Fransa’da hükümet, halka kemer sıkmayı dayatırken, orduya 50.5 milyar avroluk devasa bir bütçe ayırıyor. 2025 yılı için öngörülen bütçede emeklilikten eğitime her alanda kesintiye gidilirken, silah sanayisi kemer sıkma tanımıyor.
Geçen hafta Alman hükümeti Delhi’de Hindistan hükümetiyle ortak toplantı yaptı. Bir hedef de Hindistan’ı Çin ve Rusya’ya karşı konumlandırmak, ancak Hindistan BRICS zirvesinde Rusya, Çin ve hatta İran’la ilişkilerini güçlendireceğini ortaya koydu.
İngiltere’de ise çevre eylemi yaptığı için tutuklanan Margaret Reid, cezaevinden The Guardian gazetesine yazdı: “Fosil yakıt endüstrisinin yıkıcı güçlerine karşı durduğum için burada olmak ile özgür kalmak ama her zamanki gibi işlerle ve sanatı yaşamın önüne koyan çarpık değerlerle zaman kaybetmek arasında bir seçim yapmak gerekirse, her zaman hapsedilmeyi tercih ederim.”
Fransa’da ordu için kemer sıkma yok: 50 milyar avro savaş planları için ayrıldı
Joseph BALLOT
Revolution Permenante
Ordu ve ölüm tüccarlarına verilen siparişler kemer sıkma politikalarını tanımıyor. Hükümet, hizmet alırken bekleme süresini artırmaktan, kamu sektöründe kadroları azaltmaktan, emekli maaşlarını dondurmaktan veya sosyal güvenlik geri ödemelerini düşürmekten bahsederken, ordunun bütçesi 2025 için 3.3 milyar avro artırıldı. 2025 bütçe tasarısının “gelirler” bölümünün ardından şimdi “harcamalar” bölümü komisyon tarafından inceleniyor ve ardından ulusal mecliste tartışılacak. Bu bölümde, 50.5 milyar avroya ulaşan orduya ayrılan ödenekler de yer alıyor!
Aslında, Barnier, 2024-2030 Askeri Programlama Yasası’nda öngörülen ve yedi yıla yayılan 413 milyar avroluk rekor bütçe hedefini izliyor. Bu yasa NATO’nun talepleri doğrultusunda, 2025’ten itibaren ordunun bütçesini, gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 2’sine çıkarmayı öngörüyor. Bu, 2024 bütçesine göre yüzde 7’lik bir artış demek. Bu artış, diğer tüm bakanlıkların bütçe artışlarından daha yüksek. Örneğin, sağlık bütçesi sadece yüzde 2.8 arttı. Bu artış, enflasyonun yüzde 1.8 olduğu 2025’te ve sağlık hizmetlerine olan talebin arttığı bir dönemde göz boyama niteliğinde. Askeri bütçe artışı, 700 yeni iş yaratılması öngörüsüyle birlikte geliyor. Yıkımın ortasında küçük bir mucize: Ulusal eğitimde 4 bin, kamu sektöründe (hastaneler dahil) 3 bin 200 pozisyon kaldırılırken, yetersiz bütçe karşısında yerel yönetimler ise işe alımları donduruyor.
Bu 50.5 milyar avro bütçenin 20 milyarı büyük silahlanma programlarına ayrılmış. Yani özel şirketlerin finanse edilmesi ve Thalès, Airbus, Dassault, KNDS gibi top tüccarlarının hissedarlarının zenginleştirilmesi anlamına geliyor. Ukrayna’daki Rus işgali, İsrail’in bölgesel savaş politikası ve Pasifik’teki gerilim bölgeleri, sektör için inanılmaz “büyüme hızlandırıcıları” olarak görülüyor. Ulusal Barut ve Patlayıcı (SNPE) Şirketi CEO’su, geçen baharda sipariş defterlerinin dolup taşmakta olduğunu söylemişti. Ukrayna’ya César topları gibi askeri teçhizat gönderilmesi de, dünya çapında satışları artırmaya yönelik bir vitrin işlevi görüyor. Askeri malzeme göndermek, örneğin Ukrayna’ya gönderilen César topları, dünya çapında satışları artıran gerçek boyutta bir vitrin olarak hizmet ediyor. Askeri-endüstriyel kompleks, hem yurt dışından gelen devasa siparişlere (Macron’un Fas’a son ziyareti Airbus’ın 18 savaş helikopteri satmasına imkan sağladı) hem de Fransız ordusunun siparişlerine yanıt vermek zorunda kaldığından, yetişemiyor. Yani, ölüm ve yıkım pazarı çok iyi durumda.
