Rahat nefes alınabilen bir ülkede yaşamıyoruz. Toplumsal sorumlulukların odağında gazetecilik; uçuk-kaçık, vurdumduymaz, olup bitenlere duyarsız bir kişiliğe bürünemiyorsanız; yüreğiniz ağzınızda bir yaşama mahkûm, aynı zamanda aşılısınız demektir. Aşılı olmanın yetmediği dönemler, anlar cabası. İktidarlarının, Ortadoğu’nun yeniden düzenlenmesinde rol üstlenmesi, İslam dünyasında rol modeli olmaya, liderliğe heveslenmelerinden bu yana, zaman zaman artan, panik atağa dönüşen bir kaygıyla yüreğimiz ağzımızda gelişmeleri izliyoruz. Obama’nın söylemi ile “küresel konularda harika bir partner” sıfatını hak etmenin karşılığının, her zaman bu bölgedeki iç savaşlara, bataklığa çekilebilme anlamında riskleri olduğunu görmemezlikten gelme lüksümüz yok.
İşte gazeteciliğin sıcak gündemleri adına yapılmış tüm habercilik çalışmalarını, hazırlanmış programları “bayat” yapan bir son dakika gelişmesi... Teknik zorunluluklar nedeniyle sizin bu yazıyı okuyacağınız saatlere kadar gelecek sayısız ayrıntılı bilgiyi sizlerle paylaşma şansım olmadan, ilk haberlerin verilişinde kullanılan “Vahim olay, Suriye sınır kapısındaki patlama” olayı ile, Ortadoğu bataklığına doğru yeni bir dönemeç noktasına çekilmek istendiğimizin altını çizmek zorundayız. Sınır noktasındaki Suriye plakalı arabanın patlatılması sonucunda toplam kaç ölü, yaralının çıkacağı dramı bile ayrıntı kalacak. Sayısız deneyimle sabit çok yönlü ayrıntılı teknik bilgilerden, soruşturmalardan sonra bile, hangi el ya da ellerin bu terör eyleminin asıl sorumluları olduklarının ortaya çıkarılmasına yetmeyecek. Dünya, ülkeler, ülkemiz içinde cepheleşmelere bağlı farklı senaryolara inanmak daha kolay olacak. Sonuçta hepsi bana göre ayrıntı, Ortadoğu, İslam dünyası iç savaşları, ırklar-mezhepler çatışmalarına, bataklığına ne kadar daha çok çekilmiş olduğumuz gerçeği asıl önemli yanıt aranacak soru, sorun olarak karşımıza çıkacak...
***
Olay Bakanlar Kurulu toplantıda iken duyuldu. Bildiğimiz kadarı ile Bakanlar Kurulu’nun gündemindeki birbirinden önemli ülkemiz ağırlıklı gündem ve sorunlar kaçınılmaz gündem dışına aktı. Kendi adıma bugün sizinle PKK terör sorununu çözmek üzerinden İktidarlarının yürümeye çalıştıkları yeni yolun stratejik tuzaklarını tartışmak istiyordum. Dünyada bir örneği olmayan, örnek alındığı öne sürülen ABD modeli başta Başkanlık sistemleriyle bir benzerliği söz konusu edilemeyecek, diktatoryal yetkilerin verildiği bir başkanlık sistemini koparabilmek uğruna, Başbakan Erdoğan’ın “BDP ile uzlaşabiliriz” söyleminin anlamı üzerinde durmak istemiştim. Başkanlık sistemlerinin Türkiye’nin yerleşik düzeni, toplumsal yapılanmasına demokrasi kriterleri korunarak uyarlanmasının olanaksızlığı bir yana.. demokrasinin var olabileceği bir başkanlık sisteminde olmazsa olmazlar çok güçlü bağımsız yargı, parlamenter, demokratik toplumsal denetim güçlerinin işlerliği asıl sorun. İktidarlarının gerek anayasa gerekse yargı sistemi taslaklarının; insan hakları, demokratik düzenin tam karşısında diktatoryal bir güç oluşturma, antidemokratik, anayasal düzenle çatışan hukuksuzluklar yumağı, içeriği asıl yara...
Başbakan Erdoğan, çok yakın günlerde bile “görüşülemez, güvenilemez” ilan ettiği, sonuna kadar savaşım vermeye kararlı olduklarını söylediği PKK terör örgütü ile iç içe olmakla suçladığı, BDP ile istedikleri başkanlık sistemi, mutlak bağımlı yargı sistemi karşılığında, referanduma gidilecek bir anayasal değişiklikte uzlaşabileceklerini bugünler için geçerli olmak üzere ilan etmekte bir sakınca görmüyor... “Nasıl bir pazarlık, neyin karşılığı bir uzlaşma?” sorgulamasının bir anlamı var mı? BDP kimi istemlerini kabul ettirme uğruna, böylesi bir “evrensel insan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasi karşıtı anayasal metin değişikliğinde pazarlığa yanaşır mı” sorularına yanıt aranması gerekirken...
Belki daha bir güncel, vitrinde gelişmeler, ama anlamlı olarak “İmralı’ya gidecek heyet”, “APO’nun getirilişinin yıldönümü etkinliklerinde çizilecek çizgiler..”, “KCK - Silivri ikiliminde hukuk devleti düzeni, yargılaması, insan hakları ihlallerinde, ortak kriterler, hukuksuz, insan hakları ihlalerindeki olumsuz tabloyu asgariye indirebilecek, özel yargılamanın yerine, daha bir insancıl, bağımsız yargılama kriterlerinin taşınması.. arayışları” çok ciddi tartışmamız gereken iç sorunlarımızın ana gündemlerini oluştururlarken... Gündem yaşamsal bir dış sorunla, daha doğrusu İktidarlarının sınır tanımaz bölgede söz sahibi olma tutkularının kaçınılmaz sonucu olarak bulaştığımız tabloda, bambaşka bir dönemeç noktasına sürükleniverdik. Sınır noktasında, bizden gönderilecek insani yardım konvoylarına izin verilmediğinden, park halindeki bir Suriye plakalı bomba yüklü aracın patlaması ile...
Cumhuriyet / 12.02.13