Karayollarında özelleştirme saldırısı ve gerçekler! / KB

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • Sınıf Hareketi
  • |
  • 12 Şubat 2013
  • 12:08

Karayollarının özelleştirilmesine yönelik tartışmalar sürüyor. Recep Tayyip Erdoğan da son yaptığı açıklamalarla tartışmaya katıldı. AKP şefi, karayollarına ilişkin olarak yapılan özelleştirme ihalelerinin iptal edileceğine dair açıklamalarda bulundu. Haber Türk’te yayınlanan “Teke Tek” programında “Biz belki bazı özelleştirmeleri iptal edeceğiz. Örneğin otoyol meselesi, köprüler meselesini tekrar masaya yatıracağız. Daha yüksek beklentilerimiz var” diyen Erdoğan, Karayolları Genel Müdürlüğü’nün otoyollar ve köprülerin en az 20 milyar edeceği tespitini hatırlatarak söylemine sahicilik katmaya çalıştı.

Otoyol ve köprülerin özelleştirme sürecinde yaşananlar ise Tayyip Erdoğan’ın özelleştirmelerin iptaline ilişkin açıklamalarının samimiyetsizliğini kanıtı olarak kayıtlara geçti. Zira “Özelleştirme Yüksek Kurulu” içinde yer alan bakanların tümü 20 milyar rakamının gerçekçi olmadığını dile getirdiler. Üstelik Tayyip Erdoğan’ın 13 milyar dolarlık ihaleye bakanlarıyla birlikte onay verdiği de biliniyor. Tüm bu açıklamalar yapılan özelleştirmeleri işçi ve emekçilere şirin gösterme ve muhtemel gelişecek tepkileri yumuşatmaya yöneliktir.

Otoyollar ve köprüler sermayeye peşkeş çekiliyor, karayolu işçilerini işsizlik bekliyor!

Türk devleti kuruluşundan bu yana ulaşım yatırımlarını kapitalizmin ihtiyaçlarını esas alarak oluşturmuştur. Hava ve deniz ulaşımına önem vermeyen devlet, karayolları yapımını ulaşım politikasının merkezine koymuştur. Son yıllarda görülen “hızlı tren” yatırımları, duble yollar ve otobanların yapımına hız verilmesi, hava ulaşımında özel şirketlerin devreye alınması, THY’nin özelleştirilmesi vb. girişimleri sermayenin ihtiyaçlarıyla doğrudan bağlantılıdır.

Otoyol ve köprülerin özelleştirilmesini zorlaştıran tüm yasal engeller 25 Mayıs 2010 tarihinde yayımlanan “6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü’nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” ile birlikte ortadan kaldırılmıştır. Yasanın çıkışıyla birlikte köprü ve otoyolların özelleştirilmesi süreci hızlanmıştır.

Türkiye karayolu ulaşımı ağırlıklı bir ülkedir. Türkiye’de yük taşımacılığının yüzde 90’ı ve yolcu taşımacılığının yüzde 95’i karayolu üzerinden yapılmaktadır. Karayollarının ağırlıklı olduğu Türkiye tablosu, sermaye için yeni bir rant kapısı elde etme olanağı sağlıyor. AKP iktidarı otoyollardan elde edilen devasa kaynağı kapitalistlerin kasalarına akıtmak istiyor.

Bu kaynağın ne denli büyük olduğunu rakamlar açıkça gösteriyor. Karayolları Genel Müdürlüğü‘nün yatırım kalemleri incelendiğinde 2009 yılında 2 milyar 457 milyon 115 lira, 2010 yılında ise 3 milyar 73 milyon lira harcama yapıldığı görülecektir. 2012 yılında ise 3 milyar 631 milyon 499 lira yatırım yapılmıştır.

2009 ve 2010 yıllarında gerçekleştirilen yatırım harcamalarının toplamı yaklaşık 5,5 milyar liradır. Bu rakamlar iptali tartışılan köprü ve otoyolların özelleştirilme bedeline neredeyse eştir; köprü ve otoyollar, Karayolları Genel Müdürlüğü’nün iki yıllık yatırım harcamaları kadar bir bedelle elden çıkartılmak istenmiştir. AKP iktidarının yaklaşık 7-7,5 yılda kendini amorti edecek ve ondan sonraki 14-15 sene ise sermayenin kar hanesine yazılacak özelleştirme politikasında ısrar edeceği aşikardır.

