10 Eylül 1920’de Bakü’de gerçekleştirilen “Türkiye Komünist Teşkilatlarının Birinci Kongresi” ile dönemin komünist gruplarının temsilcileri bir araya gelerek Türkiye Komünist Partisi’ni, Komünist Enternasyonal’in Türkiye örgütünü oluşturdu.
10 Eylül 1920’de bir araya gelen komünist gruplar, siyasi çalışmalarını merkezileştirme, yeni ve daha gelişkin bir platforma taşımayı hedefliyordu. TKP’nin kurucu önderi Mustafa Suphi, kongre hazırlık çalışmalarını yürüttüğü Temmuz 1920’de Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi’ne yazdığı bir mektupta, Bakü’deki kongreye Türkiye’den katılacak delegelerin getirilmesinin “en önemli problem” olduğunu belirtmişti çünkü kongreyi hazırlayan siyasi heyet, “toplanacak kongrenin sonuçlarını, kongreden hemen sonra Türkiye’ye taşımayı tasarlıyordu”. Mustafa Suphi, bu hedef nedeniyle, RKP MK’den delegelerin Türkiye’den getirilmesi konusunda yardım talebinde bulunmuştu. Mustafa Suphi’nin yardım talebinde bulunmasının nedenlerinden biri, Ankara hükümetinin Ankara ve Eskişehir’de faaliyet yürüten komünistlerin kongreye katılımını engellemeye dönük girişimleriydi. Bu girişimler sonucunda Ankara ve Eskişehir delegelerinin kongreye katılımının engellendiğini, Ankara ve Eskişehir delegelerinin kongreye Türkiye’den katılan 51 kişi arasında yer almadığını, kongreye ilişkin olarak Komünist Enternasyonal’in yürütme organına sunulan ilgili rapordan öğreniyoruz. İstanbul Komünist Grubu üyesi Ethem Nejat ve Hilmioğlu İsmail kongreye ulaşmayı başaranlar arasındaydı.
Bakü’de Kızıl Ordu Kulübü’nde açılan Kongreye katılanlar arasında, Azerbaycan Devrim Komitesi Başkanı Neriman Nerimanov, Azerbaycan Savaş Komiseri Ali Haydar Karayev, 3. Enternasyonal Merkez Komite Üyeleri Pavloviç ve Stasova’da bulunuyordu. TKP’nin kuruluş kongresi hazırlıklarına RKP MK’nin yönlendirmesiyle Azerbaycan komünistleri belirleyici pratik katkılar sunmuştu.
TKP kuruluş kongresinin tarihsel bağlamını yerli yerine oturtmak önem taşıyor; kongrenin tarihsel bağlamı esas olarak, kendisini önceleyen Komünist Enternasyonal 2. Kongresi ve Doğu Halkları Kurultayı’nın önemli devrimci açılımlarına dayanıyordu. 19 Temmuz 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Moskova’da gerçekleşen Komünist Enternasyonal 2. Kongresinin ana siyasal raporu Lenin tarafından hazırlandı ve sunuldu. Komintern’e üyelik koşullarını içeren “Komünist Enternasyonal’e Kabul Şartları” belgesi kabul edildi. 21 Şart olarak bilinen bu belge, özellikle o dönem Komintern’e üyelik akışını belirli politik, ideolojik ve örgütsel doğrultuya kavuşturma amacını taşıyordu. İkinci Kongre’nin en önemli siyasi açılımı, Lenin’in “Ulusal Sorun ve Sömürgeler Sorunu Üzerine Karar Tasarısı”nda şekillendirilen, sömürge ve yarı-sömürge ülkelere dönük mücadele perspektiflerine ilişkindi. Bu siyasi açılım, İkinci Enternasyonal’in çözemediği ve çözemediği için çürüme sürecine girdiği köklü sorunlardan birinin devrimci temelde çözümünün köşe taşlarını oluşturmayı hedefliyordu. Lenin’in tezleri, öncelikle İkinci Enternasyonal ile Üçüncü Enternasyonal’in konuya yaklaşımı arasındaki temel farklılığı ortaya koyuyordu. Lenin bunu şöyle ifade etmişti:
“Bizim tezlerimizin temelindeki fikir nedir? Bu fikir, ezilen ve ezen uluslar arasındaki ayrımdır. İkinci Enternasyonalin ve burjuva demokrasisinin tersine, biz, bu ayrımı vurguluyoruz. Bu emperyalizm çağında, proletaryanın ve Komünist Enternasyonalin, bütün sömürgesel ve ulusal sorunlarda, somut iktisadi gerçekleri ortaya koyması ve soyut önermelerden değil, somut gerçeklerden hareket etmesi özellikle önemlidir.
