Karayılan: Bizimle görüşmelerine gerek yok

  • Arşiv
  • |
  • Ortadoğu
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • ABD / NATO / AB
  • |
  • 12 Şubat 2013
  • 12:13

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Türk hükümetinin kendileriyle herhangi bir görüşme yapmadığını belirterek, bir görüşme taleplerinin de olmadığını söyledi. "Önder Apo bizi temsil ediyor ve yeterlidir de" diyen Karayılan, ancak Öcalan ile ilişki kurmaları için imkanların oluşturulmasını istedi.

ANF'ye mülakat veren KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, gündemdeki gelişmeleri ve 15 Şubat komplosunu değerlendirdi. Karayılan  bir süredir İmralı’da Öcalan ile sürdürülen görüşmelere ve PKK gerillalarının sınır dışına çekileceği yönündeki haberler ile  PKK ve devlet arasında yapıldığı çokça iddia edilen görüşmeler konusunda önemli açıklamalarda bulundu. Karayılan ABD ve Avrupa'ya da çağrıda bulunarak "Türk devleti Kürt halkı üzerinden savaş ve terör yürütebiliyorsa onların desteğiyle yürütüyor. Eğer onlar desteklemezse, Türk devleti bu şiddeti bırakacaktır. Çünkü yürütemeyecektir" dedi. Türkiye'nin 2011'de makas değiştirdiğini ve Batı'dan iki söz aldığına dikkat çeken Karayılan, Kürt hareketinin 2013 yılında mücadeleyi iki eksen üzerinde yürüteceğini vurguladı.

BUGÜN HAREKETİMİZ HER ZAMANKİNDEN DAHA GÜÇLÜ

-14 yıl önce, 15 Şubat 1999 yılında hareketinizin lideri Sayın Abdullah Öcalan uluslararası bir komployla kaçırılarak Türk devletine teslim edildi. Öcalan, tam 14 yıldır tek kişilik bir hücrede tutulurken,  bu süre içerisinde birçok gelişme de yaşandı. Dönüp baktığınızda, bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Komplo hangi aşamalardan geçti?

15 Şubat uluslararası komplosu; halkımıza, Önderliğimize, halkımızın geleceğine ve varlığına karşı bir saldırıdır. Amaç tasfiyeydi. Eğer Kürdistan Özgürlük Hareketi, Önder Apo şahsında tasfiye edilebilseydi, halkımızın geleceği karartılmış olacaktı. Bu stratejik bir durumdu. Böyle vicdansızca, acımasızca bir komployu gerçekleştirmek ahlaksızlıktır. Bir halkın mücadelesine kendi ekonomik çıkarları için saldırmak insanlık dışıdır. Bundan dolayı uluslararası komployu ve komplocuları şiddetle kınıyorum. Böylesi vicdansızca ve kirli bir komploya katılmak yüz karası bir durumdur.

Komplonun üzerinden 14 yıl geçti. Bu 14 yıl Kürt halkı için büyük bir direniş süreci oldu. Başta Önder Apo İmralı’nın ağır koşullarında düşünce ve ideoloji geliştirdi. Tutum geliştirdi ve direndi. Sonra da hareketimizin kadroları, Güneşimizi Karartamazsınız şiarıyla onlarca arkadaşımız bedenini ateşe verdi. Fedai eylemler gerçekleştirdiler. Kürdistan özgürlük gerillası da Kürdistan dağlarında büyük direnişler geliştirdi, destan yazdı. Yine halkımız her yeri mücadele alanına çevirdi. Ülkede ve ülke dışında Kürtler Kürdistan, Türkiye ve Avrupa’nın meydanlarında uluslararası komploya karşı boyun eğmedi, Önderliğine sahip çıktı. Komplonun gerçekleşme amacına karşı direniş geliştirdiler. Özcesi halkımız ve hareketimiz çok büyük fedakarlıklar geliştirdi.

Önder Apo nasıl ki komplodan önce önderliğini ispatlamışsa -ki bunun için hedef olmuştu- İmralı işkence sistemi altında geçen 14 yıl boyunca da önderlik pozisyonunu yeniden ispatladı. O bir halkın önderidir, ister içerde olsun ister dışarıda. O, bir halkın davasını temsil ediyor. Bu davaya bağlıdır. Bu davanın aklı, düşüncesi ve programıdır. Önder Apo, İmralı sürecinde de bunu ispatladı. Bundan dolayı komplo amacına ulaşmadı. Komplonun amacı önder Apo’nun çizgisini Kürdistan'da  ve Ortadoğu’da tasfiye etmekti. Bu şekilde hareketimizi yok etmekti. Bugün hareketimiz her zamankinden daha güçlüdür ve önder Apo’nun çizgisi her zamankinden güçlüdür. Komplo esas olarak yenildi. Yani komplo kırıldı. Fakat Türk devleti ısrarla batının taşeronu olmak için kendisini pazarlıyor ve komplo koşullarını öne sürüyor. Yani komployu sürekli yeniliyor. Aslında komplo anlamsızlaşmıştır, boşa çıkarılmıştır. Ama onlar komployu yenilemek ve devam ettirmek istiyorlar. Komplo şimdi de hareketimize karşı yürütülüyor.

TÜRK DEVLETİ 2011'DE MAKAS DEĞİŞTİRDİ

-Komplo hareketimize karşı hala yürütülüyor dediniz. 9 Ocak’ta aralarında partinizin kurucularından Sakine Cansız’ın da bulunduğu 3 kadın siyasetçinin Paris’te katledilmesinin bu komplonun devamı olduğunu söyleyebilir miyiz?   

