Seçim süreci sona erdi... Ortada boğazına kadar suça, yolsuzluğa, hırsızlığa, ahlaksızlığa batmış bir iktidar var. İşçi ve emekçilerin büyük bölümünü yıllardır açlık sınırında yaşamaya mahkûm etmiş bir iktidar... Ama seçim sonuçlarına bakılırsa parlamentodaki gücünü ve konumunu hâlâ koruyor. Oysa düzen muhalefeti ondan nöbeti devralmak için seçim sürecinde neler yapmadı ki? Buna rağmen sonuç değişmedi. Parlamenter pasifliğe mahkûm edilen kitlelerin düşünce ve tercihleri, bir suç ve hırsızlık çetesi haline gelmiş AKP’nin yarattığı düzende çok sınırlı bir değişime bile olanak tanımadı. Parlamenter alanın gerçek sınırları konusunda 14 Mayıs seçimleri çok şey anlatıyor.
Burjuva parlamentosu alanı kitleleri edilgenliğe ve pasifliğe mahkûm eder. Demokrasi adı altında her dört ya da beş yılda bir sandığa giden ve ardından yeni
bir seçime kadar politik yaşamın dışında itilmesi gereken seçmen bireyler olarak bakar onlara. Bu pasiflik, bu edilgenlik, kitlelerin bilinci ve davranışında esaslı bir değişimin en büyük engelidir, en temel barikatıdır. Bu düzen altında burjuva temsili kurumların ve seçimlerin temel işlevi de zaten budur. Her zaman da bu olmuştur. 14 Mayıs seçimlerinin mevcut tablosu bunun temel önemde bir kanıtlanmasıdır.
Ama “Millet İttifakı” olarak bilinen düzen muhalefeti seçimlerden başarıyla çıksaydı bile sonuç esası yönünden yine de değişmezdi. Dolayısıyla bu düzen altında iktidarın gerçek manada seçimlerle değişmediğini ve değişmeyeceğini bilmek, işçiler ve emekçiler için hayati önemdedir. Seçimler, iktidarı değil; sermaye sınıfı adına dümene belli bir süreliğine kimin geçeceğini belirler sadece. Birbirinden farklı sermaye partilerinin seçimleri kazanıp nöbeti devralmasının elbette yol açacağı bazı farklıklar vardır. Ancak hangi parti ya da partiler koalisyonu yürütmenin başına geçerse geçsin, temelde burjuvaziye, onun sınıfsal istem, çıkar ve tercihlerine hizmet ederler.
İlk sınıflı toplum olan köleci toplumdan günümüzün kapitalist toplumuna kadar, üretim araçlarına hâkim olan, toplumsal zenginlikleri kendi tekeline alan sınıf, iktidarın da gerçek sahibidir. Her döneminin sömürücü egemen sınıfı, kendi sefil çıkarlarını tüm toplumun çıkarlarının üzerinde tutmuştur. Kendi düzenlerini devam ettirebilmek adına devlet denilen baskı aygıtıyla, yani ordusuyla, polisiyle, yargısıyla, tüm öteki devlet aygıtlarıyla, toplumu denetleyip şekillendirmeye, kendi çizdiği sınırlar içine hapsetmeye çalışmıştır.
Tarihteki sömürücü egemen sınıfların sonuncusu olan burjuvazi, iktidarını kaybetmemek, özel mülkiyet ve sömürüye dayalı düzenini devam ettirebilmek için, yeri gelmiş baskı ve teröre başvurmuş, ihtiyaç duyduğunda dosdoğru faşizme yönelmiş ya da gerici savaşlar çıkartmıştır. Bu arada, işçi ve emekçilerin bilincinde kendi kendini yönetiyormuş yanılsaması yaratmak için, parlamenter seçimlerden ve temsili kurumlardan başarıyla yararlanmıştır.
İşçi sınıfının mücadelesi ve örgütlülüğünün yükseldiği dönemlerde ya bunları dosdoğru ezmek yoluna gitmiştir, ya da duruma göre, kendi düzeninin sınırları içinde hak ve özgürlüklere belli sınırlarda katlanmak zorunda kalmıştır. Mücadelenin zorladığı durumlarda bazen bunu kendi de tercih etmiştir. Böylece kendi iktidarını tehdit edenleri düzen sınırlarına çekmeye, bu yolla onları ehlileştirmeye, kurulu düzen içine hapsetmeye çalışmıştır.
Bu oyunun bir parçası olarak, seçimler yolu ile, kendi hizmetinde olan ama zamanla yıpranan bir hükümetin yerine, başka partilerin, onların oluşturduğu hükümetlerin geçmesini sağlamıştır.
Bu düzen altında seçimlerle bazı şeyler elbette değişebilir. Ama düzenin üzerine oturduğu temeller her zaman olduğu gibi kalır. İşçi sınıfının ve emekçilerin sistematik baskı ve sömürüye maruz kalması bunların başında gelir.
