Daha önce Kongo ile İngiltere arasında varılan anlaşma ile “düzensiz göçmenlerin” Kongo’ya gönderilmesi tartışmalara yol açmış ve oluşan yoğun baskılardan dolayı hükümet geri adım atmak zorunda kalmıştı.
Ancak İtalya ile Arnavutluk arasında uygulamaya konulan “göç anlaşması”, Avrupa'da göçmenler ve iltica süreçleri üzerine tartışmaları yeniden alevlendirdi.
İtalyan donanmasının göçmenleri Arnavutluk'ta kurulan merkezlere taşımasıyla faaliyete geçen bu sistem, “Avrupa Birliği'nin (AB) iltica prosedürlerinde yeni bir döneme mi girildi?” sorusunu akla getiriyor. Ancak bu anlaşma, insan hakları ihlalleri tehlikesini beraberinde getirdiği için sert eleştirilerle karşı karşıya. Özellikle uluslararası insan hakları örgütleri, iltica hakkının ve bireysel özgürlüklerin ihlal edilebileceği endişesini dile getiriyor.
Anlaşma, İtalya'nın düzensiz göçmenlerin iltica başvurularını Arnavutluk’ta kurulan merkezlerde işleme koymasını öngörüyor.
Göçmenler, Akdeniz’de “kurtarıldıktan” sonra ilk olarak Arnavutluk’un kuzeyindeki Şingin Limanı’na getiriliyor ve buradan Gjader’deki eski bir askeri kamp merkezine taşınıyor. Burada sığınma talepleri değerlendirilirken, göçmenler aylarca sürebilecek bir bekleyişe mahkûm ediliyor.
Anlaşma çerçevesinde, Arnavutluk'ta kurulan bu merkezlerin İtalya tarafından finanse ve idare edilmesi planlanırken, “dış güvenliğin” Arnavutluk güvenlik güçleri tarafından sağlanması öngörülüyor.
Bu model, sermayenin savaş ve sömürü politikalarıyla göçe zorladığı insanları Avrupa kapılarından geri çevirmek için bir mekanizma olarak işliyor. Kapitalist emperyalizmin savaş ve iç savaşlarla yağmaladığı Afrika ve Ortadoğu ülkelerinden kaçan insanlar, bu merkezlerde adeta birer rehin gibi tutuluyor.
İtalya’nın Arnavutluk’taki merkezleri, ABD’nin “ünlü” işkence kampı Guantanamo’ya benzetilirken, kapitalist/emperyalist dünyanın bu uygulamaları, ırkçı ve baskıcı politikaların daha da şiddetlendirildiğini gösteriyor.
Avrupa Komisyonu'nun bu girişimi desteklemesi de dikkat çekici. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, sığınma başvurularını Avrupa dışındaki merkezlerde işleme koymanın “yenilikçi bir çözüm” olduğunu iddia ederek, faşist Mussolini artığı İtalya Başbakanı Meloni’yi tebrik ediyor.
Ancak bu “yenilikçi çözüm”, sermayenin fitilini ateşlediği savaşlardan ve yoksulluktan kaçan göçmenleri daha da ötekileştiren bir sistemin parçası olarak karşımıza çıkıyor. AB, “sınırlarını koruma” adı altında göçmenleri adeta modern toplama kamplarında hapsediyor, oysa savaşların ve yoksulluğun gerçek sorumluları olan emperyalist devletler bu göçün arkasındaki esas suçlulardır.
Sonuç olarak, İtalya-Arnavutluk göç anlaşması, Avrupa’nın göç politikasında daha baskıcı ve dışlayıcı yaklaşımın pervasız adımlarından biri olarak öne çıkıyor.
Göçmenlerin iltica taleplerini hızlıca reddedip geri göndermeyi amaçlayan bu sistemle, kapitalizmin savaşla kaosa sürüklediği ülkelerden göçe zorlanan bu insanlar bir kez daha cezalandırılıyor.
Emperyalist Avrupa, ABD ile birlikte kendisinin sorumlu olduğu insanlık trajedisini sınırlarının ötesine ihraç ederek, göçü değil göçmenleri kontrol altına almayı amaçlıyor.