Doğrudur. Bu, uluslar arası komplo çizgisinde gerçekleştirilmiştir. Komplocu bir saldırıdır. Bunu diyebiliriz. Fransız savcısının açıkladığı ve bir kontranın o şahıs hakkında söylediklerinden açığa çıkan şeyler, bu işin Türk devletinin işi olduğunu gösteriyor. Yani Paris katliamını Türk devleti yapmıştır. Ama eğer Türk devleti, komplocu güçlerden ve NATO gladyosundan cesaret ve destek almazsa böyle bir şeyi yapamaz. Buna cesaret edemez. Türk devleti tek başına Paris’in ortasında böyle bir katliamı yapamaz. Hareketimize karşı komplocu yol ve yöntemlerin devam ettiği anlaşılıyor. Bakın 2011 yılında Türk devleti makas değiştirdi. Eskiden İran ve Suriye’yle bize karşı ittifak yapmıştı, ilişki içerisindeydi. Genel olarak da bu iki ülke ile birçok yönlü ilişkisi vardı. Aynı zamanda da NATO’yla da. ABD’yi, Avrupa’yı destekliyordu. Her iki taraftan da faydalanıyordu. Ama Temmuz 2011’de tutumunu değiştirdi. Suriye ve İran’ı karşısında aldı. Tamamen batının, batı sermayesinin çizgisine girdi. Görünüyor ki iki konuda söz aldı.

-Neydi bu sözler?

Şunlardır: Birincisi, Türk devleti olmadan Kürt meselesinde bir şey yapmamak! Yani batı Kürdistan konusunda Türk devletine bazı sözler verildi. Türk devleti olmadan hiçbir adım atmayacaklar sözünü aldı. İkincisi de, Avrupa’da özgürlük hareketini kuşatmak ve tasfiye etmek! Bu söz verildi. Bundan dolayı Erdoğan ‘söz verdikleri gibi yapmadılar’ şeklinde yakınıyor. Sözleri ve pratikleri bir değil diyor. Hal bu ki Avrupa bize karşı bir saldırı içerisindedir. Nasıl ki Türk devleti Kürt siyasetine karşı siyasi soykırım operasyonlarını geliştirdi ve sekiz bin civarında Kürt siyasetçi zindanlarda ise aynı şeyi Avrupa’dan da istiyor. Ve Avrupa da aynı şeyi yapıyor. Ama Türkiye gibi yapmıyor. Başka biçimlerde Avrupa da yapıyor.

AVRUPA'DA KÜRT DİPLOMASİSİ KUŞATILMIŞ DURUMDA

-Avrupa ne tür yöntemler uyguluyor, biraz açar mısınız?

Öyle ki, Avrupa şimdilerde Kürt siyasetçilere baskı uyguluyor. Kürt diplomasisi kuşatılmış durumdadır. Biliyorsunuz diplomatlar kolay yetişmiyor. Bazı Kürt diplomatlar vardı, onlara yönelik komplolar geliştirdiler. Fransız istihbaratı bizzat bundan birkaç ay önce KNK üyesi Adem Uzun’a yönelik bir komplo düzenledi ve tutukladı. Yine Paris katliamında hedeflenen arkadaşlardan birisi Sakine Cansız arkadaştı. Öyle ki hareketimizin tarihinde yeri olan bir arkadaştır. PKK’nin kurucularındandır. Kürdistan özgürlük mücadelesi ve kadın özgürlük mücadelesi açısından bir semboldür. Kadın iradesi açısından bir semboldür. Dünya çapında devrimcilik yapan bir şahsiyettir. Bütün ömrü boyunca direnen ve mücadele eden başka hangi kadınlar var ki? Bu bakımdan bilinen bir şahsiyetti. Hareketimize darbe vurmak için O’nu hedeflediler. Aynı zamanda Rojbin(Fidan Doğan) arkadaşı hedeflediler. Rojbin arkadaş başarılı bir Kürt kadın diplomattı. Geleceği parlaktı. O’nu da hedefleyerek Kürt diplomasisine bir darbe vurmak istediler. Yani Kürt diplomasisini engellemek istiyorlar.

Örneğin Kürtler kendi aralarında ekonomik dayanışma gösteriyor. Bunu yasak sayıyorlar. Yani Kürtler birbirine yardım edemez, örneğin bir kurumlarını, Tv’lerini besleyemezler. Bunu yasaklıyor. Yani Kürtlerin kendi aralarında yaptığı yardımlaşmayı yasak sayıyor. Yine örneğin basın çalışması. Kürtlerin propaganda faaliyetlerine yönelik binlerce engel çıkarıyorlar. Örneğin Rasmussen, NATO sekreteri olmak için, Danimarka Türkiye’ye söz verdi. İskandinav kültürü ve hukuku için yüz karası bir durumdur, kara bir lekedir. Koskoca Danimarka kendi hukukunu ayaklar altına alarak Roj TV’yi kapatmak için yapmadık şeyi kalmadı. Aslında Avrupa böyle davranarak kendisini rezil etti. Biz hukukun, demokrasinin merkeziyiz diyorlar. İşte bunlar Kürt meselesinde ne kadar iki yüzlü olduklarını gösteriyor. Kendi çıkarları için neler yapabileceklerini gösterdiler. Bunlar ortaya çıktı. Şimdi Avrupa bize karşı böyle bir siyaset yürütüyor. Şimdi de Hollanda ve Almanya’da Kürt gençleri üzerinde ajanlaştırma baskısı yürütülüyor. Bütün yol ve yöntemleri deniyorlar. Bu tabii komplonun devamıdır. Ama bu komplo amacına ulaşamayacaktır. Ne Sakine Arkadaşın, her üç arkadaşın şehit düşürülmesiyle Kürt halkı geri adım atar, ne tehditlerle geri adım atar. Halkımız komploya karşı direniyor. Bu direniş komployu anlamsızlaştıran bir düzeye varmıştır. Biz artık Avrupa ülkeleri bu vicdansızlığı bıraksın diyoruz. Artık bu kirli işleri bırakın. Kürt halkının haklı haykırışını görün, duyun.

