Donald Trump’ın yeniden ABD başkanı seçilmesinin ardından Fransa’da sağcılar sevinç içinde. Fransa aşırı sağı ABD, İtalya, Macaristan ve diğerleriyle birlikte bir tür faşist enternasyonal inşa etmeyi hayal ediyor.
Trump’ın yeniden seçilmesi, ülkedeki hükümet krizi nedeniyle Almanya’da ise gerektiği kadar konuşulmuyor ancak Almanya ekonomisine olumsuz katkısının olacağı korku yaratıyor.
Öte yandan Birleşik Krallık’ta 11 Kasım, ‘Büyük Anma Günü’ olarak kabul ediliyor ve genellikle kasım ayı boyunca, özellikle dünya savaşlarında hayatını kaybeden askerler ve sivillerin fedakarlıklarını onurlandırmak için etkinlikler düzenleniyor. İnsanlar, I. Dünya Savaşı’ndan sonra savaş alanlarında yetişen gelinciklere referansla ölen askerleri anmak için kırmızı gelincik takıyorlar. Fakat güncel savaşların bu kanlı ortamında, savaşı yüceltmeden barışı vurgulamak ve savaş kurbanlarının hepsini anmak amacıyla beyaz gelincik takmayı tercih edenler de var. Yazar ve Küratör Phineas Harper, The Guardian için bunun kendisi ve ailesi için olan önemini yazdı.
Donald Trump yeniden seçildi: Fransa’da aşırı sağ sevinç içinde
Florent Le DU
Humanite
Aşırı sağda hem sevinçten coşanlar hem de gülümsemesini saklayanlar var. Yeni gelenin coşkusuyla güç bulan Éric Ciotti, Donald Trump’ın zaferini kutlayan en gürültücü Fransız milletvekili olarak öne çıkıyor: Bir dizi tweet, övgü dolu bir bildiri, şenlikli bir video…
Geleceğin ABD başkanıyla aynı yabancı düşmanlığı takıntısını ve alternatif gerçeklere olan ilgiyi paylaşan Ciotti, hatta “barış için bir umut” bile görüyor. “Donald Trump’ın zaferi Fransa için bir umut! Woke çılgınlıklarına, kitlesel göçe ve dünya çapındaki çatışmalara karşı Amerikan halkı ayağa kalkmayı başardı. Sağcıların birliği ile biz de kendi cesaretimizi gösterelim!” diye keyfini paylaşıyor.
Éric Zemmour’un ifadesiyle, Ciotti yanlısı UDR partisi ve Reconquête hareketinin destekçileri, tıpkı kendi liderleri gibi, ABD’li demokratları karikatürize ederek bunu “wokizme karşı bir zafer” olarak görüyor. Bu, solun azınlıklar için haklar kazanma çabalarını henüz tamamlamadığı bir ortamda, cinsiyetçi, homofobik ve ırkçı bir söylemi meşrulaştırmanın bir yolu olarak öne çıkıyor (Üstelik Kamala Harris bu konularda son derece temkinli davranmış olsa bile). Aşırı sağ, tepkisel, şiddet içeren ve dürüst olmayan bir söylemin ilerici fikirler karşısında büyük bir seçim zaferinin itici gücü olabileceğini fark ediyor
Hepsi Donald Trump’ın zaferinde gelecek seçimler için çıkarılacak dersler ve Fransa’da da kendi zamanlarının geldiğine dair bir işaret görüyor. Buna, 2016 ve 2020’deki tutumundan vazgeçen Ulusal Birlik (RN) gibi Trump’ı desteklemeye artık cesaret edemeyenler de dahil.
RN milletvekillerine seçim öncesinde Cumhuriyetçi adaya desteklerini açıklamamaları talimatı verilmişti. Aslında RN diken üstünde yürüyor çünkü yöneticilerinin çoğu ideolojik olarak Trump’a yakın olsa da, 30 Ekim’de yapılan bir anket, taraftarlarının yüzde 46’sının Kamala Harris’e oy vereceğini, buna karşılık Cumhuriyetçi rakibine sadece yüzde 30 oy vereceğini tahmin ediyordu.
