"Her hegemonya, kendi krizlerini doğurur.
Ve her kriz, eski iktidar yapılarına yeni yüzler katar."
Antonio Gramsci
Donald Trump'ın “Önce Amerika!” söylemiyle ABD'nin siyasi sahnesine ikinci kez dönmesi, yalnızca Amerika'nın değil Avrupa'nın da sarsılacağı bir dönemin kapısını araladı.
Trump sadece başkanlığı değil, Temsilciler Meclisi ve Senato’da da çoğunluğu elde ederek “üçü bir arada” bir güce ulaştı.
Trump’lı “üçü bir arada” güç Ocak 2025’de harekete geçecek olsa da seçim öncesinde başlayan öncü sarsıntılar şiddetlenerek devam ediyor.
Trump’ın seçilmesiyle Atlantik ötesinde yankı bulan ırkçı-milliyetçi yükseliş, "Önce Avrupa!" ve "Önce vatan!" gibi Trump’ın kullandığına benzer sloganları tetikleyerek küresel arenada bir şovenist-milliyetçi rüzgâr estirdi.
Bu “ayrışma”, AB'nin “kendi çıkarlarını koruma” refleksine bürünmesine ve ibrenin ABD’nin yalnızlaşmasından yana evrilmesine yol açabilir.
2016’da Trump’ın ilk başkanlık zaferi Avrupa başkentlerinde adeta bir şok dalgası yaratmıştı. Bu kez ise AB liderleri, bu şoven-milliyetçi fırtınaya “hazırlıklı olduklarını” iddia ederek Trump'ın ikinci zaferine “pragmatik bir soğukkanlılıkla” tepki veriyorlar.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in “sert bir yüzleşmeye hazırız” ifadesi, AB’nin ABD karşısında kendi ekonomik ve siyasi “bağımsızlığını” savunma kararlılığının bir işareti olarak yorumlanıyor.
Bu durum, kapitalist merkezlerin kendi iç çekişmelerine işaret ediyor ve ABD’nin yükselttiği korumacı tehditlere karşı AB’nin artan tepkisini gözler önüne seriyor.
Brüksel, “Önce Avrupa!” sloganını sadece bir retorik olmaktan çıkarıp somut politikalarla donatmaya hazırlanıyor.
Bu tablo, kapitalist dünyada krizlerin giderek birbirini doğurduğunu ve bu krizlerin kaçınılmaz olarak milliyetçi-şoven tepkiselliği güçlendirdiğini ortaya koyuyor. Trump'ın Amerika'sı "önce kendi çıkarlarım" diyerek yola çıkarken, AB de benzer bir şoven-milliyetçi tavırla "Önce Avrupa!" söylemini yükseltmeye başladı.
Ancak bu söylemlerle güçlenen ayrışma, AB içinde de "Önce vatan!" diyenlerin sahneye çıkmasına neden oluyor. Ve adeta “üçü bir arada” krizler silsilesine kapı aralıyor.
AB içinde ve çeperinde Viktor Orban gibi, "Önce vatan ve ulusal çıkarlar" diyen liderlerin üremesine yol açıyor.
Orban’ın, Trump’ı destekleyerek Avrupa’nın içindeki bu çatlağı derinleştirmeye çalışması, aynı zamanda ırkçı-şoven söylemlerin dünya çapında nasıl birbirini besleyen bir eğilim içerisinde olduğunu gösteriyor.
Brüksel, ABD'nin artan milliyetçi-şoven ve korumacı tehditlerine karşı durmak adına kıta Avrupa’sında da ırkçı-şoven eğilimlerin ekonomik ve siyasi arenada daha “güçlü” araçlarla boy göstermesine vesile oluyor.
Trump yönetiminin getirdiği ve getirmesi beklenen ek gümrük vergileri, Avrupa sanayisini hedef alan politikalar, Çin’le olan ve sertleşerek devam edeceği öngörülen ticaret savaşı, AB’yi bu yeni dönemde “yalnızlaşan” bir ekonomik güç ve siyasi “aktör” olmaya itiyor.
AB krizi fırsata çevirme yolunda
“Önce Avrupa!” söylemi, Brüksel'in artık ABD karşısında kendi ekonomik çıkarlarını “kararlılıkla” savunması gerektiğini ve gerekirse daha sert önlemler alacağını ifade ediyor.
ABD’nin uyguladığı politikaların Avrupa’yı köşeye sıkıştırmaya çalıştığı bir dönemde, AB'nin kendi çıkarlarını koruma refleksinin güçleneceğinin işaret fişekleri ateşlenmiş bulunuyor.
Bu durumda AB, kendi kıtasal çıkarlarını savunma noktasında daha katı bir yol izlemek “zorunda” kalacak. En azından söylemler şimdilik bu yönde, ancak sürecin nasıl gelişeceği halen net değil. Zira AB şefleri, özellikle Ukrayna savaşı başladığında hevesle ABD’nin savaş arabasına atlamıştı.
Sonuç olarak, Trump’ın zaferiyle daha da tetiklenen bu milliyetçi rüzgâr yalnızca “Önce Amerika!” ya da “Önce Avrupa!” söylemlerini değil, AB içinde “Önce vatan” diyen, ırkçı-şoven hareketlerin güçlenmesine de zemin hazırlıyor.
Kapitalizmin yarattığı ekonomik krizlerin siyasi sonuçları olarak, bu ayrışmalar yalnızca iç politikada değil uluslararası ilişkilerde de kaçınılmaz olarak çatışma ve rekabeti besleyecektir. Krizler krizleri kovalarken, ırkçılığın ve şovenizmin yükselişi kapitalist düzenin iç çelişkilerini derinleştirmeye devam ediyor.
ABD, AB ve tek tek ülkeler arasındaki “Önce Amerika!”, “Önce Avrupa!” ve “Önce vatan” söylemleriyle vuku bulan gerilimler, çoklu krizlere evrileceğe benziyor.