Siyasi gelişmeler ile ekonomik istikrar arasındaki kaçınılmaz ilişkilere yine çok yakından bakmamız gereken bir döneme girdik.
2014 yılında ekonomik istikrar yine politikanın yoğun tehditi altında olduğunu söylemek gerekiyor. Bu ilişkideki kanıtlanmış bir gerçek; ekonominin daralmaya başladığı dönemlerde siyasette kavgaların çıkmaya başlamasıdır. Son örnekte bunun etkisi olabilir ama henüz kuvvetli değil. Ekonomi daha da daralırsa açıkça yaşarız.
Politikacılar “Daha fazla oy alalım” diye, halkın yararına gözüken kararlar alır, ekonomik gerçekleri gözardı edebilir ve bu kararlar nedeniyle ekonomi zora girebilir. Daha önce de sık yaşadığımız gibi; sonunda politikacıların aldığı yanlış kararların faturası kamuya yani halka çıkar. Bütçe dengeleri bozulur, kurlar aşırı artar, faizler yükselir, enflasyon yeniden hortlar yani olan halka olur.
İşin tuhafı çoğu kez sanki bu kararlar halkın yararınaymış gibi yutturulabiliyor.
Bu nedenle bağımsız kurumlar oluşturuldu politikacıların orta-uzun vadede ekonomik istikrarı bozmaması için, günlük ekonomik işleyişteki inisiyatifleri azaltılmaya çalışıldı. Söylenenin aksine bu kurumlar “milli iradeye ters” değil, sonuçta ekonomik istikrarı yani halkı koruyan kurumlardır. Ancak politikacılar, küreselleşmenin de bir gereği olan, bağımsız kurumları hiç sevmediler, kendi çıkarlarına ters gördüler. Ülkesini düşünen politikacılar, kendi klasik yönetim anlayışına ters düşse de bu mekanizmayı öldürmedi ama “ciddi çoğunluk” kazanmasının da etkisiyle, mevcut Hükümet bu mekanizmayı iyice bozdu.
Söylemek istediğim o ki; son 10 yılda yaşadığımız bağımsız kurumları siyasete yeniden bağlama tavrı ekonomide alınan yanlış kararları artıran bir unsur oldu.
AYRIMCI POLİTİKALAR
Şu anda bağımsız kurumların tümü Hükümete neredeyse tam bağlı çalışıyor. Yaşadığımız son örnekte olduğu gibi, banka ve katılım bankaları denetiminde siyasi ayrımcılık iddiaları yine gündemde. Hep gelir idaresi bağımsız olsun dedik; bu hükümet dönemindeki siyasi vergi incelemelerini gördükçe, son günlerdeki şirket denetimlerini duydukça ne kadar haklı olduğumuzu gördük. İşte tüm bunlar ekonomik istikrarı bozan politik eğilim ve kaygılar...
Yine Hükümete bağlı Merkez Bankası yönetim anlayışı nedeniyle, çok daha önceden küresel likidite değişimine uyum için alınması klasik para politikasına dönüş gibi önlemler, ideolojik “faiz kompleksi” nedeniyle alınamadı. Merkez’in faiz takıntısı nedeniyle artırmadığı oranları, piyasa aşırı yükseltiyor.
Hep olmuştu; politikacılar yine piyasa gerçeklerine ters biçimde, “kur aldı-sattı spekülasyonu” yapıyor, halka sanki bu bir suçmuş gibi gösterip buradan oy devşirmeye çalışıyorlar. “Hazine bu siyasi gelişmeler nedeniyle şu kadar zarar etti” diyerek abartılı rakamlar ortaya atılıp, birilerini bu yolla hedef alıyorlar.
Yetmiyor; yolsuzlukla, rüşvetle mücadele sanki ekonominin çıkarına değilmiş gibi, sanki kara para aklama ülke çıkarına bir eylemmiş gibi hava yaratıp, “ülkeye ihanet ediliyor” diyebiliyorlar. Halbuki bu yolla kendileri zarar veriyor.
Umarım; politikacıların yanlış kararları bu yıl ekonomik istikrarı bozamaz.
Hürriyet / 02.01.14