Kapitalist uygarlığın ABD örneğine bakmıştık. İkinci örnek de kapitalizmin beşiği, ABD’den önceki hegemonya merkezi, neo-liberalizmin doğduğu ikinci ülke, finans piyasalarının merkezi olarak Birleşik Krallık’tır. (ya da “Great Britain”- Büyük Britanya)
Aşırı durumlara örnek olarak da Brexit ve Covid-19 fiyaskolarıyla Johnson hükümetinin “Siyah Yaşamlar Önemlidir” hareketiyle yükselen ırkçılıkla mücadele karşısındaki tutumumu alabiliriz.
‘Yeniden büyük yapmak’ ve diğer fanteziler
Brexit, Britanya’yı yeniden “büyük yapma” fantezisinin, referandum sırasında Trumpçı yöntemlerle halka birbiri ardına söylenen yalanların ürünüydü ama arkasında bir tarih ve bir gerici, “süreç olarak faşizm” içinde değerlendirilebilecek proje vardı.
İmparatorluğunu, sömürgelerini kaybettikten, “Süveyş krizinden” sonra küresel konumunu koruyabilmek için ABD’ye bağımlı ülke olmayı kabullenmek, daha sonra Avrupa Birliği projesine, isteksizce de olsa katılmak durumunda kalan Birleşik Krallık, 1970’lerden başlayarak dünya ekonomisi içindeki öneminin, uluslararası ilişkilerde etkisinin gerilemesinin sancılarını çekiyor, egemen sınıfların entelijansiyası arasında, zaten hiç kaybolmamış imparatorluk nostaljisi giderek güçleniyor, Muhafazakâr Parti’nin içinde bir kanat AB üyeliğini hazmedemiyordu.
AB projesi ilerledikçe, Almanya bir merkez ülke olarak ekonomik-sınai ve siyasi gücüyle etkisini göstermeye başladıkça, Birleşik Krallık, egemen sınıf entelijansiyası içinde, AB’de Almanya-Fransa ekseninin hegemonyası altına girme korkusu yayılıyor, AB üyeliğini hazmedemeyen kanadın etkisi artıyordu. Bu korkular haksız da değildi; neo-liberalizm, İngiltere sanayisinin içini boşaltmış, ekonomi esas olarak finansal merkezin tüm dünyadan artıkdeğer emme kapasitesine indekslenmişti. İstihdamın korunması da artık, çokuluslu şirketlerin AB pazarına yönelik fabrikalarında çalışanlara, turizm, lokantacılık sektörüne, yerel pazara ve çokuluslu şirketlerin tedarik zincirlerine bağımlı küçük ve orta büyüklükte işletmelere dayanıyordu.
Brexit, “siyasi olarak bağımsız”, diğer bir deyişle sağlık, çevre, işçi hakları, göçmen hakları alanlarında AB standartlarından kendini kurtarmış bir siyasi iktidar, bu iktidarla Avrupa kıyısında bir “Yeni Singapur” yaratma fantezisine dayanıyordu.
Brexit ve ırkçılık
Yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve diğer milliyetçi fantezilerle desteklenen Brexit, şimdi “gerçekleştikten” sonra tarihin “ticareti zorlaştıran ilk ticaret anlaşması” olarak, son derecede çirkin biçimler sergilemeye başladı. Tam da beklendiği gibi, tedarik zincirleri kırıldı, küçük ve orta işletmelerin, tarım sektörünün, balıkçılığın AB pazarına ihracatı durma noktasına geldi, İskoçya’nın ayrılma olasılığı güçlendi, Kuzey İrlanda’nın ekonomisi İngiltere’den kopmaya başladı. Kısacası “Yeniden Büyük” yapılacak “Birleşik Krallık”ın dağılma süreci hızlandı.
Covid-19 krizi, neo-liberal politikalarının mirasının tüm zaaflarını ortaya koydu. İngiltere, artık milyon kişi başına 16.7 ölümle dünya birincisiydi. İçi boşaltılmış sağlık sistemi iflas noktasındaydı, hükümet olayların gerisinde kalıyor, “Yeniden Büyük” yapılacak ülkenin ekonomisini ayakta tutmak için yüz milyarlarca sterlin harcanırken Muhafazakâr Parti, işsizlik yardımına 20 sterlin eklemeye direniyordu.
Hükümetin ırkçılığa karşı mücadeleyle mücadele etmeye başlaması bu resmin içine “cuk” oturuyor. Aktarmıştım, hükümet, özellikle siyah ve etnik azınlıklardan temsilcilerini kullanarak ülkeyi “yapısal bir ırkçılık olmadığına”, bu iddiaların aslına gerçek deneyimlere değil, algılara dayandığına ikna etmeye çalışıyor. Bu sırada Covid19’dan ölen doktor, hemşire, sağlık görevlileri içinde siyah ve etnik azınlıkların orantısal ağırlığını gösteren raporun bulguları, medyadan kayboluyor, BBC’nin başına Muhafazakâr Parti’den ve BBC’nin çok solcu olduğunu düşünen biri atanıyordu.
AB kıyısından “Singapur” hayali kuranlar, işçi sınıfını bölmek ve birbirine düşürmek için ırkçılığı körüklerken, Brexit öncelikle küçük ve orta işletmeleri, beyaz işçi sınıfını, diğer bir deyişle Brexit’e oy verenleri vurmaya devam ediyor. ABD ve İngiltere örnekleri adeta “süreç olarak faşizmin” zamanın ruhuna damgasını vurmaya başladığını düşündürüyor.
Cumhuriyet / 21.01.21