OBAMA'NIN ALKIŞLAMASI YETMEZ, İSTİHBARATI VE TEKNOLOJİK DESTEĞİNİ DURDURSUN

AB, demokrasi ve insanlık değerleri üzerinde kurulduk diyor. Bu insanlık değerleri Kürt halkı söz konusu olduğunda ortadan kalkıyor. Tekrardan başta ABD olmak üzere bütün komplocu güçler, ABD başkanı sayın Obama, Milliyet gazetesine bir röportaj vermiş. Türk devletinin girişimlerini, terör sorununu, iç sorunlarını çözmesini- o öyle diyor, doğru mu çevrilmiş bilemiyorum. Kuşkuludur muhtemelen Obama terör dememiştir. İç meseleleri demiş olabilir- bu konudaki girişimlerini alkışlıyorum diyor. Alkışlamak tek yetmez. Kürt meselesinin tıkanmasında ABD’nin rolü vardır. Önderliğimize komplo düzenleyerek, teslim ederek ABD bu sorunu tıkattı. ABD, istihbarat ve teknik destekleriyle şiddet siyasetini destekliyor. Eğer sayın Obama sözlerinde samimi ise istihbarat ve teknolojik desteğini durdursun. İnanın eğer ABD desteğini çekerse, Türk devleti Kürt sorununu barışçıl yol ve yöntemlerle çözmek zorunda kalacaktır. Neden mi? çünkü ben iyi biliyorum ki Türk devletinin tek başına bize gücü yetmez. ABD istihbaratı durdursun, NATO teknolojisini durdursun.  Bakalım Türk devleti kaç yıl gerilla ile savaşabiliyor? Bunu görelim. Hele o zaman görelim. ABD de Avrupa da şunu iyi anlasın: Türk devleti Kürt halkı üzerinden savaş ve terör yürütebiliyorsa onların desteğiyle yürütüyor. Eğer onlar desteklemezse, Türk devleti bu şiddeti bırakacaktır. Çünkü yürütemeyecektir. Uluslararası komplonun 14. Yıl dönümü vesilesiyle ABD’ye ve Avrupa’ya çağrımız şudur: komploculuktan vazgeçin. Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı böyle bir tutum almak doğru değildir. İnsanlık değildir. Vicdansızlıktır. Kürt halkını ekonomik çıkarlarınıza kurban etmeyin. Şu ana kadar bu siyaseti yürüttüler. Türk devletini destekledikleri sürece Türk devleti de savaşı devam ettirmek, Kürt halkını soykırıma uğratmak istiyor. Ve barışçıl, demokratik siyaseti ciddi yürütmüyor. Bu hususta eğer Türk devletinin bir ısrarı varsa herkes iyi bilsin ki bunu ABD’nin ve AB’nin desteğiyle yapıyor.

Biz şu ana kadar ABD veya Avrupa’ya herhangi bir zarar vermedik. Çünkü biz toplumsal bir dava yürütüyoruz. Doğal bir mücadele veriyoruz. Kimin ülkesi egemenlik altına alınsa, kimin dili yasaklansa onlar da bizim yaptığımızı yapacaklardır. Yani mücadelemiz toplumsal bir mücadeledir ve haklıdır. Artık herkes bu hakikati görmelidir.

FRANSA'YA ÇAĞRI: BU KATLİAMI AYDINLATIN

-Oluşturulan ittifaklardan ve komplolarda bu ittifakların rolünden bahsettiniz. Avrupa’da oluşturulan ittifaktan bahsettiniz. Özellikle bu ittifakların Paris katliamına ilişkin bölümünü sormak istiyorum. Paris katliamının aydınlatılabilmesi, bu ittifakta rol alan güçlerin ve faillerin açığa çıkarılması için sizce Fransız savcılığına ne tür görevler düşüyor, savcılık bu katliamın aydınlatılmasında nasıl bir rol oynayabilir? Bir de Fransız savcının şu ana kadarki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konu gerçekten önemlidir. Fransa, Kürt halkına ve hareketimize karşı şu ana kadar karanlık işlerin içindedir. (Fransa Cumhurbaşkanı) Holande, ki kendisini sosyalist olarak tanımlıyor ve iktidara yeni gelen bir hükümettir. Bu çizgiyi ne kadar sürdürür bilemeyiz. Buradan Fransız hükümetine sesleniyorum: bu olayı aydınlatın. Rica ediyoruz, Paris’in ortasında meydana gelen bu katliamı aydınlatın. Fransa hükümeti ve Fransız mahkemesi şunu iyi bilmelidir: eğer bu olayı aydınlatmazlarsa onların üzerinde kalır, boyunlarına kalır. Çünkü açığa çıkarabileceklerini biliyoruz. Şu ana kadar bunu geciktirmeleri, bizde kuşkulara ve şüphelere yol açıyor. Kanaatimize göre, Fransız devletinin elindeki belge ve bilgiler açığa çıkmasına yeter. Kamuoyuna bazı şeyleri açıkladılar ama diğerlerini açıklamadılar. Bu gerçekten bizde şüpheye yol açıyor.

