Avrupa'nın Gündemi | Biontech kurucusu en zenginler arasında, çalışanların TİS hakkı bile yok

Bionetch'in kurucusu Uğur Şahin en zenginler arasına girdi. Şahin'in çalışanlarının ise TİS hakkına bile yok. Ukrayna savaşı Britanya'da kovid vakalarını gizliyor. Fransa ise seçimlere hazırlanıyor.

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 03 Nisan 2022
  • 08:51

Almanya’da enflasyon oranı resmi rakamlara göre yüzde 7’nin üzerinde. Yoksullar yiyecek içecek kadar kalorifer ve elektrik giderlerini de nasıl karşılayacak bilemiyorlar. Hükümet onlar için sadaka denecek bir paket hazırladı. Ülkede zenginlerin gelirleri ise artmaya devam ediyor. Örneğin Biontech Sahibi Uğur Şahin, Almanya’nın ilk 10 zengini arasına girecek şekilde kârını artırdı. Şahin  ve hissedarları zenginleşirken çalışanlarının TİS hakkı bile yok.

Ukrayna savaşının medyanın tümünde haberlere hakimiyeti, pandeminin sona erdiği yalanını dayatan Britanya hükümeti için iyi zamanlanmış bir paravan oldu. Kovid-19 salgınının başlamasında bu yana en yüksek enfeksiyon oranlarının görüldüğü -fakat sözünün bile edilmediği- Britanya’da hastaneye yatanların.

Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu 10 Nisan’da yapılacak. Anketler, ırkçı Zemmour’u geride bırakmayı başaran bir başka ırkçı Marine Le Pen tarafından temsil edilen aşırı sağda güçlü bir ilerleme olduğunu gösteriyor. Marine Le Pen, sıkıcı ama etkili bir kampanyanın seyrini sürdürdü ve her zamankinden daha tehlikeli görünüyor.

Hissedarlar aşılandı

Sebastian EDINGER
Junge Welt

Korona pandemisi sayesinde, Biontech’in Kurucusu Uğur Şahin şu anda 13.6 milyar ABD doları özel varlığa sahip en zengin on Almandan biri. Çarşamba günü sunulan ticari rakamlar, yazar kasanın daha hızlı ve daha yüksek sesle çalışmaya devam ettiğini gösteriyor. Mainz merkezli firma, 2021 için 19 milyar satışla 10.3 milyar avro net kâr bildirmeyi başardı. 2020’de, yani korona aşısının piyasaya sürülmesinden önceki mali yılda, kâr çift haneli düşük milyon aralığındaydı.

Şahin’e göre 2021, “Biontech’in mRNA teknolojisine dayalı ilk onaylı aşıyla halk sağlığı ve küresel ekonomi üzerinde önemli bir etki yaptığı olağanüstü bir yıldı”. Biontech “sektördeki öncü rolünü sürdürmek” için “2021’in başarısını ilerletmek” istiyor. Gelecek Biontech yönetimi ve ilaç şirketinin hissedarları için pembe görünüyor: 2021’deki büyük kâr, toplam 2.6 milyar doz korona aşısının satışından elde edildi. Çarşamba günü yaptığı açıklamada Şahin, 2022 için şimdiden 2.4 milyar kutu için imzalanmış siparişler olduğunu söyledi.

Orada da kalmayacak, çünkü Almanya’da yapılan aşı pandemiyi durduramamış olsa bile, siyasi desteği sabit: Sağlık Bakanı Karl Lauterbach (SPD) şimdiden dördüncü aşıyı destekliyor ve genel aşı zorunluluğu Biontech’in sipariş defterlerini daha fazla dolduracak. Şirket ayrıca şu anda, omikron varyantına uyarlanmış bir aşı versiyonunun özellikle etkili ve satın almaya değer olduğunu nisan ayında halka kanıtlayacak bir kurum içi çalışma üzerinde çalışıyor. Söz konusu olan önceki kovid-19 aşısı ile birleştirilecek olan yeni bir omikron bazlı aşı. Firma “olası onay başvuruları”nın desteklenmesini istiyor.

