) 25, eski Başbakan İyad Allavi’nin El Vatan İttikafı 22, Ammar El Hekim’in Hikmet İttifakı 19, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) 18, eski Meclis Başkanı Usame El Nuceyfi ve iş adamı Hamis El Hancer’in Irak Kararı İttifakı 14, üçüncü Kürt partisi Goran beş, Kürt iş adamı Şahsuvar Abdülvahid’in kurduğu Yeni Nesil dört sandalye kazandı.
Hiçbir ittifak tek başına çoğunluğu sağlayamadığı için koalisyon görüşmeleri başladı. Görüşmelerde ABD ve İran’ın birbiriyle çatışan çıkarlarını iyi idare etmiş olan Başbakan Haydar El Ebadi ile Kürt partileri kilit önem arz ediyor. Koalisyon kurma çabalarını Türkiye de yakından izliyor.
2010’daki Irak seçimlerinde İran’ın başbakanlığa Şii ittifakından bir ismin oturmasını kırmızı çizgi olarak belirlemesi, laik Allavi ittifakını destekleyen Türkiye’nin oyun planını bozmuştu. İran’ın ağırlığını koymasıyla Nuri El Maliki’nin Hukuk Devleti İttifakı, Allavi’nin ittifakından daha az vekile sahip olmasına rağmen iktidar olmuştu.
Bu duruma çok bozulan ve Sünni hassasiyet gösteren Ankara’nın, Irak üzerindeki etkinliği Maliki döneminden itibaren gerilemişti. Ebadi döneminde yaşanan Başika krizinin ardından gerileme daha da artmıştı. Türk diplomatik misyonu Ankara’nın Irak’ta dağıttığı tespih tanelerini toparlamaya çalışsa da Sadr ile görüşme girişimlerinden bir türlü sonuç alamamıştı.
Sadr’ın Maliki’ye karşı Sünni, Arap, Türkmen ve Kürt aktörlerle yakınlık kurması esasen Ankara’nın klasik dış politika çizgisiyle de örtüşen bir durum. Ancak hareket iktidardaki yolsuzluklara ilaveten dış müdahaleye duyulan öfkeyi de kapsadığı için İran’la nüfuz rekabeti içinde olduğu düşünülen Türkiye’ye karşı da olumsuz bir hissiyat söz konusu.
Seçim öncesi Amiri ve Maliki gibi İran’la bağlantılı olmakla suçlanan liderlerle koalisyonu dışlayan ve teknokratlar hükümeti kurmayı vaat eden Sadr’ın ABD, İran ve Türkiye ile ilgili hassasiyetlerini ne denli koruyacağı ise belli değil.
Sadr’ı esnemeye zorlayacak önemli faktörler var. Şii din adamının Nasır ve Hikmet’in yanı sıra Sünniler ve Kürtlerin desteğini de alarak bir koalisyon kurmak istediği konuşuluyor. Ancak kafasındaki koalisyon hesabı tutsa bile Sadr yine de İran karşıtı duruşunda esnemek zorunda kalabilir.
Mehdi Ordusu’nun Amerikan güçleriyle çatıştığı dönemde sürgün yaşamını İran’da geçiren ve sıklıkla Kum’a gidip gelen Sadr’ın, El Fetih gibi Tahran’ın nüfuz araçlarından biri olarak görülen siyasi ittifakları tamamen oyun dışı bırakması mümkün değil. İran Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi Bağdat’a gönderen Tahran’ın da buna engel olmaya çalışması muhtemel. İddiaya göre İran, Ebadi’yi Amiri ve Maliki’yle koalisyona razı edip Sadr’ı bloke etmeye çalışıyor.
Olası hükümet formülasyonlarında Türkiye’nin etkisi ise 2010’a kıyasla yok denecek kadar az. Bu seçimde Ebadi üzerine yatırım yapan ABD’yi de ilginç bir sınav bekliyor. Sadr’ın 2017’de İran karşıtı cephede başı çeken Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne yaptığı ziyaretler ABD’nin yeni bölge politikası açısından önemli bir veriydi.