TÜRKİYE'NİN KATLİAMLA İLGİSİ ORTADA

-Size göre neden bütün bilgileri kamuoyuna açıklamıyorlar?

Hesaplara yönelik kuşkular var. Türk devletini karşılarına almak istemiyorlar. Destekleyen NATO gladyosunun bazı güçlerini açıklamak istemiyorlar. Böyle hesaplar var. Türkiye’nin bu katliamla ilgisinin güçlü olduğu bellidir. Çünkü bu katliamı yapan bir Türk’tür. Ruhen, psikolojik ve ideolojik olarak Türk milliyetçiliğine ve şovenizmine bağlıdır. Türkiye gladyosu ile ilişki halindedir. Bu durum hemen hemen açığa çıkmıştır. Fransız devletinin bunları bilmemesi mümkün değildir. Niye şu ana kadar açıklamadığı bizde bazı kuşku ve şüpheler yaratıyor. Ama umutlarımız tükenmiş değildir. Fransız devletinin bu hususta Fransız adaletine leke düşürmeyeceğini umut ediyoruz. Bu,  insanlarımız, kadrolarımız ve ulusumuz için önemlidir. Süreç için önemlidir. Aydınlatmaları gerekir. hasır altı edilmemelidir yani. Türkiye’deki gibi faili meçhul yapılmamalıdır. Türkiye bu şekilde birçok insanımızı katletti. Netleştirmeyerek faili meçhul şekilde bırakmıştır. Türkiye’de on yedi bin beş yüz yirmi faili meçhul cinayet var. Yani bu katliamı da ki Paris’in ortasında yaşanmıştır, bunu da faili meçhul yapmasınlar. Bizim, halkımızın ve kamuoyunun Fransa’nın bu olayı aydınlatması konusunda beklentisi vardır. Herkes şunu da bilsin ki bizler, Kürt halkı bu olayı unutmayacaktır. Bu, bizim de çok zorumuza gidiyor. Orada silahsız arkadaşlarımız böyle vahşice hedeflendiler. Kürt halı bunu unutmayacaktır. Kürt halkının kahraman şehitlerine nasıl sahip çıktığını herkes gördü. Halkımızın şehitlerini sahiplenmesi en üst düzeydedir ve bu sahiplenme devam edecektir. Takipçisi olacağız ve bu olayın mutlaka aydınlatılmasını isteyeceğiz.

BİZ ÇÖZÜME AÇIĞIZ

-Sayın Öcalan ile yapılan görüşmeler var. Biraz da bu konuyu sormak istiyorum. Görüşmeler bildiğiniz gibi devam ediyor. Türk medyasında da bu konu üzerinde yürütülen yoğun tartışmalar söz konusu. Yaklaşık bir ay önce DTK’dan bir heyet İmralı’ya giderek Sayın Öcalan’la görüştü. Kamuoyunda BDP ve DTK’dan bir heyetin yeniden İmralı’ya gitmesi yönünde beklentiler vardı.  Ancak öyle anlaşılıyor ki AKP, eş başkanları İmralı’ya göndermeye pek istekli değil. Bundan kaynaklı yaşanan bir tıkanma var. Bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir de sizce neden AKP, Kürt seçilmişlerin Sayın Öcalan ile görüşmesini istemiyor?

Önemli bir konu. Belki kamuoyu da bir şeyler söylememizi umuyor. Bundan bir süre önce gerekli olan yıllık toplantılarımızı gerçekleştirdik. PKK Yürütme Komitesi toplantımızı gerçekleştirdik. Üç gün boyunca arkadaşlar tartıştılar. Sonra KCK Yürütme Konseyi toplantımızı yaptık. O da dört gün sürdü. Bu toplantılarda çok önemli tartışmalar gelişti. Tabii geçmiş çalışmalar, 2012 yılı değerlendirildi. Genel olarak 2012 yılı çalışmaları başarılı olarak değerlendirildi. Ama eksikleri de var, onlar da tespit edildi. Bu yılın mücadele perspektifi netleştirildi.

-Toplantılarınızda ne tür bir perspektif oluştu?

Planlama oluştu diyebiliriz. Bu anlamda netiz. Hareket ve yönetim olarak gerekli tartışmaları yapmışız. Gerekli kararları almışız. Yeni yılın çalışmaları ve yürüteceğimiz siyaset nettir. Biz toplantılarda da durumu tartıştık. Halkımız, dostlarımız ve bütün arkadaşlarımız bilsin ki bu konuları geniş tartıştık. Önderlikten elimize ulaşan bilgiler üzerinde de durduk. Biz çözüme açığız. Önder Apo da bir adım atmak istiyor. Bir süreç geliştirmek istiyor. Barışçıl bir süreçtir. Biz de hareket olarak buna hazırız. Biz kendimiz ile önderliği kesinlikle ayrı görmüyoruz.  Biz biriz. Önderliği destekliyoruz demiyoruz. Zaten biriz. Bunu yeniden kesinleştirdik. Bu hususta kararımızda herhangi bir tereddüt yoktur. Fakat bu tarihsel, toplumsal sorunun -ki bugünün bir sorunu değildir. Yüz yılların sorunudur- çözülebilmesi için egemen Türk devleti bazı adımlar atmalıdır.

