Bandera hayranı Ukrayna elçisi Almanya'yı karıştırdı

Ukrayna'nın Almanya büyükelçisinin bir Nazi işbirlikçisi olan Bandera hayranı olması ve giderek artan provokatif tavırları tartışılıyor. İngiltere'de ise P&OFerries'in 800 işçisini atması tepki gördü

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 10 Nisan 2022
  • 09:05

Ukrayna’nın Almanya büyükelçisi Andriy Melinyk, Almanya’nın doğrudan savaşa katılmasını sağlamak için ağzına geleni söylüyor. Cumhurbaşkanını bile hedef aldı ve özür dilemesini sağladı. Almanları demokratik olmaya çağıran büyükelçinin bir kahramanı var: Nazi işbirlikçisi Bandera. Süddeutsche Zeitung’daki makalesinde Heribert Prantl, büyükelçiye yönelik “hoşgörü”yü eleştirdi.

İngiltere’de yolcu ve araç taşımacılığı yapan gemicilik şirketi P&O Ferries’in, mart ayı ortalarında 800 işçisini topluca işten atması büyük tepkilere neden oldu. Dünyanın en büyük liman ve gemi işletmelerinden biri olan Dubai merkezli DP World’e bağlı şirket, işçileri çıkardığını, sözleşmelerin o andan itibaren geçersiz olduğunu video konferansla duyurmuştu. Richard Allday ve Chris Nineham, Counterfire’a yazdıkları makalede, bu olayın Britanya işçileri için derslerle dolu olduğunu söylüyor.

Bir nazi iş birlikçisinden kahraman yaratmak

Heribert PRANTL
Süddeutsche Zeitung

Andriy Melnyk şu anda bir talk-showdan diğerine koşuyor. Bu alanda onun kadar rağbet gören sadece sağlık bakanı Karl Lauterbach. 46 yaşında, yedi yıldır Ukrayna’nın Almanya büyükelçisi ve diplomatik bir budala; diplomatik konuşmalara önem vermemesiyle ünlendi.

Daha iyisini yapamadığı için değil, olmak istediği için bir serseri. Yapabilir, yapabilirdi: Törpülenmiş bir Almanca konuşur, şık giyinir, cilalı ayakkabılar giyer, eğitimli ve bakımlı bir avukattır ve nasıl davranacağını bilir; ama iş anavatanındaki savaşa, Almanya’dan silah ve askeri müdahale talep etmeye gelince -o zaman hiçbir şey ve hiç kimse onu alıkoyamaz- Federal Cumhurbaşkanı’na saldırır ve hakaret eder. Steinmeyer’in inisiyatifiyle gerçekleşen “Özgürlük ve Barış Konseri”nde Polonyalı, Rus ve Ukraynalı bestecilerin eserleri çalındı, orkestra, Berlin Filarmoni, elbette uluslararasıydı, ancak konserde, Melnyk’in büyük harflerle öfkeyle eleştirdiği, “YALNIZCA RUS (!) SOLİSTLER”in  seslendirmesiydi. Bunlar, aynı zamanda İngiliz ve İsrail vatandaşlığına sahip olan ve Rusya’yı çoktan terk etmiş olan Piyanist Yevgeny Kissin ve Bariton Rodion Pogossov’du. Ancak Melnyk merhamet göstermedi ve sanatın ve sanatçıların bir savaş nedeniyle mağdur edilmesini talep etti. Ve bir adım daha ileri giderek cumhurbaşkanını Rusya ile bir “örümcek ağı” şeklinde ilişki sürdürmekle suçladı.

Alman kamuoyunda Melnyk’e eleştiri -Putin’in ülkesine karşı yürüttüğü saldırganlık savaşı nedeniyle- çok hafif kaldı: Açıklamalarının sağlamlığından, açık sözlü tavrından, acımasızlığından söz ediliyor. Ve örneğin FAZ’da “duyguları hakkında konuşabilen” bir diplomat olduğu söyleniyor. Duyguları ayrıca onu bir eleştirmene “pislik” demeye ve eski bir Alman milletvekiline “sol ağzını kapamasını” tavsiye etmeye itebiliyor.

Çoğunluğa göre ülkesinin Rus işgali karşısında “diplomat olmayan diplomat” üslubu nedeniyle eleştirilmemeli; ama er ya da geç Ukraynalı mültecilerin onun kabalığına karşı öfkenin yükünü taşımak zorunda kalacağı da kesin.

Ukrayna’dan gelen mültecilerin nasıl karşılandığı etkileyici. Yıllar öncesinden farklı olarak Suriye, Irak veya Afganistan’dan gelen mülteciler gibi nitelendirilmeyip sürgün olarak, kovulmuş olarak görülüyorlarsa bu ırkçı hümanizmin değil, geçmişin bugüne ne kadar yakın olduğunun bir kanıtı: Ülkemizdeki çok yaşlılar bomba mahzenlerinde geçirdikleri savaş gecelerini, Pomeranya ve Doğu Prusya’dan kaçışlarını hatırlarlar. Ve o zamandan kalma korkuları, torunlarının korkularını etkilemeye devam ediyor.