Emperyalizmin ayırt edici özelliği, gördüğümüz gibi, bütün dünyanın şimdi, boyunduruk altında olan çok sayıda ulusla, müthiş bir serveti ve güçlü bir silahlı kuvveti elinde bulunduran az sayıda ulusa bölünmüş olmasıdır. Dünya nüfusunun geniş bir çoğunluğu, bir milyarın üstünde halk, belki de bir milyar 250 milyon, eğer dünyanın toplam nüfusunu bir milyar 750 milyon kabul edersek, toplam nüfusun yüzde 70’i, boyunduruk altındadır. Bu uluslar, ya doğrudan sömürgedirler, ya örneğin İran, Türkiye ve Çin gibi yarı-sömürgedirler, ya da büyük bir emperyalist devlet tarafından fethedilmiş ve barış antlaşmaları yoluyla o devlete büyük ölçüde bağımlı hale getirilmişlerdir.”
Emperyalizm Çağının temel ekonomik ve politik nitelikleri hakkındaki berrak kavrayışı, kongrede geliştirdiği politik açılımın temelini oluştururken, Lenin, bu politik açılım ile komünist hareketin dünya devrimi stratejisini yeni elemanlarla zenginleştiriyor, Birinci Enternasyonalin “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin” temel sloganını, “Bütün ülkelerin İşçileri ve Ezilen Halkları Birleşin”e ilerletiyordu. Komintern’in İkinci Kongresi’nde gerçekleşen bu siyasi açılımın geri planında, Lenin’in teorik ve siyasi temellerini oluşturduğu, Batı proletaryasının devrimci mücadelesiyle Doğu’nun sömürge, yarı-sömürge halklarının kurtuluş mücadelesini birleştirme perspektifi bulunuyordu. Ekim Devrimi’nin ardından devrimci iktidarın bu doğrultuda yaptığı ilk işlerden birisi, Çarlık döneminde diğer emperyalist devletlerle “dünyanın yeniden paylaşılması” amacıyla yapılmış tüm gizli anlaşmaları ifşa etmek oldu. Ezilen ve sömürülen halklarda dünya çapında büyük güven yaratan bu ifşa kampanyası II. Sovyetler Kongresi’nin 8 Kasım 1917’de yayınladığı bir kararnameyle başladı. Kararnamede ifşaat kampanyası siyasi bir eylem olarak karakterize edilmişti. Gizli anlaşmaların, Rus kapitalistleriyle, toprak sahiplerine avantajlar sunmak ve Büyük Rusya’ya yeni toprak parçaları ilhak etmek amacıyla yapıldığına dikkat çekilen kararnamede, Sovyet hükümetinin bu anlaşmaların tümünü geçersiz saydığı ilan edilmişti. Kongre 8 Kasım’da “Barış Kararnamesi”ni yayınladı. Bu kararnamede, “Hükümet, güçsüz halkların ele geçirilmiş bulunan topraklarını güçlü ve zengin uluslar arasında bölüştürme amacını güden bu savaşa devam etmeyi insanlığa karşı işlenmiş en büyük cinayet olarak kabul etmektedir. Sovyet hükümeti, hiç ayrımsız bütün uluslar bakımından adaletli koşullar içinde bu savaşa son verecek olan barış anlaşmasını hemen imzalamaya kararlı bulunduğunu resmen ve alenen bildirmektedir” denilmişti. Osmanlı ve İran topraklarının bir bölümünü kontrol altında tutan Rus askerlerinin devrimci iktidarın kararıyla bu alanlardan çekilmesiyle kararnamelerde ifade edilen yaklaşımın pratiğe geçirildiği tüm dünyaya açıkça gösterilmiş oldu.
İfşa kampanyası Ortadoğu’nun emperyalist güçler arasında paylaşılmasını içeren Sykes-Picot Anlaşmasını da kapsamaktaydı. Bu kampanya sırasında Lenin tarafından yazılan 20 Aralık 1917 tarihli bir hükümet bildirisinde, “Araplar ve doğal olarak tüm Müslümanlar, kendi topraklarında egemen olma ve kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahiptir” denilmiş ve “Doğulu Müslümanlar, İranlılar, Türkler, Araplar ve Hindular! Canları ve malları, özgürlükleri ve vatan toprakları asırlardır gözleri dönmüş Avrupalı haydutlar tarafından gasp edilmiş sizler! Savaşı başlatmış bu haydutlar, ülkelerinizi soydukları yetmezmiş gibi, bugün de topraklarınızı aralarında pay etme arzusundalar” sözleriyle Doğu Halkları emperyalist paylaşım planları konusunda uyarılmıştı.