PARLAMENTO BİR KOMİSYON KURSUN

Önderliğimiz savaşla değil barışçıl bir şekilde bir süreç ilerletmek istiyor. Bazı adımlar atmak istiyor. Ama AKP hükümeti ve onun başkanı Erdoğan konuşuyor fakat pratik olarak adım atmıyor. Bir de zihniyeti ve düşüncesi görünüyor ki hiç değişmemiş. Biz O’nda bir çözüm görmüyoruz. Adımların atılmasını istiyoruz fakat karşıda işte bu yenidir, insan buna inanabilir deyip ele alınacak bir şey görmüyoruz. Şimdi kıyamet koparıyorlar. Sanki Türk devleti gerekli şeylerin hepsini yapmış da, Önder Apo’nun adım atmasına kalmış her şey. Basında böyle sunuyorlar. Öyle değil. Önderliğin adım atması için parlamento ve hükümetin bir şeyler yapması gerekir. Örneğin Önder Apo komisyon kurun diyor. Bir komisyon kurulmalı ve bu komisyon bazı kararlar almalıdır. Yani kendisi hiçbir şey yapmıyor ama tek taraflı olarak bizim yapmamızı istiyor. Zaten cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hangi egemen gelmişse hep Kürtlerin tek taraflı olarak teslim olmasını istemiştir. Bu da hemen hemen aynı şeyi söylüyor. Tek yönlü silahları bırakıp sınır dışına çıksınlar diyor. Sınır dışına çıktıklarında onlara zarar vermeyeceğiz, diyor. Biz neden sınır dışına çıkacağız? Biz keyfimize mi bu dağlara çıktık? Ben daha önce, piknik için dağlara çıkmadığımızı belirtmiştim. Biz bir dava için çıktık bu dağlara. Kürt halkının, Kürt milletinin davası için çıktık bu dağlara. Sen bu milleti kabul ediyor musun etmiyor musun? Her şeyden önce bunu yanıtla. Eğer ki kabul ediyorsan buyur, tamda anayasa hazırlık sürecindeyiz o halde anayasa da bunu belirtik. Biz bir milletiz. Bizim bir dilimiz var, bir tarihimiz var, bir geçmişimiz var. Eğer bizi kabul ediyorsanız saygı göstereceksiniz.

GÜVEN VERİCİ ADIMLAR ATILMALI

Her şeyden önce bu sürecin ilerlemesi için tarafların birbirine inanması gerekir. Onun için de güven verici adımlar atmalılar ve birbirlerine saygı duymalıdırlar. Ama AKP zapturapt altına almaya çalışıyor. Görüşmeye gidecek heyeti biz belirleyeceğiz, diyor. BDP’liler de hayır biz bir partiyiz, bir iradeyiz heyeti biz kendimiz belirleyeceğiz, diyor. Bence bu konuda haklıdırlar da. Biz bu konuda şimdiye kadar hiçbir fikir beyanında bulunmadık. Ne BDP’lilerle ne de başkalarıyla fikir paylaşımında da bulunmadık. Ben basından takip ediyorum. Tutumları yerindedir. Fakat devlet kabul etmiyor. Hayır şu gitsin, bu gitmesin, diyor. İyi, eğer siz Kürt halkını, kurumlarını bir irade olarak kabul etmezseniz Kürt halkıyla nasıl barış yapacaksınız? Anlaşılıyor ki irade olarak kabul etmek istemiyorlar. Ne BDP’yi irade olarak kabul ediyorlar, ne hareketimiz irade olarak kabul ediyorlar.  Önder Apo Kürt halkının önderidir. O halde nasıl oluyor da işkence altında, tecrit altında tutuluyor. Avukatları halen görüşüne gidemiyorlar. Kendi hareketiyle ilişkilenemiyorsa nasıl karar verecek. Eğer Kürtleri bir halk, önder Apo’yu da önderi olarak kabul ediyorsanız, yaklaşım böyle mi olmalı? Tecrit altına mı alınmalı? Anlaşılıyor ki kendileri hiçbir adım atmadan, siz adım atın diyorlar.

GERİLLA ALANLARINI BOMBALIYORLAR

Bu anlamıyla BDP’nin "eş başkanlarımız görüşmeye gitmeli", yaklaşımını doğru buluyorum. Devletin bugün yaptığı devletin daha Mustafa Kemal zamanında komünist parti üyelerini tutuklayıp hapse atması ve bu ülkeye komünist bir parti gerekiyorsa onu da kurarız, demesi gibidir. Bugün Erdoğan’ın dediği de aynı şeydir. İmralı’ya gidecekleri  biz belirleyeceğiz demesi aynı kapıya çıkar. Eğer bu halkı bir halk olarak kabul ediyorsan, onların da bir kurumu var, o zaman bırak kendileri gidecek heyeti belirlesinler.

Bir diğer husus ise, silah bırakmadıkları sürece operasyonlar sürecek, diyor. Her gün gelip medya savunma alanlarını bombalıyorlar. Kuzey Kürdistan’da her gün operasyonlar çıkarıyorlar, ama arkadaşlarımızın yerini tespit edemiyorlar, boş dönüyorlar. Bize darbe vurmaya çalışıyorlar.

-Daha önce Tamil tarzı tasfiyeyi gündemlerine almışlardı. Aynı şey halen devam ediyor, diyebilir miyiz?