Aynı zamanda, federal hükümet, aşı patentlerinin serbest bırakılmasına karşı uluslararası sahnede tutkulu ve başarılı bir şekilde çalışıyor. Birçok yerde aşılama oranının hâlâ yüzde 10’un çok altında olduğu ve bu nedenle ele geçirilecek devasa bir pazarın bulunduğu Afrika’da, insanlar Biontech’in kendi inşa ettiği yeni konteyner fabrikasında aşıları 2023’te kendileri üretmeye başlayana sabırlı olması gerekecek.

30 Mart çarşamba günü ilaç şirketinin hissedarları için bir iyi haber daha vardı: Yıllık genel kurul toplantısında, şirket yönetimi önümüzdeki iki yıl için 1.5 milyar ABD dolarına kadar hisse geri alım programını onaylatacak. Bu, hisse senedi fiyatını daha da yükseltecek. Aynı zamanda, hissedarlara, fantastik ticari rakamlar göz önüne alındığında, hisse başına iki avroluk özel bir temettü sözü verildi. Araştırma ve geliştirme harcamaları da bu yıl içinde yüzde 50 artırılarak yaklaşık 1.5 milyar avroya yükseltilecek.

Biontech çalışanları ise avuçlarını yalıyor. Madencilik, kimya ve enerji endüstrisi sendikasına (IG BCE) göre şeffaf olmayan ücretlendirme yapılarından ve aşırı iş yüklerinden şikayet ediyorlar. Mainz merkezli firmada toplu iş sözleşmesi yok ve sendikanın görüşme teklifleri de yıllardır geri çevriliyor.

(Çeviren: Semra Çelik)

Kovidle yaşamak?

Terina HINE
Counterfire

Başka bir kovid dalgası mı yaşıyoruz? Beşinci? Medya ve politikacılar Ukrayna’ya odaklanırken ve savaş halkın zihninde kovid dehşetinin yerini alırken, virüs radara yakalanmadan geri dönmüş gibi görünüyor.

Kovid hiç bu kadar yaygın veya yakalanması kolay olmamıştı. Britanya’da günlük 350 binden fazla yeni vaka var; okulları, ofisleri ve üretkenliği etkiliyor. 19 Mart’a kadar geçen yedi gün içinde kovid enfeksiyonları 4.2 milyona yükseldi, bir önceki haftaya göre neredeyse yüzde 30 arttı. Bu, salgında şimdiye kadar kaydedilen en yüksek vaka sayısının hemen altında. Ve daha da yükselecek.

Bunlar sadece yayımlanan rakamlar, gerçek sayı çok daha yüksek, muhtemelen 3-5 kat daha yüksek, çünkü elbette daha az insan test yapıyor ve daha az kişi sonuçlarını bildiriyor ve 1 Nisan itibarıyla bu eşitsizlik daha da artacak, çünkü insanlar testler için 3 ila 5 sterlin arasında ödeme yapmak zorunda kalacak.

Ve yükselen sadece vaka sayıları değil, hem ölümler hem de hastaneye yatışlar arttı. Şimdiye kadar hepimiz farklı veri kümeleri arasındaki gecikmeye aşinayız, bu yüzden bu rakamlar yine hafife alınacak, ancak son bir haftada kovid ölümleri yüzde 21 arttı (998) ve hastanelere yatan yeni hasta sayısı 14 bin 600’ü aştı.

Şüpheniz olmasın, bu kuşatılmış Ulusal Sağlık Sistemi (NHS) için başka bir büyük meydan okumayı temsil ediyor. Zaten NHS tedavisi için bekleyen altı milyon insan var. Kovid enfeksiyonlarının rekor seviyelere ulaşmasıyla bu daha da kötüleşecektir. Sizi öldüren kovid değil, tedavi edilmeyen kanser veya kalp krizi olabilir. Personel hastalandığında, ameliyat iptal edildiğinde, tarama ertelendiğinde tüm sağlık hizmetleri tehlikeye girer. Bunu tekrar tekrar yaşıyoruz.