Bir zamanlar, Suriye ve Irak’tan  mülteciler Macaristan üzerinden Almanya’ya geldiklerinde ve ilk erken sevgiyle karşılama aşaması sona erdiğinde, o zamanki Cumhurbaşkanı Gauck’a kadar birçok kişi “Kimse yapabileceğinden fazlasını yapmaya mecbur tutulamaz” diyordu. Bu doğru, değil mi? Hiç kimse yapabileceğinden fazlasını yapmak zorunda bırakılamaz! Ama bu yapabileceği kadarı küçümsememelisin, daha fazlasını yapmayacağını, yapamayacağını söylemekte çok aceleci olmamalısın. Belki, umarım, bu Ukrayna’nın kötü durumundan öğrenilir. Belki, umarız, şunu da öğretir: İnsanlık sınır tanımaz. Herhalükarda, bu insanlık diplomatik olmayan bir diplomat tarafından rahatsız edilmemelidir.

Andriy Melnyk’in Ukraynalı partizan lider ve Nazi işbirlikçisi Stepan Bandera’ya duyduğu saygı kuşkusuz rahatsız edici. 2015 yılında büyükelçi, Bandera’nın Münih orman mezarlığındaki mezarını ziyaret etti, oraya çiçek bıraktı ve bunu bir tweet’le kamuoyuna duyurdu: Bandera kahramanımızdır.

Bu kişilik kültü endişe verici: Bandera, Polonya İçişleri Bakanı Pieracki’nin 1934’te hüküm giymiş katilidir; 1940’ta Ukrayna Milliyetçileri Örgütü’nün radikal Yahudi karşıtı kanadının lideri oldu; Alman Wehrmacht Lemberg/Lviv’i işgal ettikten sonra, orada polis gücünü ele geçirdi ve Yahudi sivil nüfusa karşı pogromlara ve Sovyet savaş esirlerinin öldürülmesine katıldı.

Bununla birlikte, Banderistalar tarafından ilan edilen bağımsız Ukrayna devleti, Hitler’in aklındaki şey değildi; Bandera bu nedenle Sachsenhausen toplama kampına hapsedildi; daha iyi hapishane koşullarına sahip bir “fahri mahkum” olarak. Milliyetçi teşkilatını sürdürebilmek için orada ziyaretçi kabul edebildi. Doğu Ukrayna’da (ve ayrıca Polonya, Rusya ve İsrail’de) Bandera bir savaş suçlusu olarak kabul edilir, Batı Ukrayna’da ise ulusal bir kahraman olarak kutlanır. Onun onuruna pek çok sokak ve meydan var; 2010 yılında Ukrayna hükümeti tarafından “kahraman” ilan edildi.

Kahraman olarak bir Nazi işbirlikçisi mi? Tarihçi Lutz C. Klevemann, “Lemberg. Avrupa’nın unutulmuş merkezi” (2015’te Aufbau-Verlag) adlı eğitici kitabında, Ukrayna’yı kendi iş birliği tarihini, faşizm ve anti-Semitizm tarihini incelemeye çağırdı. Büyükelçi Melnyk’in Bandera’ya olan bağlılığı buna olan ihtiyacı gösteriyor. Putin için Bandera kültü, Ukrayna siyasetini faşist olarak kınamak için bir neden. Stepan Bandera, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Münih’te yaşadı ve 1959’da KGB ajanı Bogdan Stashinsky tarafından orada öldürüldü.

Bu cinayetle birlikte Ukrayna tarihi de Alman ceza hukuku tarihinin muhteşem bir parçası haline geliyor. “Stashinsky davası” hukuk okuyan herkese tanıdık gelir, bana da öyle.

Okul arkadaşım Josef ile Regensburg Üniversitesi hukuk fakültesinde ceza hukuku/genel bölüm konulu derste oturuyordum Profesör Hans-Joachim Hirsch “ünlü ve kötü şöhretli Staschinsky davası” hakkında ders vermeye başladı. Güldüğümüz anda profesör bize gülecek ne olduğunu sordu - onun “kötü şöhretli” vakalarının bitmediğini açıkladık. “Ama bu dava gerçekten -ünlü ve kötü şöhretli” diye tekrarladı, haklıydı.

Stashinsky, Bandera’yı ve başka bir Ukraynalı sürgün politikacıyı öldürmekten Federal Adalet Mahkemesi tarafından ömür boyu hapis cezasına çarptırılmadı, sadece sekiz yıl hapis cezası aldı; bir katil olarak değil, sadece bir suç ortağı olarak, kendisi  hidrojen siyanür püskürtme tabancası ile vurmuş olmasına rağmen gerçek suçlu KGB’ydi, Staschinsky sadece suç ortağıydı.