Diğer bir harcama kalemi, “Operasyonel koşulların korunması”, yani askeri malzemenin bakımı, bu iş için de 5.9 milyar. Bu miktar, hastanelerde, lise ve üniversitelerde, dersliklere veya yatakhane odalarına yağmur sızdıran tavanları, hastaların yataklarına çökmeyen bina tavanlarını bakıma almak için de kullanılabilirdi…
Bu artışlar, hükümetin 15 milyar avro çalmayı umduğu Sosyal Güvenlik Finansman Yasası Tasarısı’nın ulusal mecliste tartışıldığı sırada gerçekleşiyor; üstelik bunun 5 milyarı sağlık kasasından. Bu hedefe ulaşmak için işçilere ve yoksullara yönelik pek çok saldırı planlanmış durumda. Kamu sektöründe 3 bin 200 pozisyonun kaldırılması, kamu çalışanlarının üç günlük sağlık izninin kaldırılması, hasta düşmüş çalışanların günlük ödeneğinin düşürülmesi, emeklilik maaşlarının endekslemesinin temmuz ayına kadar ertelenmesi vb. Aşırı sağcı Bardella ve onun partisi RN (Ulusal Cephe), kamu sektörüne yönelik bu saldırılara karşı sadece bir şey söyleyebildi: Tasarrufları polise aktarmak. Barnier, Macron ve RN’nin bize dayatmak istediği kemer sıkma politikalarının amacı, patronlara, polise ve orduya hediyeler vermeye devam edebilmek.
Ve bunların hepsi birbiriyle bağlantılı. Uluslararası gerilimler, Fransız emperyalizminin eski kolonilerinde artan reddedilişi, Kanaki, Martinik, Guadeloupe gibi mevcut kolonilerdeki ayaklanmalar ve eylemler karşısında, büyük Fransız şirketlerinin sömürdükleri toprakları ve işçileri “Güvence altına alması” ve “Barış sağlaması” gerekiyor. Ortadoğu’daki emperyalist çıkarları korumak için İsrail’e askeri destek vermek gerekiyor. Vinci, Total, CMA-CGM, Bolloré, Bouygues, Orano, Engie, RATP ve SCNF gibi şirketlerin dünya çapındaki pazarlarını güvence altına almak gerekiyor. Kamu ve özel sektörde işten çıkarmalarla kemer sıkma politikaları uygulanırken, sosyal öfkenin de önceden hesaplanması gerekiyor; Sarı Yelekliler hareketi, emeklilik reformu veya Nahel’in ölümü sonrası olduğu gibi. Dolayısıyla kemer sıkmanın ön koşulu, baskı araçlarının güçlendirilmesi.
Aynı zamanda hükümet, kemer sıkma politikasını borç ve savaş tehdidiyle gerekçelendiriyor. Bu iki argümanla hükümet ve patronlar, tüm saldırılarını meşrulaştıracaklarını sanıyorlar! 64 yaşına kadar çalış, daha az maaş al, ve tedavi de edilme! Ne için? Borç ödemek ve savaş çabasını finanse etmek için.
İşçiler, kapitalistler için hiçbir fedakarlığı kabul etmemeli ve askeri bütçe artışlarını reddetmelidir. Para; sağlığa, eğitime, araştırmaya, iklim krizleriyle başa çıkmaya, yaşam ve çalışma koşullarımızı iyileştirmeye gitmeli, orduya değil! Çünkü büyük kapitalist güçlerin hazırlandığı savaşlar, düşük büyüme oranları, devlet borçları ve bütçe açıkları gibi kapitalist sistemin tamamının krizinin bir belirtisinden başka bir şey değil. Kapitalistler, pazarlarını ve egemenlik alanlarını yeniden paylaşmak, özgürlük talep eden halkları bombalamak ve soykırıma uğratmak için bizi savaşa sürüklemek istiyorlar. Onların savaşları bizim savaşlarımız değil, borçları ve sistemlerinin krizi de öyle. Eğer hoşlarına gidiyorsa, ceplerinden ve canlarından ödesinler. Gelecekteki savaşları, “ulusal birlik” mitine boyun eğerek ve kapitalist devletlerin silahlanmasına izin vererek değil, sınırları da aşan, yeniden silahlanma planlarına ve kemer sıkmaya karşı, sistemlerinin krizinin bedelini kapitalistlere ödetmek için sömürülenlerin ve ezilenlerin birliğiyle önleyeceğiz.
