Enerjide sermaye transferinin öznesidir vatandaş. Yakıt ithal edilir, fosil yakıt tüccarlarına para vatandaşın cebinden çıkar. Enerji şirketinin parası, kayıp-kaçağı, kârı, kredisi derken hepsini vatandaş öder. Yetmez vatandaş vergisini de öder. O da yetmez, alet-edevatını da alır, vatandaş öder.
Enerji, ekonomi için iş yapma kapasitesi değil, bir sermaye transferidir aslında. Rakamlar o kadar sırıtır ki, olaylar o kadar belli eder ki kendini, saklayamaz gerçekleri. Ama bu sermaye transferi sadece vatandaşın bayram arifesi gelen akaryakıt zammı, fahiş toplu taşıma bileti, gaz faturası, ısınma gideri değildir. Elde kalan kurumların, annemizin, babamızın, anneannemizin, dedemizin vergileri ile yapılan kurumların içi boşaltılarak yapılır. Hala EÜAŞ’ın tesislerinin satılıyor olması, EÜAŞ’ın cebinden çıkartılan para ile yurt dışında enerji şirketi kurdurulması kadar somut bir soygun hikayesi var mıdır?
Ama bizim hikayemiz bu olsa da yazımızın konusu bu sermaye transferinin ilk basamağı olan yakıt ithalatıdır. Küçük bir giriş yapalım:
Enver'i kim vurdu?
Türkiye 2007`de enerji verimliliği konusunda bir kanun geçirdi ve ertesi yıl bunu ikincil mevzuat ile destekledi. Binalarda ve ulaşımda enerji verimliliği yönetmeliği, genelgeler vs. hepsi 2008'de karşımıza çıktı. Sonra hepsini sırası ile öldürdü.
İthalatı artırmak için kasabalara ve hatta güneşin bol olduğu güney illerimize gaz getirildi, kömür santrallerine yol verildi. Yetmedi, toplu taşıma öldürüldü ve her yere altgeçit ve üstgeçit yapılarak ve asfalt dökülerek insanların daha çok otomobil kullanması sağlandı. O da yetmedi, kentsel dönüşüme engel olur diye bütün binalarda verimlilik düzenlemeleri ertelendi. Yetmedi, 1935’den beri ayakta olan Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü önce dönüştürüldü, sonra kapatıldı.
Türkiye enerji verimliliğini öldürdü, ENVER enerjide sermaye transferi önünde engeldi.
Pandemi ile gelen sakinlik
2020 yılında salgın ile beraber enerji faturamızın düşeceğini düşündük ama miktar olarak pek değişmedi, hatta arttı. O dönemde enerjide âtıl üretim nedeniyle düşen fiyatlar büyük bir avantaj oldu ve son 10 yılın en ucuz ithalat faturasını ödedik. Ama siz bunu hissetmediniz, yüksek faturalar ödediniz.
Sonra 2021’de dünyada enerji spekülasyonu başladı ve bunun katlamalı hali Türkiye'ye sirayet etti. Son yedi yılın en yüksek ithalat faturasını ödedik. Böylece 2022 yılına konutun yanında enerjide artış ile girdik. Hem de gelirlerimiz azalırken oldu bu.
1 kuruş zam 3 milyar TL soygun
Akaryakıta gelen bir kuruşluk zam halktan 300 milyon TL toplanması demek. Gaza gelen bir kuruşluk zam halktan bir yılda 450 milyon TL toplanması demek. Elektriği gelen bir kuruşluk zam da halktan 2,3 milyar TL fazladan toplamak anlamına geliyor. Yani bir litre akaryakıta, bir metreküp gaza, bir kilovat saat elektriği gelen birer kuruş zam toplamda 3 milyar TL’den fazla paranın cebimizden çıkması demek.
Zamlar artık kuruşlarla değil, liralarla geliyor. O yüzden bu sayıları belki 100 ile çarpıp 1 TL zammın bize maliyetini bulmak gerekiyor
Şimdi yakıt ithalatımıza dönelim isterseniz.