Eğitim de tehlikeye atılıyor. Eğitim departmanına göre, şu anda yaklaşık 200 bin çocuk kovid nedeniyle okul dışında. Ebeveynlere, hastalığın daha fazla yayılmasını önlemek için pozitif test ettiklerinde çocuklarını evde tutmaları hatırlatılıyor, ancak elbette çocuklarına bakmak için hasta maaşı talep edemiyorlar ve izole etmek için tüm yasal gereklilikler gitti. Hükümetin kesintiye uğrayan eğitime yanıtı, çocukların daha uzun bir okul haftası ve daha yüksek hedeflere yetişmeleridir, ancak daha basit bir çözüm kesinlikle toplum iletimini kontrol etmek ve ücretsiz testlere devam etmek olacaktır. Sadece birkaç gün içinde okullar artık ücretsiz testlere erişemeyecekler.

Hükümetten gelen bir bilgi boşluğu var, özellikle mevcut test eksikliği göz önüne alındığında ne zaman izole edilmeli. İnsanların kovid veya soğuk algınlığı olup olmadığından emin olmadıkları için devamsızlıkların artmasıyla ilgili endişeler dile getirildi. Muhafazakarlar kendi propagandalarını yutmuş gibi görünüyorlar ve pandeminin bittiğine inanıyorlar.

Ve bir kez daha sürü bağışıklığından bahsediyorlar. Görünüşe göre, o gemi hâlâ rıhtımda tüm kanıtlara bakılmaksızın listelenmiş. Ama kanmayın, sürü bağışıklığı argümanları, hastalık yokmuş veya tehlikeli değilmiş gibi davranmanın başka bir yoludur. Bunu şimdiye kadar hayatını kaybeden 160 bin kişinin ailelerine ve arkadaşlarına ve uzun kovidin zayıflatıcı etkilerinden muzdarip binlerce kişiye anlatmaya çalışın.

Bu, bu hastalığa karşı büyük adımlar attığımızı inkar etmek değildir ve aşılar kelimenin tam anlamıyla çoğu için bir hayat kurtarıcıdır, ancak aşıların tek başına her derde deva olmadığının kabul edilmesi gerekir.

Evet, aşılar hızla yüksek koruma seviyelerine neden olur, ancak koruma sadece birkaç ay içinde ve sonraki her güçlendiriciden birkaç ay içinde azalır. Ayrıca, İngiltere’deki bağışıklık sistemi baskılanmış nüfusun yarısından azı bir güçlendirici aldı ve 75 yaşın üzerindekilerin üçte biri beş ay önce yapmıştı. Ve şimdi antikor tedavilerinden birinin İngiltere’deki baskın varyant omikron BA.2 karşısında etkisiz olduğunu duyuyoruz.

Hükümet resmi olarak tüm pandemi azaltıcı yöntemlere son verdiğinden, Google mobilite verileri, etkinlik seviyelerinin neredeyse pandemi öncesi seviyelere geri döndüğünü, en savunmasız olanın bile gardını düşürmeye başladığını gösteriyor. Daha fazla karışım ve daha az maske ortamında, gönüllü karantina ve ücretsiz test de yakında olmayacak. Vakalarda bir artış görmemiz gerçekten şaşırtıcı mı?

Hükümet, kendilerini ve diğerlerini güvende tutmanın bireylerin sorumluluğunda olduğuna inanıyor, ancak ücretsiz testleri kaldırarak bunu yapmalarını önlüyor. Bulaşıcı hastalık yönetimi bireylerin sorumluluğunda olmamalıdır ve olamaz. Bulaşıcı hastalıklar bir toplum tepkisi gerektirir ve kovid durumunda bu, yatırım ve altyapımızda değişiklikler anlamına gelir, bireylerin yapamayacağı değişiklikler.