Çeviren: Eren Can
Çok kutuplu bir Asya
German Foreign Policy
Yeni Delhi’de Alman-Hindistan hükümetiyle istişarelerde bulunan Berlin, aradaki mesafeyi kapatmaya çalışıyor. Hindistan ve Rusya arasında yakın iş birliği baltalanacak. Bir yandan federal hükümet Hindistan’daki ekonomik nüfuzunu güçlendirmek istiyor; bunu yapmak için, ülkeyle 17 yıldır başarısızlıkla müzakere edilen AB serbest ticaret anlaşmasına güveniyor. Öte yandan Berlin, daha yoğun askeri ve silahlanma iş birliği için çabalıyor ve Hindistan donanması için birkaç denizaltı inşa etmek üzere beş milyar avroya varan bir sözleşme için mücadele ediyor. Hindistan, Almanya gibi yıllardır Çin’e karşı ülkeyi konumlandırmaya çalışan ABD ile yakın iş birliği yapmakla kalmıyor, BRICS zirvesinin oturum aralarında Rusya ile yoğun çalışmaya devam etmek istediğini doğruladı. İran’la da ilişkilerini güçlendirmeye hazırlanıyor. Son olarak, Yeni Delhi hafta başında Çin ile olan sınır anlaşmazlığında yeni bir gevşeme aşamasını başlattı ve Batı adına Pekin’e karşı savaşmak yerine önümüzdeki aylarda Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerini sistematik olarak geliştirmek istiyor.
Hindistan, Rusya ile yakın iş birliğinde kararlılığını sürdürüyor. Rusya’nın Kazan kentindeki BRICS zirvesinin başlamasından önce bile Başbakan Narendra Modi, iki ülke arasındaki “özel ve ayrıcalıklı stratejik ortaklığa” övgüde bulunmuştu. Bunu zirvenin oturum aralarında tekrarladı; ancak aynı zamanda Ukrayna’daki savaşın hızla sona ermesi ve altta yatan çatışmaya barışçıl bir çözüm bulunması yönünde kamuya açık çağrıda bulundu. Rusya-Hindistan ticareti patlama yaşıyor; Rusya’nın verdiği bilgiye göre geçen yıl yüzde 60’ın üzerinde artışla 56.8 milyar ABD dolarına yükseldi ve bu yıl ocaktan aağustosa kadar yeniden yüzde dokuz civarında arttı. Tabii bunun önemli bir kısmının Rus petrol sevkiyatlarından oluştuğunu da hesaba katmak gerekiyor. Hindistan silahlı kuvvetlerinin kullandığı silah sistemlerinin yarısından fazlası hâlâ Rus üretiminden geliyor; Yeni Delhi, Rus savunma şirketlerine olan yoğun bağımlılığını azaltmaya çalışsa da, onlar hâlâ Hindistan’ın en büyük tedarikçileri. 2023’ün sonunda Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar, Hindistan-Rusya ilişkilerini 1950’lerden bu yana “Dünya siyasetinde değişmeyen tek şey” olarak tanımladı.
Ayrıca Hindistan şu anda Çin ile ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. Yeni Delhi geleneksel olarak Pekin’i Asya’daki ana rakibi olarak görüyor. 2020 baharında Hindistan-Çin sınır çatışmasının kanlı bir şekilde tırmanması, iki ülke arasındaki gerilimin dramatik bir şekilde artmasına neden oldu ve her iki taraf da BRICS ittifakının arzu edilen genişlemesini sağlamak için 2022 baharında belirli bir yakınlaşmayı başarsa da, ciddi bir yakınlaşma söz konusu olmadı, farklılıklar kaldı. BRICS zirvesinin başlamasından hemen önce, Yeni Delhi ve Pekin, sınır çatışmalarını en azından hafifletmeyi mümkün kılacak yöntemler üzerinde anlaşmaya vardı. Dışişleri Bakanı Jaishankar, Himalayalar’ın yukarısındaki sınır çizgisinde “Çin’le ayrılma süreci tamamlandı” dedi. Modi ile Çin Devlet Başkanı Xi Jinping arasında ekim 2019’dan bu yana ilk resmi görüşme, Kazan’daki BRICS zirvesi sırasında gerçekleşti. Her iki tarafın da hükümetlerine ikili ilişkileri her açıdan istikrara kavuşturma talimatı verdiği söylendi. İki ülke arasındaki ticaret zaten yüksek; neredeyse yüzde 18,2 ile Çin, Hindistan’ın ithalatında diğer ülkelere kıyasla daha büyük bir paya sahip. Şimdi daha da fazla bir artış bekleniyor.
