Yeni on yıl - Yeni dönem – Ergin Yıldızoğlu

Salt yeni bir yıla değil, büyük olasılıkla, gelecekte tarihçilerin, yeni bir “dönem” olarak betimleyeceği bir 10 yıla giriyoruz.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 21 Aralık 2020
  • 15:30

Salt yeni bir yıla değil, büyük olasılıkla, gelecekte tarihçilerin, yeni bir “dönem” olarak betimleyeceği bir 10 yıla giriyoruz. Ebeliğini, “bir kopuş noktası” yaratan, Covid-19 salgınının yaptığı bu on yılda çok şey değişecek. Gelin, yeni döneme ilişkin kimi şekillendirici dinamiklere kısaca bakalım.

Büyük gerginlik

Bu yıl, çok şey hızlandı. Pandemi, kapitalist uygarlığın ekonomik, ekolojik ve insan sağlığı bağlamında, zincirlerinden boşanmış bir finansallaşmayla, oligarşik demokrasiyle, plütokratik “piyasa popülizmiyle”, “bireysel hazlara, en kısa döneme, odaklı tüketim tarzıyla” artık daha fazla devam edemeyeceğini gösterdi. Dahası, kapitalizm artık devletin mali desteği, kaynak dağıtım ağlarının katkısı olmadan ayakta duramıyor.

Önümüzdeki dönemde “her şeyin aynı kalması için birçok şeyi değiştirmeyi” kabullenme eğilimiyle, “her şeyin aynı kalmaması için, her şeyi gerçekten değiştirme arzusu” arasında yaşanacak büyük bir gerginliğe tanık olacağız.

Bir taraftan, “her şeyin aynı kalmasını” güvenceye alacak değişiklikleri belirlemeye çalışacak, eski ve yeni hegemonya merkezleri arasındaki rekabet sertleşecek, diğer taraftan da “yeni bir üretim ve yaşam tarzı” arayışı ile bunu engellemeye yönelik, dinci, faşist, hatta liberal akımlar ve tabii kapitalist devlet arasındaki çatışmalar… Her gerginliğin de uygarlığı hem ateşe verme hem de yenileme potansiyelleri yüksek!

Teknoloji ve distopya

Covid-19 döneminde, 74 milyon vaka, 1.7 milyon can kaybı, küresel çapta yüzde 7 ekonomik daralma bir yana, ekonomi, kültür, gözleme-izleme, ulusal güvenlik, jeopolitik rekabet alanında, dijitalleşmenin rolü, “büyük veri” için çalışan algoritmaların özel hayata nüfuz etme hızı çok arttı. Günlük yaşam, “Gösteri Toplumu” durumunun çok ötesine geçiyor. Artık adeta, sosyal medya ve Amazon gibi sanal dükkânlar, Netflix gibi eğlence platformları bizi, yeni veriler ürettirmek üzere “Matrix”e bağlanmış, “ücretsiz işçilere” dönüştürmeye başladı. Gelecek on yıl içinde bu sürecin nereye varacağını bugünden kestirmek olanaksız, iyimser olmak da…

Yüz yıl önce, bir başka pandemi, kapitalizmin kırılganlıklarını derinleştirmiş yukarıda değindiğim gerginliği ve çatışmaları tetiklemişti. 1920’ler geride kaldığında, insanlık, “Büyük Bunalım”, faşizm, nazizm ve yeni bir “paylaşım savaşı” arzusuyla, ama aynı zamanda büyük bir sanatta ve kültürde bir canlanmayla, Komünist Enternasyonal’de ifadesini bulan bir işçi hareketiyle yüz yüzeydi…

Bu kez ne büyük bir kültürel canlanma ne de bir uluslararası işçi hareketi var. Halbuki, “büyük veri kapitalizmi”, yeni-faşizm, gelecek on yılda haklar, özgürlükler için ve ekolojik taleplerle isyan eden toplumsal hareketlerle karşı karşıya gelecek, hatta çatışmak zorunda kalacak.

Korkular korkular…

Çin, ekonomik, teknolojik ve kültürel bir “süper güç” konumuna ulaştı. Ancak siyasi etkinliğini yayma süreci yavaşlamaya başladı. ABD’de gelecek on yılın ilk yarısını belirleyecek olan Biden yönetimi, Çin’in yükselme sürecini durdurmak için, “Batı Bloku”nu, “Demokrasiler ittifakı” adı altında yeniden canlandırmayı planlıyor.

Bir hegemonya rekabetinin en kritik aşamasındayız: Çin’in uluslararası konumunu geri çevrilemez biçimde güvenceye alacak olanaklara açılan “pencere” kapanmaya başlıyor. ABD, Çin’in yükselme sürecinin sonuçlarından korkuyor. Çin bu süreçte, fırsatı kaçırmaktan… Önümüzde, 2021’in sınırlarını aşan, çok tehlikeli olasılıklarla dolu süreç var.

Türkiye’ye gelince, siyasal İslamın AKP liderliği, bu yeni on yıla, güçlü bir “iktidardan düşme korkusuyla” giriyor. Haksız da değiller. AKP’yi yaratan, iktidara getiren dış ve iç “dinamikler” çoktan tükendi; AKP’nin talan düzenini ayakta tutan dış kredi ortamı da… Büyük Ortadoğu ve Doğu Akdeniz jeopolitiği içinde hareket alanı da iyice daraldı.

AKP, halkın en dinamik, eğitimli kesimlerinin, liberal işbirlikçilerin yardımıyla bir ara alır gibi olduğu rızasını kaybetti; dolayısıyla seçim kazanma kapasitesini de… Boşuna mı “Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz” gibi skandal ifadeleri kolaylıkla dillendirebiliyorlar. Bu on yılın öbür ucundan, baskıyla, terörle, ülkeyi yangın yerine çevirmeyi göze alsalar da çıkabileceklerini hiç sanmıyorum!

Cumhuriyet / 21.12.20