Dolayısıyla RN’nin seçilmiş temsilcileri Amerikan başkanlık seçimlerinin sonuçlarını ağırbaşlılıkla karşıladı, ancak birkaç mesajı da damıtmadan geçmedi. Marine Le Pen “en iyi başarı dileklerini” paylaşmakla yetindi ve sadece “İkili ilişkilerin güçlenmesini ve uluslararası sahnede yapıcı iş birliğinin devam etmesini” umdu. Partinin Başkanı Jordan Bardella ise daha konuşkandı. O bu seçimin bir uyanış çağrısı olmasını umuyor: “Çıkarlarımızın ve kimliklerimizin korunması” için “biz Fransızlar ve Avrupalılar için bu Amerikan seçimi bir uyanış çağrısı olmalı”,
RN’nin analizine göre Donald Trump “ekonomik vatanseverliği”, “ulusal tercihi” ve “sınırları güçlendirmeyi” savunmasıyla kazandı. Bu nedenle, talimatlara meydan okuyarak, Trump oylarında “Özgürlüğe susamışlık, yaşama arzusu” gören Milletvekili Nicolas Meizonnet gibi bir dizi sağcı milletvekili “zaferin” tadını çıkardı. Temkinli bir Marine Le Pen’in ardında ise RN’deki pek çok kişi şimdiden 2027’de Fransa’nın yeniden yapılanmasını ve ABD, İtalya, Macaristan ve diğerleriyle birlikte bir tür faşist enternasyonal inşa etmeyi hayal ediyor.
Çeviren: Eren Can
Ekonomik açıdan en zor an
Michelle GODDEMEIER
Tagesschau
Donald Trump Beyaz Saray’a geri döndü. Bunun sadece Amerika için değil, Almanya için de sonuçları var. Ekonomistlere göre kesin: Trump’ın ekonomi politikası bize büyük zarar verebilir.
Dört yıllık aradan sonra Donald Trump bunu başardı: ABD başkanı seçildi. Bunun Almanya için büyük ekonomik sonuçları olması muhtemel. Çünkü ABD dış ticarette en önemli ticaret ortağı. Almanya, 2023 yılında Amerika’ya yaklaşık 158 milyar avro değerinde mal ihraç etti. Trump korumacılığın savunucusu olarak görülüyor. Bu şu anlama geliyor: Diğer ülkelerin pahasına olsa bile iç ekonomiyi korumak istiyor. ABD’li tedarikçilerin rekabetten daha iyi performans göstermesi için yabancı rakiplerin iç pazarda dezavantajlı hale getirilmesi gerekiyor. Bunu başarmak için Trump, seçim kampanyası sırasında çok sayıda ekonomi politikası önlemi açıkladı.
Almanya veya Avrupa Birliği’nden (AB) gelen ürünlere daha yüksek vergi getirilmesinden bahsetti. Çin’den gelen ürünlere yüzde 10 ila 20, hatta yüzde 60 oranında ithalat vergisi tehdidinde bulundu. Aynı zamanda ABD’deki şirketlerin vergilerini de düşürmeyi planlıyor. İdeal olarak gelir vergisini tamamen kaldırmak ve kayıpları ithalat tarifeleriyle telafi etmek istiyor. Trump, ekim ayında Detroit ekonomik forumunda yaptığı konuşmada, “Tarifelerden elde edilen yüz milyarlarca doları vatandaşlarımızın yararına kullanmak ve bunları ulusal borcumuzu ödemek için kullanmak istiyoruz” dedi. Trump özellikle halihazırda kriz yaşayan Alman otomotiv endüstrisini hedef alıyor. Pazar günü Pensilvanya’da yaptığı konuşmada da söylediği gibi, yabancı şirketlerin ABD’de fabrika kurmamaları halinde gümrük vergileri yoluyla ABD bütçesine katkıda bulunmaları gerekiyor.
Avrupa Ekonomik Araştırma Merkezi (ZEW) Başkanı Achim Wambach, “Bu, Avrupalı şirketlerin üzerindeki üretimi ABD’ye kaydırma baskısını artırıyor” dedi. Almanya ve AB’nin acilen iş konumlarını güçlendirmeleri gerekiyor. Wambach, “Yalnızca dinamik bir iç pazar, ABD ve Çin ekonomik blokları arasında ezilmeyeceğimizi garanti edebilir” görüşünde. Dış ticaret birliği BGA da Trump’ın açıkladığı tarifeleri eleştiriyor. BGA Başkanı Dirk Jandura, “Avrupa ve Çin ürünlerine yönelik ithalat tarifelerini eleştirel olarak değerlendiriyoruz. Dünyanın daha fazla değil, daha az ticari kısıtlamaya ihtiyacı var” dedi. Bir Amerikan başkanı asla yalnızca “önce Amerika” diyemez ve dememelidir.