Transatlantik güçler aslında Yeni Delhi’yi Pekin’e karşı konumlandırmaya çalıştığından, Hindistan ile Çin arasındaki ilişkilerin genişlemesi federal cumhuriyet de dahil olmak üzere Batı için ciddi bir darbe, BRICS zirvesinin ve oturum aralarında yapılan görüşmelerin diğer sonuçları da onun için dezavantajlı. Bu özellikle Hindistan’ın İran’la ilişkilerini yoğunlaştırma planları için geçerli. Başbakan Modi, X kanalında İran Cumhurbaşkanı Mesud Peseschkian’la “çok iyi bir görüşme” yaptığını söyledi; “Ülkelerimiz arasındaki tüm ilişkiler” tartışıldı ve özellikle gelecekteki sektörlerde bağların derinleştirilmesi tartışıldı. Hindistan, diğer şeylerin yanı sıra, bir yandan baş düşmanı Pakistan topraklarını geçmek zorunda kalmadan Afganistan ve Orta Asya ile ticaretini yoğunlaştırmak, diğer yandan da İran’ın güneydoğusundaki Çabahar limanını genişletme sürecinde. diğer yandan İran ve Azerbaycan toprakları üzerinden Rusya’nın Kuzey Kafkasya’sına giden yolda Rusya ile ticaretin güçlendirilmesi. Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru’nun önemli bir stratejik öneme sahip olduğu düşünülmekte. Kazan’da Modi, Peseschkian’ı yakında Yeni Delhi’yi ziyaret etmeye davet etti.
Rusya, Çin ve İran’la iş birliğini genişletmek Hindistan’ı eş zamanlı olarak ABD ile ilişkilerini yoğunlaştırmaktan alıkoymuyor. Washington, Yeni Delhi’yi Pekin’e karşı konumlandırmakla ilgileniyor ve bu nedenle Hindistan’ı birçok yönden desteklemeye hazır. Hindistan’a silah ihracatını önemli ölçüde artırdı ve Hindistan’a diğer şeylerin yanı sıra C-17 Globemaster askeri nakliye uçağı, AH-64 Apache saldırı helikopterleri ve P-8I Poseidon deniz karakol uçağı sağlıyor. Hindistan, Çin’e yönelik olan ve ortak manevraları da içeren askeri bileşeni de içeren Dörtlü Pakt kapsamında ABD, Japonya ve Avustralya ile iş birliği yapıyor. Gelişimi Çin ekonomisinin oldukça gerisinde olan Hindistan ekonomisinin bu arayı yakalamasına yardımcı olmak amacıyla ABD Dışişleri Bakanlığı eylül ayında Hindistan’ın yarı iletken endüstrisini destekleyeceğini duyurdu. ABD Başkanı Joe Biden, eylül ayında Modi’nin dörtlü zirve için ABD’ye yaptığı ziyaret sırasında, iki ülke arasındaki ilişkilerin “Geçmişte herhangi bir zamanda olduğundan daha güçlü, daha yakın ve daha dinamik” olduğunu söyledi.
Bu çerçevede, federal hükümet artık Hindistan’la ilişkilerini mümkün olduğu kadar yoğunlaştırmaya çalışıyor. Alman-Hindistan hükümetiyle istişareler Yeni Delhi’de yapıldı; Aralarında Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in de bulunduğu çok sayıda Alman bakan Hindistan’a geldi. Şansölye Olaf Scholz ayrıntılı bir tartışma için Başbakan Modi ile buluştu. Berlin, diğer şeylerin yanı sıra, Hindistan ile AB arasında 2007’de (17 yıl önce) başlayan, 2013’te askıya alınan ve ancak 2021’de yeniden başlatılan serbest ticaret anlaşması müzakerelerine yeni bir ivme kazandırmak istiyor. Federal hükümet ayrıca silah ve askeri iş birliğini genişletmeye çalışıyor. Zaten ağustos ayında, Alman Hava Kuvvetlerinden gelen uçaklar Hindistan’ın Tarang Shakti manevrasına katıldı; Scholz, Hindistan’ın batı kıyısındaki Goa’da bulunan ve Hindistan donanması ile birlikte orada tatbikatlar yürüten Baden-Württemberg firkateynini ve komutayı üstlenen Frankfurt am Main’i ziyaret etti.
