G20’nin sonucu: Birliğe karşı teke tek diplomasi dönemi - Mühdan Sağlam

G20 toplantıları ikili görüşmelerin odak nokta olduğu bir duruma neden evriliyor? İkili trafik küresel politika adına nasıl bir perspektif sunuyor? İki taraflı diplomasi dünya ve çok taraflı oluşumlar için nasıl bir tehdit barındırıyor? ABD-Çin görüşmesinden çıkan sonuç ne? Bu hafta G20’ye ve zirvede ön plana çıkan ikili diplomasiye odaklanacağız.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 03 Temmuz 2019
  • 09:01

Osaka, Japonya, 28-29 Haziran tarihlerinde dünyanın ilk yirmi ekonomisinin katıldığı G20 zirvesine ev sahipliği yaptı. Donald Trump, Xi Jinping, Vladimir Putin, Angela Merkel, Muhammed bin Salman, Emmanuel Macron gibi pek çok isim toplantının dikkat çekenleriydi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Türkiye adına toplantıya beraberinde bir heyetle katıldı.

G20 her ne kadar dünyanın 20 ekonomisinin bir araya gelmesini sağlayan çok taraflı bir platform olsa da özellikle bu son zirve, adeta ikili görüşmelerin gölgesinde kaldı. ABD Başkanı Donald Trump ile Çin Devlet Başkanı Xi Jinping arasındaki görüşme, Trump ile Erdoğan, Trump ile Putin, Putin ile Muhammed bin Salman’ın ikili görüşmeleri, bu anlamda akla ilk gelenlerdi. Söz konusu görüşmeler ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşının geleceği, ABD ile Türkiye arasında süren S-400 krizi ve olası ABD yaptırımları, OPEC’in kesinti kararına Rusya’nın dahil olup olmayacağına dönük soru işaretlerinin bir nebze de olsa yanıt arandığı randevulardı, bu nedenle yoğun ilgiyle karşılandı. İkili görüşmelere öylesine rağbet vardı ki 20 ülke liderinin aynı karede buluştuğu aile fotoğrafı olmasa katılımcıların G20 için geldiklerini anlamak zor olacaktı. Çok taraflı bu toplantının etkisi de çekilen aile fotoğrafı gibi gölgede kaldı.

G20 toplantıları ikili görüşmelerin odak nokta olduğu bir duruma neden evriliyor? İkili trafik küresel politika adına nasıl bir perspektif sunuyor? İki taraflı diplomasi dünya ve çok taraflı oluşumlar için nasıl bir tehdit barındırıyor? ABD-Çin görüşmesinden çıkan sonuç ne? Bu hafta G20’ye ve zirvede ön plana çıkan ikili diplomasiye odaklanacağız.

Çok taraflılıktan ikili görüşmelere G20’nin dönüşümü

Grup 20’nin kısaltması olan G20, ilk olarak Asya Krizi’nin ertesinde 1999’da bir araya gelmeye başladı. Toplantının formatı, gelişmiş ülkeleri temsil eden G8 (2014’te Rusya’nın çıkarılmasıyla G7 oldu) ve bunun dışında kalan 11 ülkenin dahil olmasına dayanıyor. Toplantılara 19 ülkenin yanında 20’nci üye olan ulusüstü birlik AB adına bir temsilci katılıyor.

G20 toplantıları 2008’deki finansal krize kadar maliye bakanları ve merkez bankaları başkanlarının katıldığı bir formata sahipti. 2008-2009 arasında ABD’de başlayıp küresel bir kriz haline gelen finansal krizle beraber krize ortak çözüm bulunması, ülkeler arasında gerekli koordinasyonun sağlanması için liderlerin de katıldığı bir platforma dönüştü.

G20’nin temel amacı çok taraflı bir şekilde küresel ekonomideki sorunların işaret edilmesi, bunun için koordineli politikaların birlikte uygulanması, küresel büyümenin belirli bir düzeyde tutulması için pratik çözümlerin sunulması. Dünyanın ilk 20 ekonomisinin yanında Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (DB), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) gibi örgütlerin de desteğini görüyor.

Adından da anlaşılacağı üzere G20, temelde sorunlara çok taraflı ve ortak çözüm bulunmasına dayanıyor. Arjantin’de gerçekleşen 2018 toplantısı ve Japonya’da bu yıl düzenlenen toplantı G20’nin ortak bir platform olmaktan ziyade ikili görüşmeler için herkesin bir araya geldiği bir adres haline geldi. Bu durum aslında G20’ye özgü değil.

