Geçen hafta TBMM’ye çok önemli kanun teklifleri geldi. Pek duymadınız, ülkede gündem olmadı. Size onlardan birini anlatmaya çalışacağım. Tek bir kanun maddesi üstünden değil, genelini anlatmaya çalışacağım. Özetle gözleri kapalı bir insana hayatında hiç görmediği bir fili tanımlayacağım.
Önce küçük ama çok güzel haberle başlayalım. Sonrasında kanun teklifini incelerken bunların üstüne düşünelim derim.
Haberler içeriden, bu kanun teklifi için yapılan komisyon görüşmelerinden. Komisyona katılan bakan yardımcısı Bandırma Gübre Fabrikası Bağfaş'ın 50 gün kapalı kaldığını ve şimdi ise fosforik asit üretimi yapan kısmının da çalışmadığını söyledi. Bunun nedeni tabii ki geçen yıl patlayan müsilaj ve ardından gelen toplumsal tepkiler. İkinci haber ise denetlemenin zayıfladığı hatta bunun bile özelleştirildiği bir dönemde sıkı denetimlerin yapıldığı. Çevre bakanlığına bağlı birimler bu sene 44 günde Marmara Denizi’ne komşu 7 bin 855 tesisi denetlemiş, 124 işletmeye ceza kesmiş. Olması gereken sonunda yapılmış. Asli bir görevi yerine getirmek için Bakanlık bölgeye 200 kişilik bir ekip kaydırmış.
Demek ki bu ülkede koca bir tesis kapatılabiliyormuş, demek ki devletin üstünden atmak istediği denetim işi, müsilaj gibi bir sorunu toplumsallaştırmamız sayesinde tekrar iş haline gelebiliyormuş. Bu iki güzel sonuçtan bir sonuç daha çıkıyor ki o da toplumsallaştırarak asıl yapılması gerekeni yapabileceğimiz gerçeği.
Şimdi gelelim kanun teklifine.
Çevre kanunu ama değil!
Teklif 23 Mayıs’ta TBMM başkanlığına sunuluyor ve 24 Mayıs’ta komisyonlara havale ediliyor. 26 Mayıs’ta da komisyon toplantılarından ilki yapılıyor. Müthiş bir hız.
Teklifin adı "Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”.
Ama doğru değil. Birincisi teklifin dokuz maddesi çevre ile ilgili, geriye kalan yirmi maddesi ise çevreyle ilgili değil.
İkincisi, çevre ile ilgili olmadığı o kadar belli ki, teklifin görüşüldüğü ana komisyon bile farklı. Teklif ana komisyon olarak Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu’na havale edilmiş...
Üçüncüsü, tali komisyon olarak çevre dışında Tarım Komisyonu, Adalet Komisyonu ve de Plan ve Bütçe komisyonuna da havale edilmiş.
Dördüncüsü, teklifin başlığı çevre ile başlıyor ama değiştirdiği 12 kanundan sadece biri çevre. Teklif başta dört kanun (Çevre, İmar, Yapı Denetimi ve Afet Riski), devamında sekiz (DSİ, Kooperatifler, Tabiat Varlıklarını Koruma, Tarım Kanunun, İskân Kanunu, Tapu Kadastro Döner İşletmesi Kanunu, CBS kanunu) kanunu değiştiriyor.
Beşincisi ise içerik tabii ki. İçerik, teklifin ana fikrinin “hanıma", “reise” ve emlak işinde olanlara imtiyaz sağladığını bize o kadar güzel anlatıyor ki.
Kafanız karıştı değil mi. Kanun başlığındaki çevre bir kanun ve bir komisyon ise “Bazı Kanunlarda” kısmı başka 11 kanun ve başka 3 komisyona ait.
Bu basit künye okuması ile neden "Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” dendiğini anladınız mı?
Gerekçeler!
Şimdi gerekçesine girelim isterseniz. Genel Gerekçe kısmının ikinci paragrafında “denizi kirleten deniz araçlarına, deniz kıyısı tesislerine ve denize atık boşaltan tesislere bir takım yeni yükümlülük ve yaptırımlar getirilmekte, mevcut cezaların bir kısmı artırılmakta” deniliyor.
Bu durumda akla şu sorgular gelecektir;
Eski yükümlülükler ve yaptırımlara ne oldu?
Yoksa bunlar uygulanmıyor muydu?
Nesi eksikti ki yenisine başvurdunuz?
Cezalar ne kadar etkili idi?
Uygulamada sıkıntı varsa uygulayıcıların sorumluluğu yok mu?
Eskisine göre yenisi ne fark yaratacak, biliyor muyuz?
Böylesi bir kanun gerekçesi olabilir mi? Bu sorulara cevap aramadan ve bunların belgesi olmadan “kanun teklifinde böyle yazıyor “denilerek görüşülebilir mi? Peki mevcut yükümlülük ve yaptırımları saklayan bu ifadenin arkasından ne geliyor? Şimdi sıkı durun; atık su, atık bertaraf tesisi ve atık geri kazanım tesislerinin yapımının şirketlere devredilmesi, yani hasta garantili hastane, yolcu garantili köprüye çevrilmesi. Evet doğru duydunuz, bu eksik cümlenin derdi yeni bir sermaye transferi, ülkeyi batıran modeli buraya taşımak. Madde 12 ile belediyeler kenara itilecek, şirketlere bu işler verilecek.
