Bu dönemlerin sözüdür “kaşıkla verip kepçeyle almak”. Eskiden ücrete yapılan zammın fazlası mallara yapılarak, verilen ücret artışı geri alınırdı. Böylece üstüne kâra geçilirdi. Enflasyon bunun en iyi aracı idi. Bugün bu söz artık kesmiyor.
Geçen hafta asgarî ücret açıklandı. Bu hepimizin derdiydi, çünkü işçiye verilen asgarî ücret topluma, emeğe verilen “asgarî değeri” gösterecekti. Ülke olarak döviz kurlarına, yumurta fiyatına kadar her şeyle çarpıp böldük. İktidara yakın gazeteler bile bu hesabı yapanlar kervanına katıldı.
Burada Erdoğan’ın “Asgarî ücreti dolarla kıyaslamak doğru değil. Bizim paramız bellidir, o da Türk Lirası’dır ve biz Türk Liramızı yedirmeyeceğiz. Siz Türk Lirası'nın olduğu bu ülkede dolarla mı çalıştırıyordunuz bu insanları? Bu tür spekülatörlüğe gerek yok” cümleleri inatlaşma noktası idi. Bu sözleri işi daha büyüttü. Süreci daha da uzattı.
Erdoğan bir siyasetçi olarak, her işini dolarla yapan biri olarak, halkın her işini TL ile yapmasını istiyordu. Böylece “kaşıkla verip kepçe ile almak” sözünün yaşandığı o sömürü düzeninden, “TL ile verip dolar ile ödetmek” sözüne döndüğü bugünleri unutturmaya mı çalışıyordu?
Bu yazı doların patladığı ve bunun halka fiyat artışı olarak dönmeye “henüz” başladığı bir süreçte, krizin en önemli parametresi ve onun halkla olan ilişkisinin sadece bir boyutuna dair birkaç bilgi verecek.
'TL ile biriktirdiklerimizi, dolar ile özelleştirdik'
1986-2002 arası 16 yılda bu ülke çok kötü özelleştirmeler yaşadı. Şu anki pahalılığın nedeni olan gıdadaki özelleştirmeler, o dönemin özelleştirmelerinin sonucudur. Yem, süt fabrikaları yanında orman işletmeleri, Sümerbank ve SEKA'nın satılması o dönemin özelleştirmeleridir. Kamuya ait olmak hali ile bir anlamda halka ait olan bu tesisler, 8 milyar dolar karşılığında satıldılar. Bu çok kötü idi.
İktidara gelince AK Parti ne yaptı?
2003-2021 arası özelleştirmelerin toplam bedeli 62,6 milyar dolar idi! Neredeyse önceki dönemin sekiz katı. Böylece elde hiçbir şey bırakmadılar.
AKP gelir gelmez TL ile halkı oyalarken, dışarıdan gelen bol ve ucuz dolar ile ülkedeki birikimi çeyrek fiyatına transfer etti. Yani önce geçmişimizi dolarla özelleştirdiler!
'TL’li yerleri kapattık, dolarlı yerler yaptık'
Bir sağlık altyapısı vardı. Devlet hastaneleri, SSK hastaneleri vs. Sıhhiye gibi bir semt derken, bunlar kapatılmaya başlandı. Yani TL ile halka hizmet edilen yerler kapatılıyor. Yerine “döviz ödemeli” ve ekstra olarak “hasta garantili” Şehir Hastaneleri yapıldı. TL ile çalışan hastaneler kapatılıyor, müteahhitlere çalışan ve dolar getiren hastaneler yapılıyor.
Yetmedi, bir ulaşım altyapısı vardı. Sadece daha iyi bir ulaşım politikasına ihtiyaç vardı. Demiryolu ulaşımı öldürüldü, havayolu, otoyol ve otoyolların geçiş yerlerinde köprü ve tünel projeleri yapıldı.
