Afganistan’da şeytanla müzakere- Hakan Güneş

ABD ve Türkiye’nin IŞİD ve El Kaide’den esasen bir farkı olmayan Taliban’ı meşrulaştıran ve onunla anlaşmaya dayalı yeni yaklaşımı ise şeytanla müzakerenin ta kendisi.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 21 Temmuz 2021
  • 10:21

ABD’nin Afganistan’dan tüm güçleriyle çekilme süreci Taliban’a ülkenin yüzde 85’i üzerinde tam kontrol sağladığı gibi uzun olmayacak bir zaman zarfında Kabil’e de girerek Afganistan İslam Emirliği’ni ikinci kez ilan etme kapısını da araladı. Bu süreçte Taliban’dan kaçanlar sınır kapılarına yığılmaya başladı bile. Türkiye’nin sekülerleri bu insanları kucaklayarak karşılamak yerine şüpheyle yaklaşıyorlar maalesef. ABD ve Türkiye’nin IŞİD ve El Kaide’den esasen bir farkı olmayan Taliban’ı meşrulaştıran ve onunla anlaşmaya dayalı yeni yaklaşımı ise şeytanla müzakerenin ta kendisi.

ABD-Taliban anlaşması ne anlatıyor?

ABD’nin 20 yıla yaklaşacak Afganistan işgali Obama döneminde belirli bir kuvvet indirimi yeni bir safhaya girmiş ve son olarak Trump döneminde başlayan ve nihayetlenen Taliban-ABD anlaşması ile tüm güçlerin ülkeden çekilmesi kararı ile bugün izlediğimiz son aşamasına gelmiş durumda.

ABD ile Taliban arasında yürütülen 3 yıllık görüşmeden çıkan sonucun (anlaşmanın) özetinin özeti: Taliban terörizme destek vermeyecek, ABD de karşılığında tüm askerlerini ülkeden çekecek. Diğer tüm meseleler Kabil Yönetimi ile Taliban arasında yürütülen ikinci bir diyalog zemininde karara bağlanacaktı. Bu “Afganlar-Arası Diyalog” görüşmelerinden çıkan tek şey kız okullarının kapatılmayacağı yönünde yuvarlakça formüle edilmiş bir sözden ibaret.

Nihai çekilme takvimi başlar başlamaz Taliban son 10 yılda saldırılar düzenleyip tam olarak ele geçiremediği bölgeleri birbiri ardına teslim almaya başladı ve şu anda iddia ettiği gibi gerçekten ülkenin %85’i kontrolü altına geçmiş durumda. 3 ay önce 70 bin civarında olana savaşçı sayısı şu anda 100 binin üzerinde.

Biden yönetimi Trump’tan devraldığı çekilme ajandasını iç kamuoyuna izah ederken şöyle diyordu: “350 bin kişilik Afgan Merkezi Hükümet ordusu ve Hava Kuvvetleri varlığına karşın Taliban’ın 70 bin askeri var ve hiç hava gücü yok. Danışmanlık yapacağımız Afganistan Merkezi Hükümeti sürçle başedecektir.” Ancak ABD barakaları boşaltmaya başlar başlamaz bu 350 binlik ordunun 30 bini evine döndü ve İran ve Türkiye yolunda yürüyor. 30 bini çoktan karşı tarafa geçti ve silahlarıyla beraber şimdi Taliban ordusunda görev yapıyorlar.

ABD ile barış halka karşı savaş!