TÜİK Nisan ayında fasıllara göre ithalatı açıkladı. Açıklanan verilere göre Türkiye 2020’de 28,9 milyar doları enerji ithalatı için Rusya, Irak, S.Arabistan, Kolombiya gibi ülkelere vermişti. 2020 yılının enerji tüketimi ve seragazı emisyonunda rekor bir yıl olduğunu hatırlayalım. 2021 yılında ise faturamız 50,7 milyar dolara çıkmış. Böylece 2002-2021 döneminde fosil yakıt üreticilerine bu halkın cebinden alınarak ödenilen para 732,8 milyar dolar olmuş.
20 yılda yakıt ithalatına ödenen 732,8 milyar dolar! Bunu biz ödedik. Bir o kadar da rafineriye, elektrik şirketlerine, akaryakıt bayilerine, otomobil şirketlerine giden parayı ekleyin. Üstüne devlete giden vergileri de katınca ortaya trilyon dolarlık bir resim çıkacaktır. Şimdi her bir kuruş zam ile iki trilyon dolar mertebesinde bir soygunun nasıl kotarıldığını anladınız mı?
Aylık abonman 140 TL
İktidarın en büyük şansı yaptığı zamlara inanmış bir muhalefetin olması. İktidarın şansı bu muhalefet ise bizim şansızlığımız da kendimiziz. Toplumda şu an her 5 kişiden biri gaz ya da elektrik faturasını ödeyemediğini söylüyor. Arabasını kullanamayan insan sayısını ölçen var mı bilmiyoruz. Ama en acısı ücretsiz toplu taşıma kartları olanlar bile sokağa çıkamıyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi metro ekranlarında Aralık ayında 5,1 milyon olan ücretsiz kullanımın Şubat ayında 4,7 milyona düştüğü verisi veriliyor. Mart zamları ile bu rakamın 4,5 milyon mertebesine gelmesi olası. Halk çulsuz olunca sokağa çıkamıyor çünkü.
Resim böyle iken ücretsiz toplu taşıma istemiyor, iktidarın zamlarına karşı muhalefetin zamlarını savunan bir kitle ile uğraşıyoruz. Ama uzağa gitmeye gerek yok.
İktidar küresel enerji fiyatlarını bahane ederek zam yaparken muhalefet de iktidarın bu zammını bahane ederek toplu taşımaya zam yaptı. Böylece enerjide Avrupa’da bir birim olan zam bizde dört birim oldu. Ama fark bununla sınırlı değil. Almanya’da hükümet üç ay boyunca aylık abonmanı 9 euro’ya düşürdü. Aylık abonman fiyatları Almanya’da ortalama 80 euro. Üç ay boyunca bu 9 euro olacak. Yani bizim kurla 140 TL demek. 27 euro ile bütün bir yazı geçirebilecekler.
Ankara’da yetişkinler için abonman yok. İstanbul’da ise son zamla 430 TL’den 602 TL’ye çıktı. Yani Almanya’da 9 euro, bizde yok ama olanda ise 40 euro!
Enerjide maliyeti bahane edenlere asla güvenmeyin, çünkü enerji bir sermaye transferi. Bu sermaye ithalat yoluyla Rusya, S.Arabistan, Kolombiya gibi ülkelerdeki fosil yakıt tüccarlarına, vergi yoluyla devlete, fatura yolu ile elektrik ve gaz üretimi dağıtım, tedarik şirketlerine, petrol şirketlerine gidiyor. Böylece 20 yılda 773 milyar dolar fosil yakıt şirketlerine giderken, devlete ve özele gidenle faturamız trilyon dolarlar ediyor.
Bu fatura sadece bize değil, Merkez Bankası’na bile çok geldi. Öyle ki Para Kurulu toplantısında da konuşuldu ve notlarda “Enerji ithalatındaki kuvvetli seyir, cari işlemler dengesini olumsuz etkiliyor” denildi... Dile kolay, 20 yılda 773 milyar dolarla cari açık kapanıyordu, kapatmadık.
Gazete Duvar / 02.05.22