Yeni ticari kısıtlamalar uygunsuz bir zamanda gelebilir. Alman ekonomisi zaten yavaş yavaş toparlanıyor. Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü (IfW) Başkanı Moritz Schularick, Trump’ın zaferinin “federal cumhuriyet tarihindeki ekonomik açıdan en zor an”ın başlangıcını işaret ettiğini söyledi. Schularick, Almanya’da zaten zayıf olan ekonomik duruma, “hazır olmadığımız” dış ticaret ve güvenlik politikası zorluklarının da eşlik ettiğini söyledi.
ING Bankası Başekonomisti Carsten Brzeski, Almanya’nın bu sefer Trump’ın 2016’daki ilk seçimini kazandığı zamana kıyasla çok daha az hazırlıklı olduğunu düşünüyor. “Görevdeki ilk döneminde Almanya’da iyi iş çıkardık. Ekonomik mucize 2.0’ı kutladık. Ama şimdi Avrupa’nın hasta adamı biziz.” Ona göre Trump’ın seçilmesi için bundan daha kötü bir zaman olamazdı. “Ticaret savaşının vuracağı sektörler zaten acı çekiyor: Otomotiv endüstrisi ve imalat.” Brzeski, Almanya’ya yönelik ekonomik tahminlerin artık ayarlanması gerektiğini, söyledi.
Alman Ekonomi Enstitüsünün (IW) yaptığı hesaplamalar, Trump’ın cezai tarifelerinin tüm Alman ekonomisini ne kadar kötü etkileyebileceğini gösteriyor. Ekonomistler, senaryoya göre hasarın dört yıllık dönemde 130 ila 180 milyar avro arasında olacağını varsayıyor. Bu, Almanya’nın genel ekonomik üretiminin yüzde 4’ü anlamına geliyor. Münih’teki Ifo Enstitüsü, Almanya’nın ABD’ye ihracatının tarifeler nedeniyle yaklaşık yüzde 15 oranında düşebileceğini tahmin ediyor.
Amerika’da Alman ürünlerinin fiyatında beklenen artış bir şeydir. Avrupa’nın karşı saldırısı ise başka bir şeydir. Daha yüksek ABD tarifeleri potansiyel olarak AB’den karşı tarifelere yol açabilir. AB zaten yaz aylarında buna uygun bir strateji geliştirdi. Daha sonra ABD ürünlerine benzer şekilde yüksek tarifelerle misilleme yapabilir. Bu da ticari ilişkilere ağır bir yük getirecek. Alman Sanayi Federasyonu (BDI) Federal Başkanı Siegfried Russwurm, “Transatlantik ilişkilerde bir çağ değişikliği yaşanıyor” uyarısında bulundu. “Korku, üslubun daha da sertleşmesi ve korumacı tavrın istikrarlı bir şekilde sürdürülmesidir.” Seçim Almanya ve Avrupa için bir uyandırma çağrısıdır. Russwurm, “Kendi rekabet gücümüzü, savunma yeteneğimizi güçlendirmek ve Çin ile çok daha hızlı bir şekilde başa çıkmak için mevcut stratejileri daha da geliştirmeliyiz” dedi. Joe Biden zaten korumacı bir yol izledi; ama özellikle Çin konusunda. Selefinin tarifelerinin devam etmesine izin vermekle kalmadı, hatta yakın zamanda bazılarını artırdı. Ayrıca yarı iletken gibi teknolojilere de ihracat yasağı koydu. Uzmanlar, Trump döneminde korumacı eylemlerin büyük olasılıkla artacağına inanıyor. ifo Dış Ticaret Merkezi Başkanı Lisandra Flach, “ABD’nin açık, küresel iş birliğinden daha da uzaklaştığı gerçeğine hazırlanmalıyız” diye uyardı.
