İzmir’de çıkan orman yangınlarının 3 gün boyunca söndürülememesi nedeniyle orman yangınları gündemde geniş bir tartışma ortamı buldu. Basına yansıdığı kadarıyla son bir ayda 200’den fazla orman yangını gerçekleşti. Orman yalnızca çok ağacın bir arada bulunması demek değil, canlısı ve cansızıyla ekosistemin gövdesidir. Çıkan bir yangına acilen müdahale edilemeyince, olay afet düzeyine yükselir. Akciğerlerimiz yanıyor haykırışı tek başına bu afetin anlaşılmasını sağlamaya yetmez. Orada doğal yaşam ve döngü yok olmaktadır.
Orman yangınlarıyla mücadele etme görevi Tarım ve Orman Bakanlığı’ndadır. Yangınları havadan söndürme çalışmaları 2014 yılından beri yapılan kamusal ihaleler sonucu özel şirketlere devrediliyor. Bir devlet kurumu olan Türk Hava Kurumu (THK) çok uzun süre boyunca elinde uçak filosu ve diğer gerekli teknik ekipmanları ile görev dahilindeyken, son çıkan yangınlara THK araçlarıyla değil, özel şirketlerin helikopterleri ile müdahale edilmeye çalışıldı.
Orman yangınlarına müdahalede helikopterlerin uçaklara göre daha az su taşıyabildiği, yavaş hareket ettiği ve pervanelerin özellikle çam gibi ağaçlarda yangının daha kolay yayılmasına vesile olduğu biliniyor. Yangın çıktığı zaman ilk yarım saatlik süre içerisinde havadan müdahale edildiği, yangın büyüdüğünde ise daha çok karadan söndürme çalışmalarına ağırlık verildiği belirtiliyor. Uçakların hızlıca ve etkili müdahale ettikleri, aynı zamanda yangını önleyici köpükler de kullanabildikleri ortada iken, Bakanlığın, THK’nın uçaklarını değil de helikopterleri tercih etmesinin, yangınların uzun süre devam etmesine sebep olduğu belirtiliyor. Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli THK’nın ihale sürecinde yüksek fiyat verdiğini, uçakların kullanışsız ve güvensiz olduğunu açıklamıştı. Oysa ihaleyi alan şirkete yangın söndürme esnasında saat başına 26 bin TL verileceği ve bu firma ile 4 bin saat anlaşma yapıldığı ortaya çıktı. Bakanlık bu helikopter firmasına 104 milyon TL verecek. THK ise 70 milyon TL istemiş.
Ormanların devletin koruması altında olduğu düşünülürse, yalnızca orman yangını çıktığı esnada müdahale etmeye değil, insanları bilinçlendirmeye yönelik de bütçe ayrılması gerekir. Yani insanların kendi emeklerine, yaşamlarına verecekleri değer ile ekosisteme, gezegene dair hissedecekleri sorumluluk bir tutulmalıdır. Bu bilinçli farkındalık ile yangına müdahale yöntemleri kamusal harcamalar kapsamında olmalıdır. Ancak devlet kapitalist bir devlet olduğundan ötürü, ormanlar yaşamın bir parçası olarak görülmez. Orman yangınları dahi ticari bir iş olarak görülmekte, özel şirketlerle yapılan anlaşmalar sonucu yangın çıksa da çıkmasa da bu şirketlere ödeme garantisi verilmektedir. Ne ormanların korunması ne de öncesi ve sonrası bakımından yangına gerçek bir müdahale yapılması önceliklidir.
Orman Genel Müdürlüğü’nün 2018 Faaliyet Raporu’nda, Türkiye’de 2014-2018 yılları arasında 10 bin 130 orman yangını çıktığı ve bu yangınların 667’sinin kasıtlı olduğu, 5862’sinin ise çıkış nedeninin aydınlatılamadığı bilgisi yer alıyor. Öte yandan orman yangınlarının otellerin kurulması amacıyla kasten çıkarıldığı gibi yaygın ve kanıksanmış bir düşünce de var. O yüzden, yangın söndürme işlemlerini gerçekleştiren firmaların turizm sektörü ile olan bağları merak konusu. Temmuz ayında Muğla’da çıkan yangın 20 saatte söndürülememiş, THK’nın uçakları ile ücretsiz olarak yardım teklifi reddedilmişti. Bakanlık özel şirketlerin helikopterlerinin yeterli olduğunu belirtmiş, yangınların söndürülme işleminin uzaması ise yangınların kontrollü olarak gerçekleştirildiği konusundaki şüpheleri pekiştirmişti.
Orman Bakanı Pakdemirli yanan bölgelerin imara açılması soruları karşısında kanunlara da yaslanarak sertçe tepki verse de, geçen sene Orman Kanunu’nda yapılan düzenlemeler tersi iddiayı doğrular niteliktedir. Ormanların yangına gerek kalmadan imara açılmasına kolaylıklar sağlayan düzenleme sayesinde, Bakanlar Kurulu’nun kararı ile belirli alanlar devletin koruması altında olan ormanlık alanlar kapsamında sayılmayabilecek. Güya o alanlarda yapılaşmanın önü açılırken, başka alanlarda ormanlaştırma sağlanacak. Bu düzenlemenin ardından İstanbul Sultanbeyli ve Maltepe, İzmir Gaziemir ve Aliağa, Kocaeli Dilovası gibi pek çok ormanlık arazi Maliye Bakanlığı’na devredildi. Örneğin yanan alanlarda imar söz konusu olmadığı söylense de Bodrum Güvercinlik’te yangın sonrası otel dikildi.
Ormanlara verilen değer, oradan elde edilecek kâr olduğu sürece ormanlarımız -kasti ya da değil- yanmaya, söndürme işlemleri dahi pazarlık sürecine tabi tutulmaya, canlıların, bölge ekosisteminin geleceği tehlike altında kalmaya devam edecektir.