2011-12 yıllarında bunu uygulamak istediler, ancak başarmadılar ve tıkandılar. Açıkça söylemek gerekirse yenildiler, yenildikleri için de önderliğimizin yanına gidip diyalog kurma yöntemine başvurdular. Aslında bir krizdeler, ama felsefelerinde krizi fırsata dönüştürme bulunmaktadır. Özünde yapılan budur. Kamuoyu bunu bilmelidir. Türkiye’de özellikle barış demokrat kesimler bunu bilmelidirler. Yine halkımız bunu bilmelidir. Biz hareket olarak gerçekten barışı gerçekleştirmek istiyoruz ve bunda da samimiyiz. Ama biz olumlu bir yaklaşım görmüyoruz. Süreci geliştirmek istediklerini söylüyor. Peki sormak isterim nasıl geliştirecekler. İşte bunu kimse bilmiyor. Fakat yaklaşımlarında her şey ortaya çıkıyor. Örneğin diyorlar ki, silah ellerinde olduğu sürece operasyonlar durmaz. Ben de şunu net bir şekilde belirtmek isterim, onların operasyonları devam ettiği sürece gerilla eylem yapacaktır. Bu yaklaşımla Türkiye cumhuriyetinin en temel sorunu olan Kürt sorununu nasıl çözecekler? Burada bir çözüm olmadığı net bir şekilde ortadadır.

Açıkça bir hesap olduğu görülüyor. Kirli ve psikolojik bir savaş yürütülüyor. Kendilerini yapmaları gereken her şey yapmış olarak gösteriyorlar. Bir tane danışmanları var, bu durumun kıymetini bilmelisiniz, diyor. Sorunu kişiye indirgemeyin, değerini bilin, diyor. Kardeşim sen ne yapmışsın ki değerini bilelim? Diyor ki, biz görüşme yaptırmışız ya. Yani bunların yaklaşımı efendi-köle yaklaşımıdır. İşte bu da şunu demeye getiriyor, siz bizim kölemizsiniz, biz sizin efendiniziz, sizinle oturup görüşmüşüz daha ne istiyorsunuz. Nasıl oluyor da sadece görüşmek her şey için yetiyor?  Biz bir ulusuz. Belki siz devletleşmişsiniz biz devletleşmemişiz ama bizim de kendimize göre bir gücümüz var, biz de bir gücüz. Bu kırk yıldır bize saldırıyorsunuz yine gücünüz bizi yenmeye yetmedi. Halen buradayız, mücadelemizi daha üst düzeyde de geliştirme gücüne sahibiz. Bu konuda kimsenin bize minnet etmesine gerek yoktur. Fakat biz buna rağmen barışçıl yollarda bu meseleyi çözmeye varız. Onun için her şeyden önce bizi bir millet olarak kabul edeceksiniz. Bu birinci husus, ikinci husus ise, içinde önder Apo’yu özgürleştirmeyi esas alan hiçbir proje başarılı olamaz. Bir halkın önderi tutsak iken o halk nasıl özgür olacak. Bu mümkün mü, kim kandırıyorlar? Bu böyle olmaz. Onun için önder Apo’nun özgürlüğünü ve Kürtlerin bir halk olduğunu da kabul etmeliler. Halk olmaktan gelen hakları verilmelidir. Kaldı ki bunlar doğal haklardır. Bu halk bir statü sahibi olmadan nasıl yaşayacak?

Güney Kürdistan’ın şimdi bir statüsü var, batı Kürdistan hemen hemen kendi statüsünü kazanmış sayılır. Fakat kuzey Kürdistan’daki 20 milyonluk Kürt halkının dil hakkı, eğitim hakkı verilmeden sorun nasıl çözülecek? Sorun Kürt sorunudur, Kürt halkının hakkının tanınıp tanınmaması sorunudur. AKP bu hakları tanıyacak mı tanımayacak mı? Tanıyacaksa nasıl tanıyacağını açıklamalıdır. Adım atmalıdır.

Sonuçta ortada bir tıkanıklık var. Bu tıkanıklık BDP’nin tutumundan kaynaklı değildir. AKP’den kaynaklıdır. AKP gerekli adımları atmıyor. Bu adımları atmadan da sonuç almak istiyor. Bu şekilde sonuç alınmaz. Bir şey yapmadan önder Apo’nun ateşkes vb. açıklama yapmasını bekliyorlar. Bunun zeminini oluşturmadan gerçekleşmesi mümkün değildir. Her şeyden önce önder Apo ile hareketimiz arasında ilişki kurma imkanları oluşmalı. Bunun için de gerekli adımlar atılmalı. Fakat adım atmadan ben sizi yöneteceğim yaklaşımındadır. Bir asker gibi talimatla yönetmeye çalışıyor. Bu böyle olmaz, böyle yürütülemez. Özcesi bu tıkanma AKP’nin yaklaşımından kaynaklanmaktadır.

PKK İLE HERHANGİ BİR GÖRÜŞME OLMADI

-Bundan bir süre önce Türk medyasında hareketinizle devlet arasında Hewler’de görüşmeler gerçekleştiği yönünde haberler yayınlandı. Bu görüşme süreci içerisinde sizin hareket olarak devletle böyle bir görüşme durumunuz oldu mu?

Şimdi bu konuda halkımız, dostları ve tüm kamuoyu Türk devletinin bu konuda bir konseptle hareket ettiğini bilmelidir. Medya yoluyla sanal gündemler yaratılmaya çalışılıyor. Olmayan bir şeyi varmış gibi gösteriyor. Tüm bunlar bir plan çerçevesinde bir amaç doğrultusunda geliştiriliyor. Bunu açıkça söyleyeyim belirtildiği gibi bir görüşme kesinlikle yoktur. Bazıları diyor Hewler’de, bazıları diyor Avrupa’da görüşmeler yapılıyor. Hatta bazıları önder Apo’nun helikopterle Hewler’e getirildiğini söylediler. Bunların hepsi yalandır. Halkımız ve genel kamuoyu bilmeli ki böyle bir şey kesinlikle olmamıştır.

