Hemen her konuda, bize dayatılan yanlışlar var. Örneğin siyasette, sağlıkta ve özellikle de eğitimde.
Bakanlık ya da başbakanlık koltuğuna oturan siyasetçiler, her zaman, her şeyin en doğrusunu biliyorlar. Ama bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturanların eline, hiç kimse su dökemez.
Üç aylık bakanların tüm eski bakanları ve eğitimcileri toplayıp, onlara eğitim konferansı verdiğini hatırlıyorum. Hem de mühendis kökenli ve o güne kadar eğitimle uzaktan yakından hiç ilgileri olmamasına rağmen.
Eğitimde, bu kadar yaz-boz yaşanmasının en önemli nedeni de zaten bu.
Hiç hazırlıksız isimler Milli Eğitim Bakanlığı’na getiriliyor. Her türlü yetki veriliyor ve ondan sonra da görevden alınıyor.
Hiçbir bakanlık yok ki, bu kadar el değiştirmesin. Biri gidiyor. Diğeri geliyor.
Ve maalesef hiç biri de benden öncekiler niye gitti diye en ufak bir araştırma yapmıyor!
Bu yüzden de aynı akıbete uğramaları fazla zaman almıyor...
Şimdi bu kervana, YÖK başkanları da eklendi. Oturdukları koltuklara öylesine kolay geliyorlar ki, kendilerini istediklerini yapma konusunda olağanüstü yetkilerle donanmış olarak görüyorlar.
Yükseköğretimde A’dan Z’ye çok önemli değişikliklere imza atıyor ya da atmaya hazırlanıyorlar...
Ama o da yetmemiş olacak ki, parlamentonun yerine geçip yasa taslağı da hazırlamaya başladılar.
Hem de, ne Milli Eğitim Bakanlığı’nın ne de hükümetin hiç haberi olmadan!
Peki sonuç?..
YÖK taslağı çöpe!
Daha önce de yazdık, üniversitelerin ve öğrencilerin onca sorunu varken, YÖK niye onlarla değil de, hiç üzerine vazife değilken tüm mesaisini yasa taslağı hazırlamak için harcadı? Üstelik kendilerinden böyle bir istekte bulunulmamışken...
Önceki Bakan Dinçer gibi yeni Bakan Avcı da, yeni taslağa sıcak bakmıyor.
Daha da önemlisi Başbakan Erdoğan da benim haberim yok diyormuş.
Vakıf Üniversiteleri Birliği ya da üniversite rektörlerine sorduğunuzda da olumlu iki çift laf edene rastlamadık.
Peki o zaman YÖK’ün doğruları ile siyasetin ve üniversitelerin doğruları neden örtüşmüyor.
Bu nokta da hatalı olan kim?
İktidar mı, üniversiteler mi, yoksa YÖK mü?
Birileri bu sorunun cevabını mutlaka vermeli.
YÖK eğer hazırladığı taslağın arkasındaysa, bunu sonuna kadar savunmalı, yok eğer harcadığı zaman boşuna ise neden böyle bir yanlışın içine düştüğünü açıklamalıdır.
Eğer YÖK doğru karar veremiyorsa, doğru öngörüde bulunamıyorsa, üniversiteler ve onların yetiştirdiği öğrenciler, nasıl doğru kararlar alabilecekler?..
Ucu açık sınav
MEB ve ÖSYM gibi gençlerin geleceğine yön veren çok önemli bir kurum da ÖSYM.
Onu sizlere anlatmama gerek yok. Çünkü çok yakından tanıyorsunuz.
Son kırk yıldır üniversite hayali kurup da ÖSYM’nin çemberinden geçmeyen var mı ki!..
ÖSYM, şimdi de açık uçlu sorularla yani okullardaki gibi yazılı sınavlarla üniversiteye öğrenci alacakmış.
Bu proje yıllardır dile getiriliyor ama bir türlü arkası gelmiyordu.
Çünkü, iki milyon adayın girdiği bir sınavda, sınavın güvenirliği ve seçiciliği kadar, objektifliği de çok önemli.
Açık uçlu sorular, bire bir okumayı gerektirir.
Ve bu kadar cevap kağıdını aynı kişilerin okuması ve aynı objektiflikte değerlendirmesi mümkün değil.
İşte bu noktada sübjektif değerlendirmeler, torpil iddiaları ve ardı arkası kesilmeyecek dedikodular gelecektir.
Yıllar önce merkezi sınava geçilmesi de bu yüzdendir.
Şu yapılsa iyi olur ama o da çok tartışılır.
Örneğin her üniversite kendisi için belli bir puan barajı isteyebilir ve onlara, ismi kapalı kağıtlarla, açık uçlu soruların yer aldığı bir sınav yapıp, onun sonucuna göre bir seçim yapabilir. Ancak bu da yine sağlıklı olmayacaktır. Çünkü binlerce katılım söz konusu olduğunda, ibrenin ucu kaçacaktır...
Peki doğru olan ne?
Genel başvuruları azaltıp, parametreleri artırmaktır.
Bunun başka yolu da yok zaten...
Uygulanabilir mi?
Evet demek mümkün değil!
Dershaneler gibi, merkezi sınavların vazgeçilmezliğinin nedeni de, objektif bir ölçme değerlendirme sisteminin bulunmayışı.
Bu böyle devam ettiği sürece de, ne dershaneler kapanır ne de ÖSYM!..
Özetin özeti: Bir kandırmacadır gidiyor. O onu, o diğerini. Ve görünen o ki, herkes bu bile bile ladesten yani kandırmacadan şikayetçi değil!..
Milliyet / 17.02.13