Jandarmanın en üst düzeyde resmî belgede tahrifat yaptığı, olaydan 11 yıl sonra yine resmî kayıtlarla belirlendi.
Ama mahkeme, sahte belgeyle ilgili suç duyurusu yapmak için yıllarca bekledi.
Ve savcılık olaydan 23 yıl sonra, suç zaman aşımına uğradığından artık soruşturulamayacağına karar verdi.
Herkesin bildiği, resmî belgelerle gerçekliği ortaya konmuş bir suç, adliye koridorlarında yok edildi.
Evet, artık pek kimsenin ilgilenmediği, hatta unuttuğu o davayla ilgili yazıyorum: Hayata Dönüş Operasyonu davası.
***
Operasyonla ilgili ilk davalar, operasyona maruz kalan mahpuslara açılmıştı. Bu davalardan biri de Bayrampaşa Cezaevi’nden sağ kurtulanlara açılan “toplu ayaklanma” davasıydı.
İlk resmî belgeler de bu davanın dosyasına girdi. Zamanın Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davaya İl Jandarma Komutanı Ünal Karaosmanoğlu imzasıyla 27 Ekim 2005’te gönderilen yazıda, operasyonun tutanağını düzenleyen beş jandarma personelinin ismi yer alıyordu. Bu belge o dönem dosyada kaldı, ta ki askerlere de dava açılana kadar.
2010 yılında askerlere açılan Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davada o dönem 39 jandarma eri yargılanıyordu. Ve bu mahkemeye gönderilen başka bir resmî belge ile, jandarmanın olay yeri tutanağındaki isimlerin sahte olduğu anlaşıldı.
27 Eylül 2011 tarihli, Albay Sadık Köroğlu imzalı yazıda, olay tutanağını imzalayan jandarmaların, “aslında gerçek olmadığı” ifade edildi.
Yani, Jandarma Genel Komutanlığı’ndan mahkemeye yollanan yazıya göre, tutanakta, mahkemeye 2005 yılında gönderilen isimler yoktu. Sicil numaralarının ikisi başka personele aitti, daha da kötüsü, üç sicil numarası gerçek değildi, o sicil numarasına sahip personelleri hiç olmamıştı.
Bakırköy’deki yargılamaya gönderilen “Bu sicil numaralarına sahip muvazzaf ya da emekli personel bulunmadığı tespit edildi” şeklindeki yazı ile resmî belgede sahtecilik yapıldığı yine resmî belgeyle belirlenmiş oldu.
Belirlendi de ne oldu?
Mahkemenin sürekli değişen heyetlerinden hiçbiri, belgeyle ilgili gerçeğin araştırılması talebini kabul etmedi.
***
9 yıl daha geçti.
Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinin son heyeti, 12 Kasım 2020’deki ara kararı ile Jandarma Genel Komutanlığı’ndan sicil numaralarındaki belirsizliğin giderilmesi için adım attı.
Yanıt değişmedi: Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı mahkemeye, tutanakta yazan sicil numaralı personelin, “Komutanlığın emrinde görev yaptığına dair herhangi bir bilgi ve belge tespit edilemediğini” yazdı.
Mahkeme bu kez jandarma hakkında belgede sahtecilik suçlamasıyla suç duyurusu yaptı.
Savcılığın Memur Suçları Soruşturma Bürosu 26 Ocak 2023’te kararını verdi, mahkemeye “Haklısınız ama geç kaldınız” dedi.
Savcılık, Jandarma’dan gelen yazılardaki sicil numaralarına sahip personelin olmadığını, dolayısıyla sahte tutanak tutulduğunun belirlendiğini ve soruşturma yapmak için yeterli şüphenin olduğunu kabul etti ama maalesef “Kamu Görevlisinin Resmî Belgede Sahteciliği” suçunun 15 yıllık zaman aşımı süresi dolmuştu…
Tutanaktaki isimler neden önemliydi? Çünkü ölümler ve yaralanmalara neden olan operasyonun sorumlularına dava açılabilecekti. Şimdi ise sonsuza dek yargılamadan muaf oldular.
Belgenin sahte olduğu ilk ortaya çıktığında operasyonda görev alan emekli Binbaşı Zeki Bingöl ile konuşmuştum, “operasyonu düzenleyenlerin isimlerinin bilindiğini, ancak bu kişiler korunmak istendiği için ve dava sürecinin uzatılması amaçlandığından isimlerin açıklanmadığını” söylemişti.
Tam da dediği gibi oldu.
BirGün / 18.04.23