ABD-Taliban anlaşmasında geçen “terörizme destek vermeme” konusunu açarak bu anlaşmanın ABD açısından yeniden yorumlayalım. Sanılmasın ki bu Taliban’ın “sivillere yönelik kıyım” manasında terörizme son vereceği sözü anlamına gelsin. Burada son verilecek “terör” ABD ve Batı hedeflerine yönelik silahlı saldırı yapılmayacağı sözüdür. Aslında bunda şaşırılacak bir yön de yok. Taliban geçmişte de zaten ülke dışındaki Batı hedeflerine saldırı düzenlemiyordu. Sadece ülke dışında saldırılar düzenleyen – başta El kaide olmak üzere - gruplara lojistik sağlıyordu. Bin Ladin’in Ölümü ve Suriye Savaşı ilk yıllarında El Kaide de aslında önemli bir tektik değişikliğe girmiş ve savaşı “mücadele yürüttükleri topraklar dışına çıkararak düşmanları çoğaltan taktik bir hata” içine girmeyeceği kararını almıştı.

Nitekim İŞİD ile El Kaide arasında karşılıklı sert fetvalara konu olan tartışma tam da bu ülke dışındaki Batılı hedeflere saldırı konusu idi.

Yoksa İŞİD ile El Kaide ve her ikisi ile Taliban arasındaki vadettikleri siyasal ve toplumsal düzen ancak akademisyenleri ilgilendirecek farklar mevcuttur. Bu gruplar kendi coğrafyalarındaki insanlar için aynı vahşet ve dehşetin ismidirler. Birisi selefi diğeri Hanefi kökenli birisi lider merkezli diğeri aşiretleri de barındıran geniş bir koalisyon vb. vb farklılıklar dediğim gibi önemli ancak sadece burjuva akademisyenlerin kuracağı türden bağlamsız tespitlerdir. Daha açık olalım: El Kaide, IŞİD ve Taliban arasında kadınların konumu, gayrı-Müslimlerin statüsünün ne olacağı ya da Şiiler, Alevilere ve tüm heterodoks Müslümanlara neler yapılacağı, konusunda pek bir farklılık yoktur. Bu grupların İslam Emirliği/Devleti’nde kız çocukları ve kadınların hakları ya da Lgbti+ bireylerin kaçıncı kattan atılarak infaz edileceği konularında da aralarında en ufak bir fark yoktur.

Terörist listesinden çıkarılan cihatçı teröristler!

Kendi halklarına zulüm, pedofili, kölelik ve ağır cinsiyetçi bir anayasa dayatarak canlarına okumakta birleşen tüm bu islamist akımların aralarındaki yegane fark Batı ile ne ölçüde anlaşıp anlaşmayacakları konusu idi. Nitekim İŞİD dışında tüm cihatçılar ABD ile barış halka karşı savaşta anlaşmış durumdalar.

Taliban bunu kesin çizgilerle ortaya koydu. Şimdi ABD’den uluslararası terörist örgütler listesinden Taliban’ın adının da çıkartılmasını talep ediyor. Birlikte anlaşma imzaladıkları bu örgütü Washington’un listeden çıkartması hiç de güç olmayacaktır. Suriye’de isim değiştiren El kaidecilere dolaylı kanallarla destek bile veren ABD bunu neden yapmasın ki!

ABD çekilme sürecinin saha öncelikleri

ABD geride istikrasızlık bıraktığı sürece başka bir vesileyle geri dönmek ya da “yükselen maliyetler nedeniyle” bir bölgeden çekilebilir. Yeni sömürgecilik ve emperyalizm çağında doğrudan askeri işgal olmaksızın da bazı müdahalelerini sürdürebilir. Bu arada geri çekilirken prestijini kaybetmemek için sayıların 80 bini bulan ABD ordusunda tercümanlık yapmış kişiler ve aile üyelerini de önce üçüncü ülkelere ve ardından da ABD’ye taşıma planını uyguluyor. Tabii bu plan da hiç kolay ilerlemiyor. Taliban bunu bildiği için bu bayramda başlamak zere 3 aylık bir ateşkes önerdi. Karşılığında istedikleri 5000 Taliban mahkumunun daha (daha önce 7 bini salıverilmişti) serbest bırakılması. Hani şu ilk ve ortaokullara bombalı saldırı düzenler veya organize ederken yakalanmış ilave 5000 Talibancı teröristten bahsediyoruz. Taliban’ın 3 aylık ateşkes karşılığında istediği ikinci ve son şey ise ABD’nin kendilerini terör listesinden çıkartması.