Amerikan müttefikleriyle geliştirilen bu tür bir ilişki, Bush döneminde “yakala ya da öldür” emriyle alenen “düşman” ilan edilmiş Sadr ile ilgili algıyı bir nebze etkilemiş olmalı. Bu etkileşim, Sadr’ın kategorik Amerikan karşıtlığını da törpüleyebilir.
Öte yandan, Sadr-Körfez yakınlaşması Türkiye ile güvensizliğe ilave etki yapmış durumda. Malum, Ankara’nın Katar’a arka çıkması nedeniyle Körfez’de Türkiye için soğuk rüzgârlar esiyor. Ancak İran faslında olduğu gibi komşu realitesi Sadr’ı, Türkiye konusunda da esnemeye sevk edebilir.
Bu yönde ilk önemli işaret Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Fatih Yıldız’ın uzun süredir Sadr’dan alamadığı randevunun seçimden sonra gelmesiydi. Yıldız bu görüşmeyle ilgili “Irak’taki seçimler sonrasındaki gelişmeleri ve Irak-Türkiye ilişkilerini samimi bir ortamda değerlendirme fırsatı buldum” dedi.
Al-Monitor’a konuşan Türk diplomatik kaynaklar Ankara’nın meseleye bakışını şöyle özetliyor:
-
Sadr’ın zaferinden en az rahatsız olması gereken ülke Türkiye. Elbette söylemine bakarsanız Sadr hiçbir yabancı nüfuzu kabul etmiyor. Irak’ın herhangi bir ülkenin nüfuzu altında olması Türkiye’nin de işine gelmez. Daha bağımsızlıkçı bir lider Türkiye’nin işini kolaylaştırabilir.
-
Yaygın kanaatin aksine, Türkiye sahada nüfuzunu artıracak bir varlık göstermiyor ve en az nüfuza sahip ülke olarak bundan rahatsız. Bu nedenle de Sadr’ın tutumu değerli. Ayrıca Sadr Ankara’dan yana bazı rahatsızlıkları olsa da kamuoyu önünde Türkiye konusunda, ABD veya İran hakkında konuştuğu gibi konuşmuyor.
-
Türkmenlere ve Sünni kesimlere alan tanıyacak biri lazım. Sadr bu konuda açılım yapabilir.
-
Irak’ta hükümeti kim kurarsa kursun Türkiye herkesle konuşabilen bir konumda olmak istiyor.
Olası kriz konularını azımsayan bu değerlendirmeler fazlasıyla iyimser. Dahası Başika üssünün boşaltılması talebinin her hâlükârda gündeme gelmesi bekleniyor. Sadr’ın 18 Mayıs’ta Twitter hesabından paylaştığı “Komşu ülkeler dosttur, düşman değil” mesajı ise İran ve Türkiye ile kötü bir başlangıç yapmama niyetine işaret ediyor.
Fakat Irak’ta 2003’teki işgalden bu yana yaşanan çöküş, terör, kaos, nüfuz savaşları, siyasi mehzepçilik ile kurumların işlevsizleşmesine tepki olarak doğan “Iraklılık” eğilimi giderek artıyor. Bu da İran ve Türkiye’nin ülkedeki rollerine ilişkin tartışmaların süreceği anlamına geliyor. Çünkü ne İran ‘ince ayar’ müdahalelerinden ne de Türkiye Başika’daki askeri varlığından vazgeçecek gibi görünüyor. Dahası, Türkiye’nin altını dolduramasa da Türkmen ve Sünni kesimlere hami olma iddiası da Maliki ve Ebadi dönemlerinde olduğu gibi yeni iktidar döneminde de kuşkuyla karşılanmaya devam edecek.
Al-Monitor / 23.05.18