Karayollarının peşkeş programının tüm yükü ise işçi ve emekçilerin sırtına binecektir. Özelleştirme bilançosu, özelleştirme nedeniyle ortaya çıkan zararın boyutlarını tüm açıklığı ile ortaya koymaktadır. Köprü ve otoyolların özelleştirilmesi sadece bugünü değil, önümüzdeki 25 senenin ipotek altına alınmasını kapsayan bir anlayışı içermektedir.

Hemen bütün özelleştirmelerin zararının faturası işçi ve emekçilere yüklenmekte, sermaye gruplarının payına ise yüksek karlar düşmektedir. AKP iktidarı da bu tutuma harfiyen uymaktadır. Zaten tekeller de yüksek kar beklentilerine yanıt vermeyen özelleştirmelere ilgi göstermemekte, ancak yüksek kar beklentilerinin karşılandığı koşullarda özelleştirmelere katılmaktadırlar.

Özelleştirme sonrası işçilerin tüm çalışma koşulları sermaye tarafından belirlenmektedir. Bu ne demektir? Bu yaklaşık dokuz bin taşeron, altı bini memur ve kalanı kamu işçisi olan toplam 16 binden fazla çalışanın ya sefalet ücretlerini kabul ederek güvencesiz çalışması ya da işsizliğin kör kuyusuna mahkum edilmesidir. Bu yaklaşımın öncü göstergeleri ortaya çıkmaya başlamıştır. AKP iktidarı Yol-İş Sendikası’na üye olan 9 bin taşeron işçisinin sürecini baltalamak için anahtar teslimi şubeleri satmaya başlamıştır. Örneğin Karayolları Genel Müdürlüğü 2013 yılında yaptığı tüm ihalelerde yüklenici firmaları teşvik etmeye özen göstermiştir. Karayolları Genel Müdürlüğü, sahip olduğu 11 bin 555 adet iş makinesinin de atıl hale gelmesi gerekçesini öne çıkararak taşeronlara peşkeş çekmeye çalışmaktadır.

Güvenceli çalışmak ve özelleştirmeyi durdurmak için mücadeleye!

Karayolu işçilerinin öncü rolü oynayacak dinamikleri kendi etrafında toplayacak ve daha geniş ölçekte harekete geçirecek bir birlik ve örgütlülüğü zorlamaları, özelde dinci-gerici Tayyip Erdoğan’a ve genelde özelleştirme yandaşı sermaye cephesine verilecek en önemli ve etkili yanıttır. Karayolu işçileri sendika ağalarının etkinliğini kıracak mekanizmaları bir an önce harekete geçirmelidirler. Zira her yere yayılan bir genel direniş için gerekli olan topyekûn mücadele ateşini tabana yaymaktır.

Karayolu işçilerinin özelleştirme karşıtı mücadelede gösterecekleri fedakarlık ve kararlık özelleştirme hesabı yapan sermaye cephesinin korkulu rüyasıdır. Karayolu işçilerinin özelleştirme karşıtı mücadelede ortaya koyacağı militan ve kitlesel duruş sendika ağalarını mücadeleye zorlayacak tek güçtür. Karayolu işçileri mücadeleyi daha da büyütmek için sendika ağaları üzerindeki baskılarını artırmalıdır. Özelleştirme saldırısının panzehiri olan taban örgütlerini ülke sathına yaymalıdır.

Son 28 Ocak eyleminde de görüldüğü gibi karayolu işçileri mücadele isteklerini ortaya koymuşlardır. Bu eylem karayolu işçilerinin özelleştirme saldırısına karşı olduğunu gösteriyor ve mücadeleyi büyütmekten kaçan sendika bürokratlarına yönelik tepkisini ortaya koyuyor. Eksik olan karayolu işçilerinin mücadele isteği değil, yeterli bilinç ve örgütlülükten yoksun olmalarıdır.

Karayolu işçilerinin şube şefliklerinden başlayarak, ülkenin dört bir yanında bulunan karayolları bölge müdürlüklerinde örgütlenmeye hız vermesi gerekiyor. Yakalanan olanakları en iyi şekilde değerlendirmek, karayolu işçileri arasında özelleştirme karşıtı tam bir bilinç ve örgütlenme seferberliği başlatmak gerekiyor. Yol-İş ağalarının özelleştirme karşıtı işçi mücadelesini zayıflatmak için işbirlikçi bir tutum içinde olacakları aşikardır. Zira özelleştirme karşıtı mücadeleyi her gün AKP’nin kapısı önünde bekleyen ve taşeron işçilerinin sorunlarının çözümünü mahkeme kararlarında arayan sendika ağaları öremezler.

(Kızıl Bayrak, 8 Şubat 2013, Sayı 06)