BDI, Avrupa’nın uzlaşmaya açık olması ve her iki tarafta da gümrük vergilerinin nasıl önlenebileceği konusunda ABD’ye önerilerde bulunması gerektiğine inanıyor. Önemli olan her iki tarafın da faydalanabileceği bir iş birliğidir. BDI Başkanı Russwurm, “Geçmiş, Trump’la başarılı anlaşmaların ve anlaşmaların mümkün olduğunu gösterdi” dedi. Federal Meclis, seçimin sonucunu perşembe günü ele alacağını duyurdu. Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) başvuruda bulundu. Seçim sonuçlarının Almanya açısından sonuçları ele alınacak. NATO’da iş birliğinin nasıl gelişeceği, Rusya saldırısına karşı mücadelede Ukrayna’ya desteğin nasıl devam edeceği, ekonomik ve ticari ilişkilerin nasıl gelişeceği ise belirsiz.
Çeviren: Semra Çelik
Neden beyaz gelincik takıyorum?
Phineas HARPER
The Guardian
Barış için, öldürülen siviller için ve akrabam da dahil olmak üzere savaşmaya zorlanan tüm askerler için takıyorum.
Anma Günü ailem için büyük önem taşıyor. Annemin ailesinin iki nesli askere alındı: Büyük büyükbabam Birinci Dünya Savaşı’nda; o zamanlar henüz ergenlik çağında olan büyükbabam ise İkinci Dünya Savaşı’nda. Büyükbabam savaştan sağ kurtulmuş ama hiçbir zaman tam olarak iyileşememiş. Annem onun yaşadıklarını düşündüğünde hâlâ ağlıyor. Alayı Bergen-Belsen toplama kampını kurtarmak için gönderilmiş ve orada Nazilerin yüzlerce kurbanının gömülmesine yardım etmiş. “Bu konuda hiç konuşmazdı” dedi bana, “Ama çığlık atarak uyanırdı.”
Büyükbabamı tanıma fırsatım olmadı, ben doğduktan kısa bir süre sonra kalp krizinden öldü. Ama yılın bu zamanında kırmızı gelincik yerine beyaz gelincik takmam kısmen onun sayesindedir. Kırmızı gelinciği savaşın yıkımını yansıtmak için faydalı bir yol olarak görenlere derin saygı duyuyorum. Ancak benim için daha az yaygın olan beyaz gelincik, Anma Günü ruhunun daha güçlü bir sembolü haline geldi. Anma törenlerinin zorunlu askerlik trajedisi ve dedem gibi savaşmak zorunda kalan pek çok kişi üzerinde durması gerektiğine inanıyorum. Korkarım ki bazı modern kırmızı bayraklı mesajlar, bu özel dehşeti en aza indirecek şekilde zorla ve profesyonel askerlik hizmeti hikayelerini bulanıklaştırıyor, tarihi sterilize eden ve askere alınanların anısına saygısızlık eden kolektif bir amneziye katkıda bulunuyor. Orduda özgürce bir kariyer seçmek ile kendi iradeniz dışında toplumunuzdan koparılıp elinize silah almak zorunda bırakılmak arasında hiçbir denklik yoktur.
İkinci olarak, beyaz gelincik savaşta ölenlerin çoğunun asker değil sivil olduğunu açıkça kabul etmektedir. Ordu basın mensupları “hedefe yönelik operasyonlar” ve “hassas vuruşlar”dan bahsetmeyi sevseler de acı gerçek şu ki çatışmalarda öldürülen sıradan vatandaşların oranı savaşçılardan çok daha fazla.
Bu sadece geçmişteki çatışmalar için değil modern çatışmalar için de geçerli. BM, çatışmalarda öldürülen kadın sayısının son yıllarda iki katına çıktığını bildirdi. Bazı savaşlarda her bir askere karşılık dokuz sivil öldürülüyor. İlk kez 1933 yılında Kooperatif Kadınlar Birliği tarafından yapılan beyaz gelincik, sadece askeri personelin değil, savaşta kaybedilen her hayatın bir trajedi olduğunu ve savaşın mirasıyla daha kapsamlı bir hesaplaşmaya yol açtığını her zaman teyit ediyor.