Üçüncü Enternasyonal Kongresi’nde Lenin tarafından sunulan sömürge ve yarı-sömürge ülkelere ilişkin siyasi açılımın yarattığı ilk pratik sonuç 1-8 Eylül 1920’de Bakü’de toplanan Doğu Halkları Kurultayı oldu. Yirmiden fazla Doğu ülkesinden 1891 delegenin katıldığı kurultay, emperyalist boyunduruk altındaki halkların ortak mücadele perspektifleri geliştirmesini hedefliyordu. Kurultayda konuşan Sovyet temsilcisi Radek yaptığı konuşmada şu görüşleri ifade etti: “İşçilerin ülkesiyle sömürücü ülkeler arasında kalıcı bir barış imkansızdır. Nitekim Sovyet hükümetinin doğu politikası diplomatik bir manevra değildir, onlara ihanet edip Sovyet cumhuriyeti için avantajlar kazanmak adına doğu halklarını sırayla ateş hattına itmek değildir. Bizi sizlerle ortak bir kader bağlıyor: Ya doğu halklarıyla birleşip Batı Avrupa proletaryasının zaferini hızlandırırız, ya da bizler yok oluruz, sizler de köle olarak kalırsınız.” Kurultay’ın açılış konuşmasını yapan Zinovyev, sözlerini “İngiliz emperyalizmine karşı kutsal savaş çağrısıyla” bitirmişti. Doğu Halkları Kurultayı, “kutsal savaş çağrısı yaptığı” Britanya nezdinde de ses getirmişti. Britanya’nın emperyalist şeflerinden Churchill ve Lord Curzon kurultayın anti-emperyalist mücadele çağrısını o dönem Britanya çıkarlarına karşı oluşan en büyük tehdit olarak değerlendirmişti.
Doğu Halkları Kurultayı’na en yüksek katılım 235 delegeyle Türkiye’den oldu. Kurultay, Doğu Halklarını anti-emperyalist mücadele çizgisinde Komünist Enternasyonal öncülüğünde bir araya getirmeyi ve Batı proletaryasının mücadelesiyle organik bir birlik sağlamayı hedefliyordu. Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluş kongresi, Sovyetler ülkesinde ve Türkiye’de devam eden faaliyetler kadar Doğu halkları siyasi açılımının da organik bir ürünüydü. Kurultaya katılan delegelerin bir kısmı, kısa bir süre sonra aynı şehirde gerçekleşecek TKP kuruluş kongresine de katılacaktı.
Doğu Halkları Kurultayı’nın açılışında yapılan konuşmada, kurultay başkanı şunları söylemişti:
“Yoldaşlar, bizim delegelerimizle birlikte; İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya ve Avrupa’nın diğer ülkelerinin komünist partilerinin temsilcileri de burada toplanmış bulunuyorlar.
Yoldaşlar, Batı Avrupa komünist proletaryasının temsilcileriyle Doğu’nun ezilen halklarının delegelerinin bir araya gelmesi, bizim için kardeşçe birliğin sembolü, temellerini attığımız nihai zaferin güvencesidir. Yaşasın Batı proletaryasının ve Doğu’nun emekçi yığınlarının temsilcileri.”
Doğu Halkları Kurultayı’ndan kısa bir süre sonra aynı devrimci ocakta Bakü’de toplanan TKP kuruluş kongresinin açılış konuşmasını yapan Mustafa Suphi, Sovyetler ülkesiyle, Bolşevizmle organik, siyasi ve ideolojik bağlarını kuvvetle vurgulamış ve temel amaçlarının “Rusya’dan uzanan bu demir elleri tutabilecek kuvvetleri” yetiştirmek ve “yalnız Türkiye’de değil, bütün Şark’ta inkılabın sancağını taşımak” olduğunu belirtmişti. TKP kuruluş kongresinden kısa bir süre sonra, 17 Ekim 1920’de Taşkent’te Hindistan Komünist Partisi kuruldu. Sömürge ve yarı-sömürge ülke halklarının devrimci öncüleri, aynı devrimci rüzgardan beslenerek ve aynı kaynaklardan destek alarak siyasal arenaya çıkıyordu.
TKP kuruluş kongresinde konuşan İstanbul Komünist grubundan Hilmioğlu Hakkı, işgal altındaki İstanbul’da işçi sınıfı içinde faaliyet yürütmekte oldukları; gruplarında yer alan işçi ve aydınların bir kısmının Almanya’da bulundukları dönemde 1918-1919 Alman Devriminde Spartakistlerle birlikte mücadele ettiği, bazı yoldaşlarının Alman devrimi esnasında öldürüldüğü bilgisini aktarmıştı.