Buna hukukta “son derece öznel bir yaklaşım” -veya “animus teorisi” denir: Buna göre fail, kendi iradesiyle hareket eden (animus auctoris) ve edimin kendisine ait olmasını isteyen kişidir. Bu davada ise Staschinkij KGB adına öldürmüştü yani katil değildi.  Ancak daha sonra ilgili paragraf revize edildi ve bu garip görüşün temeli ortadan kaldırıldı. Şimdi; “Suçu kendisi veya başkası vasıtasıyla işleyen, fail olarak cezalandırılır” deniyor. Yani bugün Stashinsky kesinlikle bir katil olarak hüküm giyecekti. Eğer başka bir isimle bir yerlerde yaşıyorsa, 90 yaşında. Hâlâ hayatta olup olmadığı bilinmiyor.

Nazi işbirlikçisi Bandera’nın adı Alman ceza hukukunda adı, karışık, kafa karıştırıcı ve uğursuz bir Ukrayna-Rus-Alman hikayesini temsil ediyor.

(Çeviren: Semra Çelik)

İngiltere’de P&O’dan 800 işçinin atılması ve çıkarılacak dersler

Richard ALLDAY
Chris NINEHALM
Counterfire

Birincisi, yasanın tarafsız olmaması; işçilere yardım etmek için değil, bizi yerimizde tutmak için var o yasalar. P&O CEO’su Peter Hebblethwaite, işten çıkarmaların yasa dışı olduğunu kabul etti. Muhafazakarlar, şirketin eylemlerine ilişkin cezai ve sivil soruşturmalar yürüttüklerini ve P&O CEO’sunun görevden alınması çağrısında bulunduklarını iddia ediyor.

Ancak, herhangi bir kararın verilmesi aylar alacak ve bu süre zarfında P&O, daha düşük ücretle işe aldığı işçilerden kâr elde edecek.

Bu arada işten atılan işçiler de artırılan tazminat teklifini kabul ettiler.

P&O’da olanlar hepimiz için bir uyarıdır; şirketin yanına kâr kalmasına izin verilirse, bir işveren için ne kadar çalışmış olursa olsun, bir işçinin ne güvencesi var ki?

Buraya nasıl geldik? Ne yazık ki, işçiler sendika liderleri tarafından hayal kırıklığına uğradı. İnsanlar genel olarak bu uyuşmazlığın öneminin farkında. Muhafazakarların şirkete karşı harekete geçme tehdidinde bulunması, halkın ruh halinin ne yönde değiştiğinin farkında olduklarını gösteriyor. Kilit sektörlerde çalışan işçilere yönelik halk desteği uzun zamandır yüksek; ayrıca hayat pahalılığının hüküm sürdüğü bir dönemde, ücret ve çalışma koşullarına yönelik saldırılar sadistçe görünüyor.

İşçiler harekete geçmeye hazırdı. Başlangıçta işçiler gemilerini terk etmeyi reddettiler. Liman işçileri, gemilerden en az birini boşaltmayı reddetti. RMT sendikasının ülke çapındaki limanlarda yaptığı gösteri çağrıları, sendikacılar ve diğerleri tarafından iyi destek gördü. Başta Rotterdam olmak üzere bazı limanlardaki işçiler dayanışma göstererek P&O gemilerini kullanmayı reddediyor.

Sorun şu ki, RMT kendi üyelerini harekete geçmeye çağırmadı. Üyeleri arasında oylama yapmadı. Diğer sendika üyelerinden somut dayanışma eylemi talebinde bulunmadı.

Dayanışma gösteren liman işçilerine, römorkörlere ve pilotlara tam not; ancak sendika liderlerinden eylemlerine destek açıklaması beklemeye hakları var. Bu olmadı.

Hareketin bazı bölümlerinde bu yönlü bir ruh hali olmasına rağmen, hiçbir sendika merkezi kazanabilecek bir eylem çağrısında bulunmadı. Sendikalar hızlı ve kararlı hareket etmeli… dayanışma talep etmeliydi…

Bu saldırıyı geri püskürtmek ve P&O’yu sert bir şekilde vurmak için herhangi bir makul strateji, dayanışma eylemleri içermelidir. Sendika liderleri bunun yasaları çiğneyecek olmasından korkuyor.

UNITE sendikasının son tüzük konferansında, delegeler ezici bir çoğunlukla, sendikanın yasalara uygun hareket etmesini gerektiren kuralı kaldırmak için oy kullanmıştı…

P&O’da işten çıkarma olayında işverenler yasayı çiğnediler; başbakan öyle söyledi; ulaştırma bakanı öyle söyledi. (Ana muhalefet İşçi Partisi lideri) Keir Starmer neredeyse öyle söyledi. Eğer işveren fiilen hiçbir sonuçla karşılaşmadan yasayı çiğneyebiliyorsa, sendikacılar neden buna saygı göstersinler?

Dayanışma eylemleri ve yasalar meselesiyle doğrudan yüzleşmenin zamanı geldi. Dayanışma, sendikacılığın temel bir ilkesidir, duygusal nedenlerle değil, birlikten güç doğduğu için. Kanunlar bir sebep için yapılır ve Thatcher döneminde getirilen mevcut sendikal yasaların amacı bizi iktidarsız kılmaktı.

Daha fazla saldırı geleceği kesin… Ortak, militan eyleme geçmeye ve bunu yaymaya hazır olmalıyız.

Evrensel / 10.02.22