Bir de para var. Gelincikler sadece sembolik değil, aynı zamanda bağış toplama araçları. Beyaz gelinciklerin satışından elde edilen para, çatışmaların şiddet içermeyen yollarla çözülmesi için çalışan Peace Pledge Union’a gidiyor. Alaycı üreticiler anma duygularından para kazanmak için gelincik temalı ürünler üretse de, gerçek kırmızı gelincikler -tren istasyonlarında üniformalı gönüllüler tarafından satılanlar- Kraliyet Lejyonu için yılda yaklaşık 25 milyon sterlin toplamakta. Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan bir yardım kuruluşu olan Lejyon, gaziler ve aileleri için önemli destekler sağlıyor. Hayati önem taşıyan çalışmaları takdire şayandır ancak bu, temelde özel hayırseverlik değil devlet tarafından yapılması gereken bir iş. Gazilerimizin daha iyi bakım alabilmeleri için memnuniyetle daha yüksek vergi öderim ancak hükümetin askeri bütçesini sübvanse eden bir kuruluşu gönüllü olarak desteklemeyeceğim.
Yürüttüğü savaşlardan dönenlerin bakımını finanse etmeyi sokaklarda kağıttan gelincik dağıtan hayır kurumlarına bırakan herhangi bir ulusun zaten savaşa girmeye hakkı yoktur. Kırmızı gelincik takan ve aynı zamanda gazi bakımını tam olarak finanse etmeyi reddeden politikacılar ikiyüzlüdür.
Beyaz gelinciği tercih etmemin son nedeni ise, ne yazık ki, Britanya’nın ulusal anma konuşmalarının tınısını bazen, merkezinde olması gereken “bir daha asla” ruhundan tamamen kopmuş bulmamdır. Bu hafta siyasi partilere gönderilen notlarda yetkililerin tüm etkinliklerde kırmızı gelincik takmaları istenecek. BBC, kameraya çıkmadan önce gelinciksiz yakalanan herkes için stüdyolarında zulalar bulunduracak. Bazı okullarda ve iş yerlerinde ise gelincik takılması zorunlu.
Anma ciddi, ağırbaşlı, özgürce seçilmiş bir gelenek olmalı, göstermelik bir bağlılık oyunu değil. Sahnelenen vatanseverlik coşkusunun, büyükbabamın ve akranlarının anısını içtenlikle onurlandırmakla hiçbir ilgisi yok ve sapkın bir şekilde, anma törenini düşünmeden kılıç sallayan bir kabadayılığa dönüştürme riski taşıyor, savaşı yas tutmak yerine yüceltiyor.
Birleşik Krallık dünyanın en büyük silah ihracatçılarından biridir ve ordusuna kişi başına ABD ve Suudi Arabistan dışındaki diğer G20 üyelerinden daha fazla harcama yapıyor. Ordularımız 170 ülkede 120’den fazla savaşa katıldı. Anma Günü, militarizmimizin yarattığı uzun gölge üzerinde düşünmek için bir fırsat olmalı.
Annem bugünkü gelincik törenlerinden çok farklı bir anma deneyimi yaşadı. Babasıyla birlikte Mütareke Günü kilise ayinlerine katıldığını hatırlıyor: Çok sessiz, çok hüzünlü törenler, ölmeyi seçmemiş arkadaşlarının yasını tutan yaslı adamlarla doluydu. Kimse diğer ailelerin acılarının boyutunu yargılamıyor ya da yaylarının açılarını ölçmüyordu. Bu bir cenaze töreniydi, gösteri değil.
Geçen yıl eski başbakanlardan Rishi Sunak, barış kampanyası yürütenlerin Ateşkes Günü’nde ateşkes çağrısı yapmalarının “saygısızlık” olduğunu iddia etti. Bu, Britanya’nın ciddi anma biçimlerinden uzaklaşarak kendi kendini parodileştirmesinin simgesi olan akıl almaz bir açıklamaydı. Geçmişteki savaşlarda acı çekmiş ve ölmüş olanlara, günümüzde savaşı sona erdirmek için çalışmaktan daha büyük bir övgü olamaz.
Bu yıl da Ateşkes Günü ve çevresinde barışı teşvik eden gösteriler düzenlenecek. Ben de beyaz gelinciğimi takarak orada olacağım. Umarım büyükbabam da böyle olmasını isterdi.
Çeviren: Sarya Tunç
Evrensel / 10.11.24