Çevre diye başlayan kanun teklifi halkı borçlandırıp buradan da para kazanma işi olarak karşımıza çıkıyor.
Kaynama sıcaklığını belirleme yetkisi kimde?
Bir kanun teklifi gelse ve “suyun kaynama sıcaklığını Cumhurbaşkanı belirler" dese ne derseniz? Çok abartılı gelebilir ama buna çok yakın bir durum var bu teklifte.
Teklifin birinci maddesi DSİ’nin görevi olan, DSİ tarafından inşa edilen baraj, gölet ve diğer depolama tesislerinin kullanım maksat oranlarını belirleme çalışmasını cumhurbaşkanına veriyor. Eskide DSİ üstüne çalışır, belirler, başbakan ve 2018 sonrasında Cumhurbaşkanı onaylarken şimdi belirleme yetkisini de üstüne alıyor.
Bir barajın zaman içinde kullanım maksadındaki gelişmeleri belirleyen parametreler ortada iken ve bunlar bilimsel ve mühendislik temelli olarak çalışılıyorken bir cumhurbaşkanı bu işi neden kendi ukdesine alır?
Hanımın ajansı!
Teklifin 13. maddesi ile depozito işlemlerinin Türkiye Çevre Ajansı (TÇA) tarafından yapılması, yönetilmesi ve yürütülmesi sağlanıyor. Evet doğru duydunuz, depozito gibi temel bir atık başlığında yetkiler “özelleştiriliyor“ ve böylelikle TÇA’ya devrediliyor. Yani devletin tasfiyesi burada da devam ediyor. Peki TÇA kimin? İletişim başkanlığı sayfasında geçen şu ifadeye göre TÇA Cumhurbaşkanı’nın eşinin girişimi;
“Şimdi ben eşimin elinden, adımları atılmış böyle güzel bir işi alamam. O onun hakkıdır. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte yine o işi kendisinin de vakıf (Sıfır Atık Vakfı) (Türkiye Çevre Ajansı) namı altında, ajansla da bütünleşerek yürütebileceğine inanıyorum. Çünkü o işi gerçekten çok seviyor, adeta kendini o işe adamış vaziyette.”
Tabii ki bu da yetmiyor, TURMEPA ve Deniz Ticaret Odası gönüllü olarak sadece Göçek’te 1200 mapa ve şamandıra koymuşken, bu işi kamusal bir sorumlulukla yapanları desteklemek yerine, TÇA’ya devretmek burayı da özelleştirmek istiyorlar. Bunun maddesi de 29!
Emlak şirketleri ve beton unutulmuş!
20 maddenin çevre ile ilgili olmadığını söyledik ama örnek vermedik. Pek çok alanda değişiklik yapılıyor ama en önemlisi emlak. Yükümlülüklerini yerine getirmeyen müteahhitler için pek çok istisna getiren madde var. Ama en güzeli ise Gayri Menkul Yatırım Ortaklıklarına getirilen bir dizi muafiyet. 27 maddede yer alan bu muafiyetlerin kime nasıl fayda sağlayacağı koca bir tartışma ve bunu kimse tabii ki bize anlatmayacak.
Özetle
"Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” çevre diyerek başlayan ve devamında 11 kanunu değiştiren bir teklif.
Teklifin birkaç özelliği var. Teklif Cumhurbaşkanı’na, hanımına ve gayri menkul şirketlerine yetki, imtiyaz sağlıyor, istisnalar getiriyor.
İkinci olarak betona, atık sulara, atıklara kadar geniş sektörlerde oyunu değiştiriyor.
Üçüncü olarak, sadece çevre boyutu ile rejimi değiştiriyor. DSİ’nin barajlara dair çalışması Cumhurbaşkanı’na, depozito uygulaması, denizdeki şamandıra işi eşine devrediliyor.
Bunları geçen hafta pek kimse konuşmadı. Birkaç haber ile kısıtlı kaldı.
2018 yılında bu ülkenin rejimi değişti. 5 Nisan 2022’de de seçim kanunu değişerek seçimin de rejimi değişti. Bu kanun teklifi de atımdan atık sulara, denizdeki şamandıradan barajların maksat oranına kadar pek çok şeyin rejimini değiştiriyor. 9 maddede bunları yaparken kalan 20 maddede emlaktan barajlara kadar pek çok konuya el atıyor.
Şimdi en başta verdiğimiz Bağfaş’ı kapattırmak, bakanlığa denetim yaptırmak meselesini tekrar anımsayalım ve bu teklife dair ne isteyeceğimizi düşünelim derim.
Notlar:
Kanun teklifini görmek isterseniz sayfası burada.
26 Mayıs’da gerçekleşen Çevre Komisyonu’nun toplantı tutanağına buradan ulaşabilirsiniz...
Bu teklif müsilaj kanunu olarak medyada sunuluyor. Peki müsilajın arkasında kim var, hatırlayalım mı?
Gazete Duvar / 30.05.22