Hilmioğlu Hakkı konuşmasını, “Sermayenin beynelmilel karakterine ve beynelmilel tahribatına karşı beynelmilel bir cephe vücuda getirmek! İşte komünizmin ilk şiarı ve temel taşı budur! Türkiye’nin kurtuluşu, dünyanın kurtuluşuyla, yani sermayenin mahvedilmesiyle kabil olabilir. Yaşasın Kızıl Enternasyonal, Yaşasın Türkiye’nin uyanışı, Yaşasın Kurtuluş İnkılabı, Kahrolsun Sermaye!” sözleriyle bitirmişti.
TKP kuruluş kongresi, ülke içinde ve ülke dışında bulunan dinamiklere dayanmıştı. Sovyetler ülkesinde bulunan kadrolar, iç savaş ateşinden geçmiş, Kızıl Ordunun karşı-devrimci güçlere karşı yürüttüğü savaşta aktif yer almışlardı. Mustafa Suphi çok yönlü faaliyetleriyle bu mücadelenin tam kalbinde bulunmuştu. TKP, emperyalist savaşın kan ve ateşi içinden doğan Ekim Devrimi’nin, onun tüm dünyaya sunduğu devrimci mesajın ürünüydü.
TKP kuruluş kongresi Bakü’de toplanmıştı ancak Ankara’da, İstanbul’da, Eskişehir’de komünistler hareket halindeydi. TKP kuruluş kongresi öncesinde Temmuz 1920’de, Ankara’da yasadışı yayınlanan TKP Nizamnamesinde partinin Bolşevik kimliği ilan edilmiş, emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadele çağrısı yapılmıştı. İstanbul’da komünistler gerek yayın faaliyetleri gerekse işçi sınıfı içinde yürüttükleri örgütlenme çalışmalarıyla var olmuştu.
TKP egemen sınıfların bilinçli bir çarpıtmayla sürekli gündeme getirdikleri gibi iç dinamiklerden yoksun bir hareket değildi. TKP önderleri sözlerinin arkasında duran gerçek devrimci kişiliklerdi. Mustafa Suphi ve kongrede seçilen merkez komite, kongreden hemen sonra, “kongrenin sonuçlarını Türkiye’ye taşıma” yolunda harekete geçmişlerdi.
TKP kuruluş kongresi belgeleri, TKP’nin sağlam bir Bolşevik temel üzerine inşa edildiğini, tüm temel meselelerde Bolşevizmin ve Komünist Enternasyonal’in ana perspektiflerini rehber edindiğini açık biçimde göstermektedir. Bu yönü, TKP’nin en değerli ve halen yaşamakta olan özelliğidir.
Devrimci partiler mücadele süreçleri içinde kendilerini inşa ederler. TKP’nin kongre sonrası vakit yitirmeden ülkeye dönüp, sıcak mücadeleye dahil olma kararı, partinin devrimci kararlılığının açık bir göstergesiydi. Mustafa Suphi ve yoldaşları, “yalnız Türkiye’de değil, bütün Şark’ta inkılabın sancağını taşımak” hedefiyle yola çıkmışlardı. Burjuvazinin yanıtı katliam oldu. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katli, burjuvazinin komünizm korkusunun ne denli güçlü olduğunu gösterdi. Kurulmakta olan yeni rejimin sahiplerinin sınıfsal ve siyasi niteliğini açığa çıkaran en önemli gelişme bu katliamdı.
TKP belirli nitelikleriyle 100 yıl sonra devrimcilere yol göstermeye devam ediyor. Bolşevizm platformu, devrimci kararlılık ve mücadele azmi TKP’yi günümüze taşıyan ve günümüz devrimcilerini TKP ile buluşturan temel ögelerdir.
TÜRKİYE İŞTİRAKİYUN TEŞKİLATLARININ BİRİNCİ KONGRESİ (TKP KURULUŞ KONGRESİ) BAKÜ / 10-16 EYLÜL 1920 Tutanaklar Belgeler, sf. 18, Derleyen: Emel Seyhan Atasoy – Meral Bayülgen, Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul 2008
Age, sf. 19
V. İ. Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları, sf. 345-346, çev. Yurdakul Fincancı, Sol Yayınları, Ankara, Ekim 1993.
Sovyet Bilimler Akademisi Heyeti, Uluslararası İlişkiler Tarihi 2. Cilt, sf. 372, çev. Atilla Tokatlı, May Yayınları, İstanbul 1980
Tareq Y. Ismael, The Communist Movement in the Arab World, sf. 16, Routledge, New York 2005
Edward Hallett Carr, Bolşevik Devrimi 3. Cilt, sf. 247
Kevin Mc-Dermott-Jeremy Agnew, The Comintern (A History Of International Communism From Lenin To Stalin), sf. 163, Palgrave McMillan, London 1996
Birinci Doğu Halkları Kurultayı Bakü 1920 (Belgeler), sf. 17-18, Kaynak Yayınları, İstanbul 1999
Umut Gazetesi / 07.09.20