Dünya ölçeğinde zenginlere para-servet transferi karşılığında farklı ülkelerde vatandaşlık satışına aracılık eden, kısacası “vatandaşlık emlakçılığı” yapan Henley&Partners'in “Küresel Vatandaşlık Raporu” yayınlandı. Bu rapora göre 1 milyon doların üzerinde serveti olan zenginler, Ukrayna krizinin ardından ülkelerinden göç etmeye başladı. Raporda; hangi ülkelerden sermaye kaçışının başladığı ve hangi ülkelerin kapitalistler için daha cazip hale geldiği ifade edilirken, gelecekte “mal canın yongasıdır” düsturuyla zenginlerin hangi ülkeleri tercih edeceğine dair öngörülerde bulunuluyor. Burada raporun ayrıntıları ya da verdiği istatistiki bilgilerin açığa çıkarttığı çok yönlü sonuçlar üzerinde durmayacağız. Ancak kendini “danışmanlık” şirketi olarak tanımlayan, dünya genelinde 35 farklı ülkede ofisleriyle, sermayeye güvenli ve rahat limanlar bulmak için vatandaşlık pazarlayan bir şirketin ortaya koyduğu veriler ışında birkaç noktanın altını çizmekte fayda var.
Öncelikle “emlakçılık” tanımlaması kimlerine abartı gelebilir. Henley&Partners'in internet sitesine baktığınızda karşılaştığınız gerçek tam olarak budur. Emlakçılar nasıl ki sattıkları ya da kiraladıkları gayrimenkulün fiyatını, özelliklerini camlarına asıyorlar ve gerçekleştirdikleri aracılık üzerinden komisyon alıyorlarsa, bu şirket de aynı şeyi listeye çıkarttığı ülke vatandaşlıkları üzerinden fiyatı, vergi teşvikleri, pasaport-vize avantajları gibi ayrıntılı bilgiler eşliğinde pazarlıyor. Kapitalizmde her şey piyasa koşullarına endekslenmiştir. Burjuva dünyasının bizlere -Türkiye'de de sıklıkla başvurulan bir argüman olarak- “ulus”, “devlet”, “vatandaşlık” vb. kavramların ancak işçi sınıfı ve emekçi kitleleri manipüle edebildiği oranda ya da sadece bunun için var olduğu gerçeğini gösteriyor. Sermaye düzeninde her şey alınıp satılabilir. Bunun için gelişmiş batı ülkesi olmak ya da batının egemenliği altında herhangi bir üçüncü dünya ülkesi olmak fark etmez.
Diğer belirtmek istediğimiz önemli bir nokta ise şu; kızışan emperyalist hegemonya mücadelesinin, son yaşanan gelişmeler ışında artık geri dönülemez bir noktaya geldiği tescillenmiş bulunuyor. Bu çatışma ortamının yarattığı tablo dünyanın birçok noktasında işçi sınıfı ve emekçiler için, ezilen halklar için çok yönlü bir yıkım, ekonomik, sosyal, siyasal ve insani kriz anlamına gelirken, sermayedarlar asalak bir düzenin temsilcileri olmalarının verdiği avantajla, bavullarına doldurup paralarını ülke ülke dolaşabiliyorlar. Parçası oldukları sömürü dünyasında yarattıkları yıkımın karşısında, kendi düzenlerine güvenmeyerek “göç yolları”na düşüyorlar. Tek farkla, emperyalist savaş ve bölgesel çatışmaların milyonlarca insanı yerinden yurdundan ederek tam bir kırıma uğrattığı böyle bir dönemde, sermayenin göçü gittiği ülkede bir düşmanlıkla değil, saygıyla, “değerli yatırımcı” olarak karşılanıyor. Kapitalist dünyanın insani değer ölçütü, banka hesabındaki sıfırlar kadar olabiliyor.
Gelelim bu konuda belirtmek istediğimiz son noktaya. Yine hegemonya krizinin tetiklediği çatışmalar, ticaret savaşları, ekonomik ambargolar vb. emperyalist gerilimlerden hareketle artacağı öngörülen para transferleri, sermaye için güvenli liman bulma telaşı kapitalistler için çözüm olur mu, bilemeyiz. Ancak bildiğimiz şey, kapitalist dünyanın kendini pazarlamak için öne sürdüğü ideolojik dayanaklarının, bizzat kendi iç çelişkileri üzerinden çöktüğüdür. Sovyetler’in yıkılmasının ardından burjuva ideologlarının ortalığa saçılan tüm temel argümanları çok geçmeden buhar olmuştu. Bugün yaşananlar ise bunun pratik yaşamda teyit edilmesinin sadece bir yeni halkasıdır. Dün bizlere kapitalizmin mutlaklığını, sınırların kalktığı, global dünyada sermaye dolaşımın önünde hiçbir engel kalmadığı vb. üzerine bir dünya propagandası yapanların temel söylemleri, yani ideolojik ve manevi dayanakları yıkılmıştır. İçinden geçtiğimiz sürecin dünyasını, emperyalist rekabetin belirlediği bir içerikte yükselen gümrük duvarları, ticaret savaşları, ekonomik ambargolar, sermaye kısıtlamaları ve daha da ötesi sermayeye el koyma vb. çatışma alanları belirliyor. Gerilimi burnunun dibinde hisseden milyonerler kaçacak yer arıyorlar. Kuşkusuz arkalarında işçi ve emekçiler için yıkım bırakarak...
Yoksulluğun ve sefaletin arttığı, devasa boyutlarda yaşanan servet-sefalet kutuplaşmasının geldiği boyut insanlığın kaldırabileceğinin çok ötesine geçmiş bulunuyor. Yaratılan tüm zenginliklere el koyan bir avuç asalağın düzeni olarak kapitalizmin insanlığa hiçbir şey veremeyecek olduğu gerçeği ve çelişkisi artık çözümünü yakıcı bir biçimde dayatıyor. Bu düzenin efendileri, günü kurtarmak için, servetini güvenceye almak için çırpına dursun, ülke ülke dolaşarak “paranın sıcaklığı”nı muhafazaya gayret göstersin, çelişki eninde sonunda, işçi sınıfı ve ezilen halkların tarihsel adımıyla çözülmek zorundadır, çözülecektir. Zenginler ve paraları için güvenli liman şu ya da bu ülkenin kasası olabilir. İşçi ve emekçilerin güvenli limanı ise yarının eşit, özgür sosyalist dünyasıdır.