Berlin hükümetinin danışmanları, federal hükümetin veya Batılı güçlerin bir bütün olarak Hindistan’ı Rusya ve Çin’e karşı konumlandırmada başarılı olabileceğinden şüpheleniyor. Asya Uzmanı Christian Wagner, Bilim ve Politika Vakfının (SWP) aktardığına göre Yeni Delhi’deki hükümet, “Çin ve Hindistan’ın yanı sıra Rusya’nın da önemli bir rol oynadığı çok kutuplu bir Asya” istiyor. Berlin’in gelecekte Yeni Delhi’yi kendine bağlama ve onunla Moskova ve Pekin’e karşı birlikte çalışma planında başarılı olması pek mümkün görünmüyor.
Çeviren: Semra Çelik
Eskiden sanat eserlerini korurdum, şimdi iklim eylemi yaptığım için hapisteyim
Margaret REID
The Guardian
Bu benim hayalimdeki işti. Ancak fosil yakıt şirketleri tarafından yok edilen bir gelecek için başyapıtları korumanın ne anlamı var?
Eskiden sanat dünyasının bir parçasıydım ama artık midem kaldırmıyor. Şimdi hapisteyim ve bu vicdanıma daha çok uyuyor. 1980’lerde sanat benim hayatımdı. Daha 16 yaşındayken resme aşık olmuştum ve hayatımı müzelerde çalışarak geçirmekten daha iyi bir şey düşünemiyordum.
Neredeyse 40 yıl öncesine baktığımda, Paris’te yıldızlara vurulmuş genç halimi görüyorum. Théodore Géricault’nun Medusa’nın Salı tablosuna hayranlıkla bakıyor ve sanat dünyasında nasıl bir skandal yarattığının hikayesini açgözlülükle yalayıp yutuyorum. Neredeyse çerçeveden düşecek olan o mide bulandırıcı yeşil kadavra beni hayranlıktan ağlatmıştı. Elbette eleştirmenleri şok etti. Dehşet verici gerçeklerden nefret ediyorlardı: Hükümetin yolsuzluğuna ve beceriksizliğine doğrudan bir meydan okuma olan bir deri bir kemik kalmış ceset.
Bu, skandal yaratan, güncel ve tartışmalı bir konuya odaklanan bir tarih resmiydi. Hükümetin adam kayırmacılığını ve beceriksiz bir kaptanı, daha sonra batan bir donanma firkateyninin başına getiren yolsuzluğu ifşa ediyordu. Yetersiz cankurtaran botları vardı ve o ve subay arkadaşları kendilerini kurtararak alt sınıftan mürettebatı cinayet, yamyamlık ve açlıktan ölüme terk ettiler.
Géricault bu korkunç dehşeti kibar toplumun gözleri önüne serdi. Siyasi yozlaşma ve benmerkezci bireycilikten kaynaklanan aşırı bireysel acıyı çarpıcı bir şekilde sergilemiştir. Sanatın dehşeti ve açgözlülüğü açığa çıkaran bir mekanizma olabileceğini, sosyal çorbayı karıştırabileceğini, şok edebileceğini, sarsabileceğini, dürtebileceğini, dehşete düşürebileceğini, sorgulayabileceğini ve değişimi kışkırtabileceğini fark etmek beni şaşkına çevirdi. Resmin değerinin ancak Géricault’nun ölümünden sonra anlaşıldığını öğrenmek sizi şaşırtmayacaktır.
Ancak, genç benliğim bunun gibi başyapıtlar arasında bir gelecek inşa etmeye çalışırken, görünmeden ortaya çıkan başka bir acımasız ve sinsi yolsuzluk hikayesinin farkında bile değildim. Fosil yakıt şirketleri, herkesin zararına kendilerine tarifsiz kârlar getiren ölümcül faaliyetlerinin sonuçlarını örtbas ediyorlardı. Fosil yakıtların dizginlenemeyen tüketiminin doğal dünyada kitlesel ölümlere ve yıkıma yol açacağını biliyorlardı, ancak çoğumuz cahilce bir mutluluk içinde yaşamaya devam ederken onlar her şeye rağmen yollarına devam ettiler.