İşçi sınıfının “bahar”ı ancak kendi mücadelesi ile gelir. Ve ancak bu düzenin temellerinden yıkılması (ki bunun ilk adımı onu ayakta tutan sermaye iktidarının bir devrimle yıkılmasıdır), köklü devrimci değişimlerin koşullarını yaratır. İşçi sınıfı ve emekçi müttefikleri iktidar gücü haline gelir, sermaye sınıfının tekelindeki birikmiş zenginliklere el koyar ve onu tüm toplumun hizmetine sunar.
Hiçbir düzen partisi bu düzenin temellerine dokunmaz. Bu düzen çerçevesi içinde kalındığı sürece hiçbir seçim sonucu emekçilerin yaşamında esaslı bir değişim yaratmaz. Birikmiş zenginlikler sermaye sınıfın elinde kalır, emek sömürüsü devam eder, haramilerin saltanatı sürer.
Ne zaman ki işçi sınıfı kendi birliğini kurar, örgütlenip ayağa kalkar, emekçi müttefiklerini de yanına alarak bu sömürü düzenini yıkmak yolunu tutar, işte o zaman gerçek kurtuluşun da yolu görünür, önü açılır. İşte o zaman işçi sınıfı burjuva iktidarını yıkarak ve yerine kendi iktidarını kurarak, böylece gerçek manada köklü bir toplumsal değişimi gerçekleştirmiş olur.
İşçi sınıfı iktidarı nasıl oluşacak ve işleyecek?
Burjuva devlet aygıtı son tahlilde burjuvazinin sınıf çıkarlarının korunması için şekillenmiş
bir mekanizmadır. Bu yüzden bu aygıt bütün yapılarıyla dağıtılacak, yönetim işçi ve emekçi meclislerine geçecektir. Tüm temsilci ve görevliler seçimle işbaşına gelecek, kendilerini sürekli olarak denetlemekle yükümlü seçmenlerinin çoğunluğu tarafından görevden alınabileceklerdir. Temsilci ve görevlilerin ücreti, kalifiye bir işçinin ortalama ücretini geçmeyecektir.
Emekçi kitlelere tüm temel özgürlükler derhal ve eksiksiz olarak tanınacaktır. Bu özgürlüklerin genel planda ilanıyla yetinilmeyecek, emekçiler tarafından fiilen kullanılabilmeleri için gerekli tüm önlemler alınacaktır.
Yasama ile yürütmeyi birleştirecek, emekçi kitleler yasaların yapımına doğrudan katılacak, yönetim işleri bir grup azınlığın ayrıcalığı olmaktan çıkarılacaktır.
Merkezi iktidarın saptadığı genel esaslar çerçevesinde, kapsamlı bir yerel özyönetim uygulanacaktır. Tüm yerel yöneticiler yöre halkı tarafından seçilecek ve görevden alınabilecektir.
Çürümüş yargı sistemi tümden tasfiye edilecektir. Yargı yetkisi, üyeleri işçiler ve emekçiler tarafından seçilen halk mahkemelerine geçecektir.
İşçi sınıfı iktidarı ne demektir?
İşçi sınıfının iktidarı demek, temel üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin son bulması demektir. İşçi sınıfının iktidarı demek, insanın insanı sömürüsünün son bulması demektir.
İşçi sınıfının iktidarı demek, kâr odaklı değil insan ve toplum odaklı üretim demektir. İşçi sınıfının iktidarı demek, piyasaya dayalı anarşik üretimin yerini emekçi kitlelerin temel maddi ve kültürel ihtiyaçlarına dayalı planlı bir ekonominin almasıdır.
İşçi sınıfının iktidarı demek, üretenlerin yönetimi doğrudan sağlaması, hiç kimsenin ve hiçbir kurumun yönetim ayrıcalıklarına sahip olmaması demektir. Toplum için birlikte üretenlerin, toplum adına ülkeyi de birlikte yönetmesi demektir. İşçi sınıfının iktidarı temel insani ihtiyaçların (gıda, barınma, sağlık, eğitim, ulaşım, iletişim vb.) ücretsiz olması, herkes için ulaşılabilir olması demektir. Açlık ve yoksulluğun sona ermesi, üretilen tüm zenginliklerden eşitçe ve kardeşçe yararlanabilmek demektir.
İşçi sınıfının iktidarı demek, halklar arası düşmanlıktan ve kirli savaşlardan beslenen sermaye iktidarının son bulması, halkların özgürlük, eşitlik ve kardeşlik içinde birlikte yaşaması demektir.
İşçi sınıfının iktidarı demek, her türlü ulusal, cinsel, etnik ayrımın son bulması demektir.
İşçi sınıfının iktidarı demek, emeğin özgürleşmesi, emeğin kurtuluşu ve dolayısıyla tüm insanlığın kurtuluşu demektir.
