Alman basınında en kritik cümle - Yalçın Doğan

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 09 Mart 2017
  • 08:17

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Hamburg’da Türk Konsolosluğu'nda konuşuyor, referandum kampanyası için.

Çavuşoğlu bizim Hamburg Konsolosluğu'nda konuşurken Almanya’da mı konuşmuş oluyor?

Yer Hamburg, Almanya ama...

Türk Konsolosluğu, diplomaside orası Türk toprakları kabul ediliyor.

Yani, Çavuşoğlu Almanya’ya gidiyor ancak, yine de Alman topraklarında konuşamıyor.

Her türlü “vahim” durumun, pek çok alanda çoktan aşıldığı Türkiye’de “ilkler arasına” bu da giriyor. Bir Dışişleri Bakanı için talihsiz bir vaziyet.

Kaldı ki, benzer talihsizlik ve tepki sadece Almanya’dan değil, Hollanda, Avusturya, Danimarka da “kendi ülkelerinde referandum kampanyası istemiyor.”

Komşularıyla kavgalı bir iktidar şimdi Avrupa ile kavgaya girişiyor.

Bunun bir Meclis araştırmasıyla tespiti için HDP önceki gün önerge veriyor. Sürpriz yok, önerge AKP olarıyla geri çevriliyor. Yine de önergenin adı vurgulanmaya değer:

“Devletler arası ilişkilerde demokratik ve etik kuralların belirlenmesi, Türkiye’nin dış politikasının bu kurallar çerçevesinde gözden geçirilmesi için...”

Paralar kimden

Önerge lehinde konuşan HDP Mardin milletvekili Mithat Sancar Meclis kürsüsünden soruyor:

“Almanya’ya kampanya için giden bakanlar hangi parayla gidiyor? Kamu kaynaklarını kullanıyorlarsa, bu etik kurallara uygun mudur?” (Meclis Tutanak, 7 Mart 2017, s.14).

Çok doğru bir soru ve mutlaka yanıtlanması gerekiyor. Para ceplerinden ya da partilerinden çıkıyorsa, mesele yok, çıkmıyorsa, hesabını vermeliler.

Yelkenler iniyor

Türkiye ile Almanya arasında esen sert rüzgarlar dün bakıyorum, yerini hafif hafif imbata çeviriyor gibi.

Yeni değil. Sürpriz de değil.

Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı'na “Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” diyerek, müthiş bir çıkış yapan Tayyip Erdoğan olay sonrasında “Ben hayatta olduğum ve başta olduğum sürece İsrail ile hiç bir ilişki olmayacak” diyor, kopan ilişkiler bir süre öyle gidiyor, sonra yeniden normale dönüş başlıyor.

Rusya uçağı düşürülüyor, bir sorun yaşandığında, ikide bir TV’ye çıkarak “Kimse bizim gücümüzü test etmesin” diye yeri göğü inleten Ahmet Davutoğlu başka nedenlerle birlikte, bu çıkışların faturasını ödüyor, görevinden alınıyor, aradan zaman geçiyor; Erdoğan, Putin’den özür diliyor.

Mavi Marmara baskını çok mu farklı? İsrail askerleri baskında on Türkü öldürüyor, “Kimse gücümüzü test etmesin” palavraları, dava üç yıl sonra düşüyor.

Şimdi de, Almanya ile yükselen gerginlik, Nazi suçlamaları vs. derken ilk gün Alman Dışişleri Bakanı'nın çok sert sözleri, ama dün normalizasyon işaretleri. İşaret olmasına işaret ancak, çözüm bekleyen pek çok sorun var.

Hep aynı, birileriyle boş yere kavga, ardından yelkenler hafif hafif iniyor. Almanya son örnek.

Almanya şu anda en çok sorunlu olduğumuz ülke. Ve de Rusya ile birlikte, ekonomik olarak en çok bağımlı olduğumuz ülke.

Çok kişi etkilenir

Yelkenler neden iniyor?

Her kavga bizim halkın bir bölümünü doğrudan etkiliyor, maddi olarak etkiliyor. Rusya ile kavga nedeniyle turizmciler ve ihracatçılar gibi.

Almanya ile kavgada etkilenen çok kişi var.

Önce Almanya'da yaşayan ve çalışan Türkler.

Sonra Almanya ile ithalat ve ihracat yapan yüzlerce firma. Üstüne üstlük Almanya’dan her yıl gelen 3,8 milyon turist var.

Alman basını Türkiye ile ilişkiler üzerine her gün yorumlar yayınlarken, son bir kaç gün içinde bu yorumlar siyasetten, hukuktan, yargı bağımsızlığından “ekonomik temele” kaymaya başlıyor.

Tekstil, turizm, sanayi

Ekonomik yorumları özetlersek, şöyle yazıyorlar:

“-Almanya 3.2 milyar Avro ile Türkiye’nin en önemli tekstil ithalatçısı. Almanya’da önemli markalar t-shirt, etek, pantolon, iç çamaşır gibi ürünleri Türkiye’den alıyor, çünkü Türkiye’de ücretler düşük.”

Bu vurguyu yaptıktan sonra şöyle yazıyorlar:

“Almanya bu ürünleri başka ülkelerden de satın alabilir. Başka ülkeye kaydırırsa, bu Türkiye’yi derinden etkiler.”

“-Buna karşılık, makina, kimyasal, elektrik ve elektronik ürünleri Türkiye Almanya’dan satın alıyor. Bunlar Türkiye’nin vazgeçemeyeceği ürünler.”

“-Türkiye’ye giden turistlerin üçte birini Almanlar oluşturuyor.”

“-Türkiye’de 6.491 firmanın Alman ortağı var. Buna 430 yeni ortaklık daha geliyor.”

Yazı devam ediyor:

“Gerginlik devam eder ve Almanya Türkiye ile ekonomik ilişkilerinden geri çekilirse... (...) Bu her zaman mümkün.”

Alman basınındaki en kritik cümle bu. Belli ki, hükümet kaynaklı.

Cümlenin devamını düşünmek AKP hükümetine kalıyor.  

Keskin sirke

“-Türkiye ile ilişkiler bozulursa, Almanya bunu İran ile devam ettirebilir, çünkü Alman - İran ilişkileri çok iyi durumda”.

Türkiye’nin dış politikasına gönderme yapılırken, yine ekonomik bir analiz:

“-Son bir yıl içinde Türkiye’ye giren yabancı sermaye üçte bir oranında azaldı.”

Yorumlarda ayrıca Almanya’da yaşayan Türk işçilerinin Türkiye’ye gönderdikleri dövizden, Avrupa Birliği'nin mülteciler için Türkiye’ye verdiği paranın bir milyar Avrosunun Alman bütçesinden karşılandığı belirtiliyor.

Kısaca, Türk Hükümetine “Türk - Alman ekonomik ilişkileri” hatırlatılıyor.

Hani, “kaybeden biz olmayız” havasında.

Bazı atasözleri var ya...

“Keskin sirke küpüne zarar verir..."

Ya da..

“Öfkeyle kalkan zararla oturur...”

Son yıllarda sık sık “oturduk” da...

T24 / 09.03.17