Müzelerde ve tarihi evlerde 25 yılı aşkın bir süre küratör, koleksiyon yöneticisi, kayıt memuru ve konservasyon temizleyicisi olarak çalışarak, yeri doldurulamaz değerli şeylerin bakımını yapmak benim işimdi. Bazen bir sergide göz kamaştırıcı bir Van Dyck’a eşlik ediyordum. Belki de isimsiz bir işçi kadının hikayesini anlatan kirli, kırık bir ayakkabıyı özenle paketliyordum. Sızıntıları önlemek için olukları ve kanalizasyonları temizledim, yangın veya sel durumunda tarihi nesneleri tahliye etmek veya korumak için personeli eğittim, sıcaklık ve bağıl nem ölçümlerini inceledim, güneş ışığının en ufak bir tahribatını önlemek için panjurları ayarladım, en son suç önleme araçları konusunda güvenlik uzmanlarına danıştım. Meslektaşlarım ve ben her zaman doğal bozulma sürecini yönetmeyi ve bu nesnelerin gelecek nesiller için korunabilmesi amacıyla yavaşlatmak için elimizden gelen her şeyi yapmayı hedefledik.
Ne düşünüyorduk ki? Tıpkı Géricualt’ın bir deri bir kemik kalmış, gemi enkazına dönmüş cesedi gibi, şu anda üzerlerinde acı yazılı cesetler yığılırken, ne büyük bir zaman kaybı.
Ben bu eserleri bozulmaya karşı sevgiyle korurken, fosil yakıt yöneticileri tüm doğal dünyanın yok edilme sürecini şiddetle hızlandırıyorlardı. Politikacılar, finansörler ve endüstri liderleriyle iş birliği içinde, benim bu eserleri koruduğum geleceği yok etmekle meşguldüler.
Gerçek alevler şu anda güvenlik kapılarınızı yalıyor ve kirli sular yükseliyor. Acayip, mevsimsiz hava koşulları iklimin çöküşü gerçeğini gözlerimizin önüne sererken sergi açılışlarında sohbet eder gibi mi poz veriyoruz? Oluklarımız sağanak yağışlarla boğulurken, koleksiyonlarımız yırtıcı yeni haşere türleri tarafından tahrip edilirken? Dünyanın yarısındaki iklim koşulları, başyapıtları uluslararası sergilere ödünç vermek bir yana, yaşamayı bile çok tehlikeli hale getirdiğinde? Ani seller tüm kütüphaneleri silip süpürürken ve orman yangınları tarihi kentleri yerle bir ederken?
Sanat dünyası, nasıl olur da süfrajetlerin yüzüncü yılını kutlayan sergiler düzenler, sonra da domates çorbası için safları sıklaştırırsınız? Ahlakınız nerede? İleriye dönük gerçek planlamanız nerede? Nerede sizin gerçekleri söylemeniz, nerede sizin devrimci gayretiniz? Koku çıkarın, ortalığı velveleye verin, pisliği ve çürüyen eti ifşa edin - tıpkı eserlerine bu kadar güzel değer verdiğiniz sanatçılar gibi. Cesur olun, bunu hemen şimdi, değerli koleksiyonlarınız, kariyerleriniz ve özel görüş kanepeleriniz iklim çöküşü tsunamisi tarafından süpürülmeden önce yapın. Gerçeği söyleyenleri dinleyin. Uluslararası yolsuzluğun gerçek bedeli olan bireysel acının kokuşmuşluğunu ifşa etmek için zevk ve kültür yöneticileri olarak gücünüzü kullanın.
İklim eylemi gerçekleştirdiğim, bizi ölüme iten hükümetlere ve iş dünyası liderlerine seslendiğim için hapisteyim. Hapse girmemeyi tercih ederdim. Ancak fosil yakıt endüstrisinin yıkıcı güçlerine karşı durduğum için burada olmak ile özgür kalmak ama her zamanki gibi işlerle ve sanatı yaşamın önüne koyan çarpık değerlerle zaman kaybetmek arasında bir seçim yapmak gerekirse, her zaman hapsedilmeyi tercih ederim.
Çeviren: Sarya Tunç
Evrensel / 03.11.24