Biz daha önce görüşme yapabileceğimizi belirtmiştik. Fakat böyle bir talebimiz yoktur. Önder Apo bizi temsil ediyor ve yeterlidir de.

BİZİMLE GÖRÜŞMELERİNE GEREK YOK

-Yani sizinle ayrıca bir görüşme yapılması talebiniz yoktur?

Hayır bu hiç gerekli değildir. Fakat bizim önder Apo ile ilişki kurmamızın imkanları oluşturulmalıdır. Önder Apo bizim temsilcimizdir. O açıdan bizim Avrupa’da, bilmem Hewler’de görüşme yapmamıza hiç gerek yoktur. Belki süreç ilerlerse bazı pratik, tekniki şeyler için bazı görüşmeler yapmak gerekebilir, buna da kapalı değiliz. Fakat madem görüşme İmralı’da başlamış, bu oldukça isabetli bir durumdur, önder Apo hepimizi temsil ediyor, bu görüşmeler devam etmeli ama bizim önder Apo ile ilişki kurmamız da sağlanmalı. Eğer barış sağlanacaksa bazı klasik engeller de ortadan kaldırılmalı.

BU HÜKÜMETİN SORUNU ÇÖZECEĞİ KANAATİNDE DEĞİLİZ

Şimdi bazı şeyler var, bunlara akıl sır erdirmek mümkün değildir. Örneğin deniliyor ki, gerillayla tokalaşanlar İmralı’ya gidemezler. Bu nasıl olur? Sen gerillanın ikna olması ve silahı bırakmasını istiyorsun, gerilla ile barış yapmak istiyorsun ama gerilla ile tokalaşanlarla düşmanlık yapıyorsun, bu nasıl olur? Bu açık bir çelişkidir. Şimdi herkesin her şeyi doğru bilmesi gerekir. Bazı şeylerden söz ediliyor, ama böyle de çelişkiler var. Hakikat uygulanmıyor. Zihniyette değişim yaşanmıyor. Türkiye Kürt sorununu çözmek istiyorsa paradigmasını değiştirmelidir. Paradigmaları Kürt halkını asimile edip zorla Türkleştirmektir. AKP gerçeklerin üstünü örterek bu işi yürütmeye çalışıyor, fakat böyle olmaz. Gerillayla barışı sağlamak istiyorsan neden gerillayla tokalaşanlara bu denli karşıtlık yapıyor ve İmralı’ya gitmemeli diyorsun. Aksine o giderse beli daha iyi rol oynar. Eğer bunlar gerçekten çözüm geliştirmek istiyor olsalardı böyle yaklaşmalıydılar. Bu konularda AKP’nin, Türk devletinin tutumunda çelişkiler gözlemliyoruz. Onun için bu hükümetin, devletin bu sorunu çözeceği kanaatinde değiliz.

Bunun için iki şeyi esas alıyoruz, bunu kendi toplantılarımızda da netleştirmişiz. Birincisi; biz 2012’de bir hamle geliştirdik. Bu hamle başarılıydı ancak yarım kaldı. Tam yetmedi, eksik kaldı. Bazı tarzlar engelledi, istediğimiz gibi pratikleştiremedik. Hazırlıklarımızı yapıp bunu 2013’te devam ettireceğiz. Devrimci halk savaşı stratejisi çerçevesinde Kürt halkının özgürlük mücadelesi önümüzdeki süreçte daha da gelişecektir. İkincisi; barışçıl ve demokratik çözüm yöntemlerine de açık olacağız ve önder Apo’nun İmralı’da geliştirdiği süreci de esas alacağız. Bizim kararımız budur. Böyle iki eksen üzerinde çalışma yürüteceğiz, mücadelemizi kapsamlı şekilde geliştireceğiz, çalışmalarımız da bu temelde yürütülüyor. Türk devletinin tavrından çözüm gözükmüyor. Fakat gerçekten ciddi adımlar atarlarsa, önderliğimiz de bize mesajlar gönderirse biz de onları esas alacağız.

CANIMIZI ORTAYA KOYDUĞUMUZ ÜLKEMİZİ NİYE TERK EDELİM?

-Bu tartışmalar yürütülürken hem hükümet cephesinden hem de medya da sürekli sizin güçlerinizi sınır dışına çıkarmanızdan, bazı gerilla gruplarını Türkiye’ye gönderileceği, örgüt yönetiminden öncü kadroların üçüncü bir ülkeye gönderileceğinden söz ediliyor. Bu tür haber ve tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Böyle bir şey kesinlikle yoktur. Bu tür haberler medya yoluyla psikolojik savaş çerçevesinde geliştiriliyor. Neden kendi ülkemizin dışına çıkacağız. Çıkıp da nereye gideceğiz? Biz bu ülke için hayatımızı ortaya koyduk, canımız verdik. Biz bu ülkeyi o kadar çok seviyoruz ki bunun için onca şehit verdik. Halende şehit veriyoruz. Kendi ülkemizi neden terk edelim? Böyle bir şey yoktur. Hepsi kendi uydurdukları masallardır. Bunlarla Kürt gençlerinin kafalarını karıştırmak istiyorlar. Bununla gerillaya katılımın önünü tutmaya çalışıyorlar. Buradan Kürt gençlerine sesleniyorum, bu yalan dolanların hepsi sizin için geliştiriliyor. Bununla Kürt gençlerinde, zaten gerilla silah bırakıyor, o halde ben neden gerillaya katılayım, deyip katılmalarını engellemek istiyorlar. Kimse buna inanmasın, katılmak isteyenler hemen gelip katılmalıdırlar. Sanal şeyler kurgulayıp geliştiriyorlar ve gerçekmiş gibi de benimsetmeye çalışıyorlar. Bu tür şeyler kesinlikle doğru değildir.