***
Paris Komünü neydi ve neler başardı?
Parisli işçiler 1871 yılında Paris Komünü’nü kurarak iktidarı
ele geçirdiler. Bugün için bir aldatmacadan, işçi ve emekçilerin kendi kendini yönetiyormuş yanılsamasından ibaret olan burjuva parlamenter seçimlerin yerine, gerçek bir işçi demokrasisi kurdular.
Üretenler yönetmeye de başladı.
Burjuvazinin temel baskı aygıtları olan düzenli ordu ile hantal ve çürümüş bürokrasi kaldırıldı. Yerini emekçilerin örgütlü gücü ve silahlı milisleri aldı.
Parisli işçi ve emekçilerin yaşamlarını çekilmez hale getiren borçlar ertelendi. Rehine verilen herşey emekçilere iade edildi.
Paris Komünü, çalışma koşulları ve düzenine dair planlamaları işçilerin kendilerinin yapması için, üretim dernekleri ve kooperatiflerini destekledi. Kamu işletmelerinde yönetim çalışan işçilere devredildi. Atıl haldeki atölye ve fabrikalar işçi birliklerinin denetimine verildi.
Eğitim parasız hale getirildi. Tüm işçi mahallelerinde kreşler açılması planlandı. Din ve devlet işleri, kilise ve eğitim işleri bir birinden ayrıldı, gerçek manada bir laiklik tesis edildi. Kilisenin mal varlıklarına toplum adına el konuldu.
Parisli Komünarlar kurdukları işçi iktidarı ile, bu iktidarın yalnızca 72 gün gibi kısa bir süre içinde başardıkları ile, Fransız ve Prusya
burjuvazisine korku saldılar. Paris Komünü öncesinde kendi aralarında savaş halinde olan bu iki ülkenin gerici burjuvazisi, Parisli işçilerin iktidarını birlikte boğazladılar.
Tarihin ilk işçi iktidarı olan Paris Komünü’nün yiğit Komünarları eserlerini korumak için son nefeslerine kadar kahramanca çarpıştılar.
Paris Komünü işçi sınıfına eşsiz bir deneyim bıraktı.
Ekim Devrimi ile gerçekleşenler
Sayısız ulus ve azınlık milliyetten oluşan Rusya proletaryası, 1917 Ekim Devrimi ile iktidarı eline aldı. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, Paris Komünü’nün ardından, işçi sınıfının sömürücü sınıf iktidarına son veren ikinci büyük tarihsel ayağa kalkışıydı.
Bu tarihin gördüğü en görkemli toplumsal devrimdi. Bu özelliği ile yeni bir devrimler çağını başlattı. Proleter devrimler, halk devrimleri ve milli kurtuluş devrimlerinin oluşturduğu bir büyük devrimler çağını. 20. yüzyıl bu devrimlerin ürünü muazzam toplumsal sarsıntılarla birlikte yarattığı büyük heyecanlara ve umutlara da tanıklık etti.
Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin daha ilk adımında gerçekleştirdiği köklü değişiklerin bazıları şunlar oldu:
* Temel üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete son verildi.
Tüm fabrikaların, işletmelerin, madenlerin, ulaşım ve iletişim araçlarının denetimi Sovyetler halinde örgütlenmiş işçilerin ve emekçi müttefiklerinin eline geçti.
* Tüm bankalar ve sigorta şirketleri kamulaştırıldı.
* Çarlık hükümetinin tüm dış borçları reddedildi. Emperyalist devletlerle yapılan gizli anlaşmalar açıklandı.
*Asgari ücret artırıldı ve günlük çalışma süresi zamanla daha da azaltılmak üzere ilk elden 8 saate indirildi.
* Din ve devlet işleri birbirinden ayrıldı. İnanç özgürlüğü temelinde gerçek bir laik düzen inşa edildi. Kilisenin tekelindeki büyük zenginliklere el konularak tüm topluma devredildi.
* Kadınlara yönelik her türlü ayrımcılık ortadan kaldırıldı. Toplumsal yaşamın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliğini sağlayacak önlemler alındı. Kadınlara seçme-seçilme hakkı
verildi. Medeni kanun kabul edilerek, medeni nikah ve boşanma hakkı yasallaştı
* Bir halklar hapishanesi olan Çarlık Rusya’sında yaşayan bütün ulus ve milliyetlerin siyasal ve kültürel hakları tanındı. Her ulusun kendi kaderini tayin hakkı kabul edilerek, değişik ulus ve milliyetlerden işçi ve emekçilerin özgür, eşit ve gönüllü birlikteliğinin önü açıldı.
* Ülkenin tüm doğal kaynakları kamulaştırıldı.
* Eğitim ve sağlık hizmetleri parasız hale getirildi.
*Eğitim ücretsiz ve zorunlu hale getirildi. Çocuk işçi çalıştırılması yasaklandı.
Emeğin Kurtuluşu