Birçok halk sağlığı uzmanının pandemi sürecinde söylediği gibi Viktorya döneminin kolera için kullandığı gibi bir halk sağlığı stratejisine ihtiyacımız var. Kovid ile yaşamak için temiz, filtrelenmiş hava, iyileştirilmiş hasta maaşı, sıkışık ve aşırı kalabalık konutlara son verme ve virüsün yüksek yaygınlığı ve minimum havalandırmanın olduğu maske takma ile ilgili düzenlemelere ihtiyacımız var.

Tüm bunları söylemek kovid ile yaşayamayacağımız anlamına gelmez, aksine nasıl yaşayabileceğimizi düşündürür.

(Çeviren: Haldun Sonkaynar)

Marıne Le Pen, sessiz adımlarla ilerleyen tehdit

Alexandra SCHWARTZBROD
Liberation

Ocak ayında gazetemizin ön sayfasını Marine Le Pen’in kampanyasına ayırdık ve temsil edebileceği tehlikeye karşı uyardık. Seçimlerin ilk turuna on gün kalan bir süreçte, bu tehlike her zamankinden daha gerçek görünüyor. Birçoğunun biraz çabuk gömdüğü RN adayı (Marine Le Pen’in aşırı sağ partisi “Rassemblement National”, (Ulusal Buluşma) partisi, doğru kampanya temasını, yani satın alma gücü temasını seçerek rakibi Eric Zemmour’u geride bırakmayı başardı.

Eski polemikçi ve aday Zemmour, “beyaz, Avrupalı ve Hristiyan” nüfusun (göç nedeniyle) “Yok olma tehdidi altında kaldığı” teorisini sürekli dile getirirken ve göçmenlik ve kimlik meselelerinde kafayı sıyırırken Marine Le Pen, Ukrayna’daki savaş nedeniyle yaşam pahalılığı, endişelerin doğrulanması ve hatta artması konusundaki endişesini gözler önüne seriyor. En ufak bir risk almaktan kaçınma kaygısıyla, kendisine fayda sağlayan düşük sesli, düz ve neredeyse sıkıcı bir kampanya yürüttü. Histerik Eric Zemmour’un kaygı uyandıran dünyasında, kendisi siyasi tartışmaları sakinleştirdi.

Sonunda, yeğeni Marion Maréchal de dahil olmak üzere bazı yakınları onu Zemmour kampına katılmak için terk ettiğinde sakin kalmayı başardı. Bu süreçte kendini kontrol etme kabiliyeti kuşkusuz onun anketlerdeki yükselişine katkıda bulundu.

Ancak tüm bunların sadece bir cephe değişikliği olduğunu görmek için biraz kazımak yeterli: Temelde Marine Le Pen aynı, sadece son başarısızlıklarından yeni dersler aldı. “Ulusal tercih”, programının merkezinde yer almaktadır ve öne sürdüğü sosyal talepler, her şeyden önce, göçmenleri “iyi” Fransız halkını tercih ederek azami yardımlardan mahrum etmeyi amaçlıyor. Göçmenlerin ve Müslümanların reddi, partisinin DNA’sında açıkça yazılıdır ve FN’nin (eski RN) orijinal antisemitizminin yerini aldı.

Ve Marine Le Pen’in partisi, son yıllarda Rusya’da Vladimir Putin’inki veya daha yakın zamanda Macaristan’da Viktor Orbán’ınki gibi otoriter rejimlere yakınlığını gizlemiyor. Şüphesiz ki aşırı sağın lideri Le Pen, ikinci turda Emmanuel Macron ile olası bir yüz yüze karşılaşma üzerine her şeye bahse girecek. Eric Zemmour’un seçmenlerinin bir kısmından, temelde kendisi için yararlı olan bir oy aktarımından yararlanabilecekken, “Cumhuriyetçi cephenin” (“Cumhuriyet cephesi” terimi, seçimler sırasında sağ ve sol siyasi partilerin aşırı sağ partinin geçmemesi için karşı birleşmesi anlamına geliyor) zayıflamasına güvenecek.

(Çeviren: Diyar Çomak)

Evrensel / 03.04.22