Biden yönetiminin ABD ile geleneksel müttefikleri arasındaki ilişkileri tamir ederek ABD hegemonyasını restore etmesi, böylece uluslararası alanda göreli bir istikrar sağlaması bekleniyor. Bu beklentinin gerçekleşme olasılığı çok zayıf; bu yönde çabaların büyük güçler arası rekabet ortamında bloklaşma eğilimini, dolayısıyla büyük çaplı çatışma risklerini artırma olasılığı yüksek.
Biden’ın restorasyon projesi
Biden’ın, 11 Temmuz 2019’da The Graduate Centre at CUNY, New York’ta yaptığı konuşmaya Foreign Affaires’te (Mart/Nisan 2020) yayımlanan yazısına ve Council on Foreign Relations’un 7 Kasım 2020 değerlendirmesine bakınca ABD hegemonyasını restore etmeyi planladığını görüyoruz.
Restorasyon projesi iki ayak üzerine kuruluyor. Birincisi, Biden, “iklim krizine”, küresel göçmenlik dalgalarına, bulaşıcı hastalıklara, yeni teknolojilerin getirdiği düzen bozucu etkilere karşı “örnek olmaya” dayanan bir liderlik sunacak. İkincisi, Biden, bu liderliği pratiğe, Dünya Sağlık Örgütü, Paris İklim Anlaşması gibi uluslararası kurumlara geri dönerek geleneksel müttefikleriyle, Trump döneminde bozulan ilişkilerini, yeniden güçlendirerek hayata geçirecek. Biden, bu zemin üzerinde, otoriterliğin, milliyetçiliğin yükselişine, “ABD’nin özenle kurduğu uluslararası düzenin dağılma eğilimine” karşı demokratik ülkelerden oluşan “bir cephe” oluşturmak istiyor. Biden, ABD’nin kurduğu düzeni yıkmaya çalışan, kendi ülkelerinde insan haklarını ihlal eden otoriter liderleri cezalandırmayı, o ülkelerin demokratik muhalefetlerini desteklemeyi de amaçlıyor.
Bu “restorasyon” projesinin başarılı olma şansı yok. Bugüne kadar ABD’nin hegemonyasının restorasyonu ya da yerine bir “imparatorluk projesi” koyma çabalarının sonuçsuz kalması da rastlantı değil.
Hegemonya, belli tarihsel koşulların, devletlerarası ilişkilerdeki dengelerin belli bir düzeyinin ürünüdür. O koşullar, dengeler zamanla bir daha geri gelmemek üzere değişir. ABD hegemonyasının, II. Dünya Savaşı’nın ardından şekillendiği dönemin özelliklerini burada anımsatmaya gerek yok. Ama bu dengelerin ve ilişkilerin artık geri gelmeyeceğini vurgulayabiliriz.
Bir büyük gücün, ancak küresel ölçekte işbirliği ile çözülebilecek sorunlarda önderlik etmeye, iradesini zorla dayatmak yerine diplomasiye öncelik vermeye niyetlenmesi olumlu bir gelişmedir ama ABD’nin “demokrasilerden oluşacak cephe” projesinin, esas olarak Çin ve Rusya ikilisini hedef aldığını, şekillendiği ölçüde küresel jeopolitikte bloklaşmayı teşvik edeceğini de görmek gerekiyor.
Diğer taraftan Biden’dan beklenenlerin içinde açıkça ifade edilmese de “New Deal” benzeri yeni bir ekonomik model ve yeni bir “Bretton Woods” anlaşması da var. II. Dünya Savaşı’nın ertesinde, ABD’de “New Deal” gibi bir kriz yönetim modeli, Fordizm gibi yeni bir birikim rejimi vardı. ABD, dünyanın geri kalanına savaşın yarattığı yıkımın üzerinde sermaye birikimini, düzenin yeniden inşasını kolaylaştıracak boyutta kaynak sunabiliyordu. Bu momentte doğan Bretton Woods, IMF ve Dünya Bankası politikalarının bir sonucu değildi, aksine IMF ve Dünya Bankası Bretton Woods’un, ABD hegemonyasının ürünüydü.
Bugün uluslararası bir ekonomik model inşa etmek söz konusu olduğunda dünyanın (PPP ile ölçüldüğünde) en büyük ekonomisi, en büyük uluslararası kredi kaynağı, “Tek Kuşak Tek Yol” projesiyle Asya’dan Avrupa’ya, uygun koşullarda dağıttığı kredilerle Afrika’da, Ortadoğu’da, Latin Amerika’da, kendi ekonomik siyasi etki alanını yaratan, kendi gereksinimlerine uygun bir “küreselleşme süreci” inşa etmekte olan Çin’in etrafından dolaşmak olanaklı değil.
Hafta sonunda Çin’in liderliğinde, Asya bölgesinde, “dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması” imzalandı. ABD’nin Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Kore gibi müttefiklerini de içeren, dünya hasılasının 1/3’ünü üreten 15 ülkeyi kapsayan anlaşma ABD’yi dışarıda bırakıyor. ABD eski gücüne sahip değil ama aynı günlerde, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian ve Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Washington Post’ta yayımladıkları ortak yorumlarında vurguladıkları gibi Biden, ABD ve AB’yi bir araya getirebilir. Gelişmeler ve beklentiler bir bloklaşma olasılığının giderek güçlendiğini düşündürüyor.
Cumhuriyet / 19.11.20