Büyük adam erkekler bu mevzuda pek konuşmaz ama “kadın isyanı” bir biçim başladı.
Belki zaten bireyselliği güçlü kadınların kolektif eylemleriyle; ama denize atılan her yıldız bir hayat*
Elbet esas isyan etmesi gerekenler var.
Belki ille dans ederek, imzayla yetinerek değil…
Kızları için isyan eden annelere…
Anneleri için isyan eden kızlara…
Komşu kadın için birleşen komşulara…
Mahallede, ailede her erkek şiddetini lanetleyen kız kardeşlere gerek var.
Ana gibi yar olmaz diye ellere filan sarılıp sonra kendi elini her türlü yar’e silah yapan erkeklere, başka erkeklerin de isyanı gerek.
***
1 Milyar Kadın Ayakta eylemi…
Yahut Melis Alphan’ın da önayak olduğu “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu” imzaları ve diğerleri; meselenin canlı tutulması, cansız kadınların hatırasına can verilmesi için çok yaşasınlar!
Ne ki, toplumun her yanına sirayet etmiş maddi, manevi şiddetin en zayıf halkaya ve hakka çullanmasıdır kadına şiddet.
Sadece erkek öfkesi, aşiret töresi, kıskançlık krizi tezahürü değil.
Erkekleri de kuşatan otoriter şiddet kültürünün katmerli şiddeti.
Sadece cinsiyet meselesi değil; sınıf meselesi ve hatta sınıf içinde sınıf!
İktidar, otorite, tahakküm meselesi.
***
Ailede dayak, ensest, baskı, tabu, cendere, kızlara biçilen hayat, kızlara zehir içirilen hayat.
Okulun ezberden korku ve dayağa şiddet tedrisatı.
Erkek gururu askerliğin, o keskin piramidin firavun-köle ilişkisiyle, nüfusun erkek yarısını, on binlerce profesyonel askeri şiddetle ezip şiddetle donatması. İntihara, cinnete, bunalıma sürükleyen üniformalı şiddet. (Bir de üsteğmen intihar etti!)
Baskıyı kanunlaştırıp “üstün astı muaheze etmesi suç değil” diyen hükümet ve Genelkurmay.
Elbet 50 bin ölüsüyle 30 yıllık açık şiddet. Tarihten bugüne miras onca travma, yarılma.
Devletin ruhuna sinmiş özel harp tümörü, iç düşman vebası.
Binlerce mezarsız şiddet kaybının hatırası.
Devlet tekelindeki şiddetin amansız kullanımı.
Kanunların şiddet, baskı, tahakküm aracı olarak paketlenmesi.
Kolluk gücünün, kulluk gücü olarak bir yandan ezilirken; coptan, gazdan, panzerden, nefretten ibaret robotlaşması.
İktidardakilerin, insan hayatına, giyimine, inancına, fikrine müdahale şiddeti.
İşyeri tehdit ve baskıları.
Sözde şiddete karşı şey eden erkek ve kadınlar yönetimindeki bankaların, medyaların, şirketlerin; sözde en modernlerin bile, maddi-manevi şiddet, baskı, otorite, tahakküm, rehinelik, esaret kurumları olarak insan hakkı, haysiyetini şiddetli tahribatı.
Ve yine sadece ruhları değil, bedenleri de en altta kalan erkek ve kadınlar.
İş kazası denen; umursamazlık, arsızlık, tamah, insafsızlık, izansızlık ezası kurbanları.
***
Şiddet ekonomisi, şiddet kültürü, şiddet eğitimi, şiddet ailesi, şiddet işyeri, şiddet askeriyesi ve şiddet hukukuna karşı mücadele, siyasidir.
Salt merhamet, iyilik ve sadece cinsiyet meselesi değil.
Yoksa, kadına şiddete görünürde karşı çıkan nice kadın; işyeri otoritelerinin kadın (ve erkek) meslektaşlarına uyguladığı mobbinge, baskıya da isyan ederdi. Misal medyada!
O otoriteye tek laf etmeden şiddet karşıtlığı hoş ve soft olabilir tabii!
Ama şiddeti kötü ruhlar değil, esas otorite ve otoriterlik halleri besliyor.
Her cins iktidar biçiminin kusmuğu, lağımı şiddet.
Şiddete maruz nice erkek de, buna isyan yerine, en yanındakiler başta, kadınları toz etmeye, tuzla buz etmeye koşturuyor.
Nice otorite altında süklüm püklüm kalırken, kadın karşısında, tatminsiz, aç bilaç otoritesini tatmin ediyor.
Tahakküm silsilesinin en iyi öğrettiği şey…
Şiddetten nefret değil, şiddetli nefret.
Ayrımcılığa ayrımsız isyan değil; ötekini aşağılamaya koşturmak.
Tahakküme başkaldırı değil; başını ezecek birini aramak.
***
Kadın isyanı, şiddet piramidinin en altındaki en sert taşları çekmek demek belki.
Kadın isyanı, erkeğe de kendini ezenlere isyan ilhamı ve ezici üstünlük “manya”sından kör olmuş kalbine vicdan ihsan eyler belki!
Yoksa ötesi çok daha geniş bir mücadele.
Piramit kimi taştan da çok başka bir şey.
Habertürk / 15.02.13