Fiilen durum bu ateşkes ve ateşkesin koşullarına uyulmuş gibi işliyor. Ancak ABD himayesinde olmayan milyonlarca Afgan sadece 20 yıl önce tecrübe ettikleri bir rejimin kabusu üzerlerine çökmeden yollara düşmüş durumdalar. Büyük bir çoğunluğu İran’ı ve ardından Türkiye’yi kat ettikten sonra Avrupa’ya ulaşma ümidindeler. Bu umutlarına karşın günün sonunda bir kısmı İran’da bir kısmı ise Türkiye’de kalacaklar.

Dinci bir idareden çok çekmiş ve halen de buna karşı mücadele eden Türkiye halkının Taliban zulmünden kaçan bu insanları şüphe ile değil çiçeklerle sınırda karşılamasını beklerdim. Burası kadınların tam özgür olmasa bile ayakta dimdik durabildiği bir ülke. Burası eski Sovyet coğrafyası ile birlikte tüm Müslüman dünyanın sekülerizm konunda –tüm eksiklerine karşın- en ciddi yol aldığı ülke. Bu ülkenin evlatlarının Taliban’dan kaçanlara kucak açması en tabii beklentidir. Gelin görün ki Türkiye halkları Afganistan’dan gelenlerin Taliban’dan kaçanlar değil Talibancılar olduğunu sanacak kadar ağır ve yanlış bir propaganda altındalar.

Türkiye-Taliban iletişim kazası!

Türkiye’nin NATO’nun son karakol bekçisi olarak Kabil’de kalma adımlarının ne kadar gerçekçi ve mümkün olduğunu ayrı bir yazıda ele alacağım. Ancak şu kadarını şimdiden kaydedelim ki bunca yıllık askeri varlığına rağmen Taliban Türk askerine tek bir sefer dahi saldırmamıştır. Yine detaylarını yazacağımız üzere bunun Pakistan sayesinde mümkün olduğunu kestirmeden söyleyerek ilerleyelim.

Taliban’ın Türkiye’yi “işgalci güç” olarak karşısında alacağını beyan ettiği meşhur bildiriyi ise gerçekten fazlaca ciddiye almayın. Açıklama yapıldığında bunun bir iletişim kazası olduğunu düşünüyordum. Nitekim AKP sözcüsü de açıklıkla bunu ifade etti. Muhalefet yanlış yerden konuyu eğlenceli bir eleştiri nesnesi haline getirdi. Oysa 20 yıllık Türkiye-Taliban ilişkisi tam olarak buna işaret ediyordu. Sorsanız söylerdik.

Peki Taliban tümüyle İslamabad’ın kontrolü altında mı? Bu dolayımla Türkiye’nin bölgede kalmasına onay verecek mi? İlk soruya büyük olçüde hala Pakistan İstihbarat Örgütü denetimindedir diye yanıt verelim. İkinci sorunun yanıtı ise uygulamada kolay olmayan bir dizi aşama ve süreçten geçmeyi gerektiren ancak pek ala mümkün olan bir durumdur.

Herkesin terk ettiği yerlerde tutunma konusunda Somali “başarısı” vardır Türkiye’nin. Neden bu Listeye Afganistan eklenmesin ki? Tekrar ediyorum bu kolay ve dümdüz oluşacak bir süreç değil ama gayet mümkündür.

Asıl gözümüzü dikmemiz gereken Taliban’ın bir fetva ile Türkiye’ye işgalci dedi mi demedi mi konusu değil, Türkiye’nin AKP eliyle insanlık düşmanı bir rejimle işbirliği içine gireceği “sözde havalimanı koruma misyonu”dur!

BirGün / 21.07.21