Karşı karşıya kalınan ABD, Çin, Rusya gibi ülkelerin son yıllarda diplomasilerinden çok taraflı görüşmeler yerine ikili ilişkileri öncelemelerinin sonucu. ABD Başkanı Donald Trump’ın AB yerine Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkelerle birebir görüşmeleri tercih etmesi hatta yer yer AB üyelerine “ayrılın da gelin” mesajı vermesi, Batı yakasında çok taraflılık yerine ikili görüşmelerin akla gelen örneklerinden. Benzer biçimde Rusya özellikle Çin, Japonya, Almanya, Fransa, Katar, Suudi Arabistan, İran, Türkiye gibi ülkelerle ikili zeminde görüşme ve anlaşmalar yapmayı tercih ediyor. İran’ın dahil olduğu Astana Üçlüsü’nde bile Rusya ile Türkiye arasındaki görüşmeler, üçlü zirvelerden daha sık ve önemli bir yerde duruyor. Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi Çin’in de bu iki ülkeden ayrı bir tutum içinde olduğunu söylemek zor. Özellikle Kuşak ve Yol Girişimi dikkate alındığında her ne kadar proje bölge bazlı olsa da Çin’in Sri Lanka, Pakistan, Vietnam gibi ülkelerle ilişkilerinde görüldüğü üzere ikili bir hat izliyor. ABD ile girişilen ticaret savaşında dahi, mücadele iki ülkenin dışında pek çok ülkeyi etkilese de görüşmeler teke tek yapılıyor. Dolayısıyla G20’de karşı karşıya kalınan sorun G20’yle değil, küresel olarak iki yönlü diplomasinin çok taraflı olanın yerini almasıyla alakalı. Benzer biçimde diğer çok taraflı platformların etki gücünde bir erime olduğu yükselen bu yeni eğilimle yakından ilişkili.

Bir küs bir barışık: ABD-Çin ticaret savaşlarında son durum

ABD Başkanı Donald Trump ve onunla aynı zeminde olan yönetim, Eylül 2018’den bu yana Çin’e çeşitli kalemlerde gümrük vergilerinde artış uyguluyor. Çelikten bisiklete kadar Çin’den ABD’ye ihraç edilen pek çok ürünün gümrük tarifesi yüzde 10’dan yüzde 25’e çıkarıldı. Benzer bir hamleyi Çin de takip edince taraflar arasındaki bu gerilim ticaret savaşı adını aldı.

ABD bir yandan kameralar önünde Çin konusunda kararlılığının altını çizerken öte yandan ikili görüşmelerle orta yol bulunmaya çalışıyor. Nitekim Aralık 2019’da Arjantin’de yapılan görüşmeler ışığında taraflar yeniden müzakere masasına dönmeye karar verdi. Anlaşma sağlanıyor, sağlanmak üzere, ufukta kara göründü derken, Trump bir sabah sosyal medya hesabından müzakerelerin tıkandığını ve yeni tarifelerin uygulanacağını duyurdu.

G20 Zirvesi’nde Trump yine Çin ile görüşeceklerini ifade etti. Öyle de oldu. Trump ve mevkidaşı Xi Japonya’da bir araya geldi ve müzakerelere yeniden devam denildi. İkilinin görüşmesinden yeni bir yol haritası çıkacağı biliniyordu, zira zirveye bir ay kala taraflardan itidalli ve yapıcı açıklamalar geliyordu. Dahası heyetler arasında görüşmelerin de sürdüğü biliniyordu. Ancak bu turdan da yeni bir hezimet çıkıp çıkmayacağını şimdiden kestirmek güç.

Birlikten kuvvet doğar yaklaşımı tarih mi oluyor?

Trump ile Xi arasındaki görüşme basit bir “sorunlarınızı aranızda halledin” denilip geçilecek türden bir görüşme değil. Hele ki yer yokmuş gibi iki liderin sürekli G20 çatısı altında görüşmeye çalışması, iki dev ekonominin randevulaşması dikkate alındığında daha dikkatli bir analizi gerektiriyor. Bu noktada son G20 toplantısında ikili görüşmelerin bir teamül haline gelmesi de gözetildiğinde Trump’ın ısrarla vurguladığı ikili diplomasi Çin tarafında da destekleniyor demektir. Dolayısıyla 2020’lerde karşı karşıya kalacağımız, ülkelerin belirli sorunlar etrafında ortaklaşa karar alması için bir çatı altında bir araya gelmesi yerine, özel görüşmelerde karşılıklı gizli imtiyazlarla diplomasinin yürütülmesi olacak.

Bu yaklaşım hangi çok taraflı yapıların altını oyar şimdiden kestirmek zor, ancak Çin’in parçası olduğu Şanghay İş birliği Örgütü için de ABD’nin yakın ilişkiler kurduğu AB için de zorlu bir süreç kapıda.

İlk olarak ikili görüşmeler özellikle etki gücü sınırlı ve ancak yan yana geldiğinde güçlü bir ses verebilen ülkelerin daha çok alanın dışına itilmesi demek. İkincisi, gücü birlik sınırlarını aşan, birlik politikalarıyla kendi ulusal çıkarları arasında kalan devletlerin ibreyi kendilerinden yana çevirmeleri anlamına geliyor. Buysa açıktır ki ulusal çıkarları gereği iş birliği, ortak çatı altında olmayı, burada sesini duyurabilmeyi başaran göreli gücü sınırlı, kapasitesi düşük ülkelerin seslerinin kısılması, önceliklerinin daha az dikkate alınması ve diplomaside imkan ve kapasitesi güçlü devletler karşısında ellerinin zayıflaması demek oluyor.

Gazete Duvar / 03.07.19