Böylece 18 sağlık projesi için 11,5 milyar dolar, 19 havaalanı projesi için 20,5 milyar dolar, 43 karayolu projesi için 27,3 milyar dolar yatırım yapıldı. Bu şişkin bedellere şişkin alım garantileri verildi.
Bu para ile sağlık ve ulaşım ücretsiz olabilirdi.
Bizler şimdiye kadar TL ile geçindik. Ancak geçmiş birikimlerimiz dolar ile özelleşti, devlet hizmetleri dolar ile el değiştirdi ve geleceğimiz dolar ile satıldı.
Türkiye tarihinde karayolları, havayolları ve sağlıkta, çoğu kamu-özel ortaklığıyla olmak üzere sermaye transferi yapan 80 proje yapıldı ve bunların yatırım bedeli 59,4 milyar dolar kadar.
Bu yolla geleceğimizi de dolara endekslediler.
'TL ile kazanıyor, dolar yakıyoruz!'
2003-2021 arası hepimiz TL ile geçindik ama dolar ile ödedik. Vatandaşın geliri TL’ye, gideri dövize endeksli idi.
Çoğu ederinin altında olan 63 milyar dolardan fazla özelleştirme, bizden alınan varlığın ifadesi sayılamaz. Bunun birkaç katı kadar varlık birilerine gitti. Üstüne, sadece ulaşım ve sağlıkta 59,4 milyar dolar döviz ödemeli ve müşteri garantili yatırımla, halktan alınanlar bir kat daha artıyor.
Ama bir üçüncüsü var ki, bu günlük, haftalık, aylık ve yıllık bir soygun. Geçmiş birikimleriniz, yani özelleştirme, geleceğiniz, yani döviz ve müşteri garantili KÖİ, yani Kamu-Özel İşbirliği projelerini de aşıyor. Şöyle ki; gezegenin yüzlerce milyon yıl öncesinden birikimini nakde çeviriyorlar. Tabii ki bunun adı fosil yakıtlar!
Türkiye 2000 yılından önce her yıl 10 milyar doları aşmayan fosil yakıt ithalatı yapıyordu. Bu, AKP ile 10 milyar doları aştı ve şimdilerde 40 milyar dolar mertebesinde. Böylece 2000-2019 arası yirmi yılda 665 milyar dolar yaktık.
Neden? Çünkü inşaat bir kere kazandırır, yakıt her yıl. Düşünün, “bu ülke tarihinde TELEKOM’dan daha büyük soygun ne?” deseniz, akla özelleştirmeler ve KÖİ’ler gelir. Rakamlar da ortada. Bu da, 18 yılda toplam olarak 63 milyar dolardan fazla özelleştirme ve 59,4 milyar dolar kadar ulaşım ve sağlıkta KÖİ projeleri diyoruz. Ama fosil yakıt ithalatı ise 665 milyar dolar, yani her yıl 40-45 milyar dolar!
Hem yüzlerce milyon yıl önce fosilleşen kömür, petrol ve gazı ithal edip yakıyor, fosil yakıt şirketlerine 40-45 milyar doları ithalat için verip bir o kadarını vergiler olarak, bir o kadarını da alet edevatına ödüyoruz. Böylece iklimi değiştirerek gezegenin birikimini de yakıyoruz.
Özelleştirme İdaresi her yıl ülkenin bir şeylerini satıyor. Bir avuç müteahhide döviz ödemeli ve müşteri garantili işler veriliyor. O da yetmiyor, üstüne 40 milyar dolar fosil yakıt faturası TL geliri olan halka ödetiliyor. Erdoğan “biz liramızı yedirmeyeceğiz” derken özelleştirmeleri, KÖİ’leri ve fosil yakıt ithalatını, bu işleri yapan müteahhitleri ve fosil yakıt üreticilerini yedirmemeyi kastediyor. Çünkü onlar dolar ile kazanıyor.
Gazete Duvar / 20.12.21