KİMSE SİLAHLARINI BIRAKMIYOR

Şunu açıkça söylüyorum. Kimse silahlarını bırakmıyor. Fakat dediğim gibi ciddi bir süreç gelişirse, gerekli adımlar atılırsa bizde kararlar alırız, barışçıl bir süreç gelişirse biz de bu sürece açık olacağız. Biz buna açığız. Ancak ortada bir şey yokken, sanki hemen olacakmış gibi gösteriyorlar. Bunlar yalandır, manipülasyon amaçlıdır. Kimse bu tür şeylere inanmamalıdır. Bir şey gelişirse biz halkımıza açıklayacağız.

Şimdi burada Oslo sürecine ilişkin de kısaca bir öz eleştiri ama daha çok bir izahatını yapmak istiyorum. O dönem biz ile Türk devleti arasında aracı konumunda olan güçler ortaya bir şart koydular ve dediler ki kimse bu süreci kamuoyuna açıklamayacak. Oslo süreci gizli kalacak denildi. Bizde açıkçası bu kurala sonuna kadar bağlı kaldık. Zaten bu konuda bir şey de açıklamadık. Yapılan açıklamada Türk devleti tarafından yapıldı. Onun için o süreç biraz gizli kaldı. Ancak şimdi her şeyin açık yürütülmesini istiyoruz. Çünkü biz gücümüzü halkımızdan alıyoruz, davamız halkımızın davasıdır. Kuzeyde, güneyde örgütler var, herkesle paylaşacağız. Bu ulusal bir meseledir. Madem böyledir. Bizim dışımızdaki tüm sivil toplum örgütleriyle, partilerle, bizim dışımızdaki herkesle de paylaşacağız. Fakat şu anda ortada bir şey yoktur. Şimdi bize silah bırakın deniliyor. Bunu eskinden de diyorlardı. Biz ne için silah kaldırdık, ne için bırakacağız? Bu konuda devlet artık bazı adımlar atmalıdır ve biz bu adımların atılmasını bekliyoruz. Eğer bu adımlar atılırsa bir proje geliştirilebilir. Onun dışında kimse bir şeye inanmamalıdır.

STRASBOURG MİTİNGİNE BÜYÜK KATILIM SAĞLANMALI

-Son olarak, 15 komplosundan birkaç önceden birçok yerde Kürt halkının protesto eylemleri gelişti. Avrupa'da yürüyüşler, mitingler yapılacak. Sizce Kürtler bu süreci nasıl karşılamalı?

Bu süreçte komplo kitlesel şekilde protesto edilmeli. Kuzeydeki halkımız şimdiden protestolarına başladı. Yine diğer parçalardaki halkımız da aynı şekilde tepkilerini ortaya koymaya başladılar. Bazı yerlerde çatışmalar oldu. Bu çatışmalar esnasında Amed’de 19 yaşındaki Şahin Öner isimli Kürt genci şehit düştü. Bu vesileyle ailesine, Amed halkına, tüm Kürt halkına baş sağlığı diliyorum. Bu çatışmalarda şehit düşenler dağda şehit düşmüş gibidir. Türk devleti bu gencimizi panzerle şehit düşürdü.

Beş yıl önce Yahya Menekşe katledildi. Şimdi mahkemesi sonuçlanmış. Sonuç olarak kendi kendisini panzerin önüne attığı söylenmiş. İşgalci mahkemelerdir. Bu zihniyetle yaklaşıyorlar, ayrımcılık yapıyorlar. Şimdi ise vali kulakları zarar görmüş, bir ihtimal elinde bombayı patlattığını söylüyor. Halk görmüş, panzerle ezmişsiniz, panzere bindirilmiş, bir ihtimal işkenceyle de panzerin içinde şehit düşürmüş olabilirler. Bunun hesabı sizden sorulacaktır. Kürt anneleri bu gençleri siz öldüresiniz diye mi büyütüyorlar.

Şimdi, halkımızın bu komploculara karşı protestoları başladı. Eminim ki 15 şubatta daha da kapsamlı olacaktır. Halkımız 15 şubatta her yıl olduğu gibi oruç tutup yaşamı durduracaktır. Ayın 16’sında Strabourg’da miting yapılacak. Bu oldukça önemlidir. Halkımız her yıl burada bir araya gelip sesini dünyaya duyurmaya çalışıyor. Çünkü bu komplo uluslar arası bir komplodur. Bu açıdan uluslararası alanda yapılan eylemlerin anlamı da buna göre oluyor. Diğer bir husus, bu komplocular arkadaşlarımızı şehit düşürdüler. Sakine, fidan ve leyla arkadaşlarımızı, Fransa’da, Paris’te şehit düşürdüler. Bu açıdan halkımız hem komployu lanetlemek hem bu değerli arkadaşlarımıza sahip çıkmak için Strasbourg mitingine daha büyük katılım sağlamalıdır.

Komplonun 15.yılında hareket olarak geliştireceğimiz hamlenin özgürlük hamlesi olmasını istiyoruz. Bunun için elimizden geleni yapacağız. Önder Apo’nun özgürlük çizgisinde Kürt halkının özgürlüğünü kazanacağına inanıyoruz.

Halit Ermiş - ANF / 12.03.13