Koronavirüs tehlikesi son iki haftadır giderek artarken, hasta sayısı ve yaşamını yitirenlerin sayısı da yeniden yükselmeye başladı. Hal böyleyken, bilim insanlarının yaptığı tüm uyarılara rağmen hiçbir önlem almayan sermaye iktidarı, “olumlu” tablolar sunarak süreci “iyi yönettiklerine” dair övünmeye devam ediyor. Yeni eğitim-öğretim yılının nasıl olacağına dair tartışmalar öğrencilere ve velilere sorulmadan kapalı kapılar ardında yapılırken, son anda alınan kararlar ise bir dizi belirsizlik içeriyor.
21 Eylül’de okul öncesi, 1. sınıf ve 8. sınıf öğrencileri için yüz yüze eğitime başlandı. Bir yandan hasta sayısındaki artış toplumu endişelendirirken, geri kalan öğrenciler için eğitimin nasıl verileceği hala da tartışma konusu. Gerekli önlemler alınmazken, MEB Bakanı Ziya Selçuk 2. sınıf ve lise öğrencileri için eğitimin yüz yüze verilmesi konusunun önümüzdeki haftalarda netleşeceğini duyurdu.
Okullarda salgına karşı herhangi bir önlem alınmazken eğitimin yüz yüze verilmesi, toplumun sağlığını tehlikeye atmaktan başka bir şey değildir. Eğitim-Sen’in açıkladığı rapora göre, uzaktan telafi eğitimlerinin verildiği ilk günden (31 Ağustos) bugüne virüsün görüldüğü okul sayısı 307’e yükseldi. Diğer yandan, uzaktan verilen eğitimde de sorunlar yaşanmaya devam ediyor. Birçok öğrencinin teknik ekipman eksikliği (internet, bilgisayar vb.) hala sürerken, bu soruna dair devletin herhangi bir çözümü olmadı. Uzaktan verilen eğitimin ilk gününde EBA’ya erişim sorunu yaşandı. Alt yapı eksikliğine dair de herhangi bir adım atılmazken, MEB Bakanı Ziya Selçuk yaptığı açıklamada EBA’ya ilk gün erişememenin “mutluluk” kaynağı olduğunu, çünkü EBA’ya “inanılmaz” bir talebin olduğunu, özellikle yüz yüze eğitimin başladığı günlerde büyük bir “sıçramanın” yaşandığını ikiyüzlüce ifade etti.
AKP iktidarı, salgın döneminde eğitim alanında yaşanan kaosun asıl sorumlusudur. Bugüne kadar ranta ve talana, emperyalist heves ve çıkarlara, dinci-gerici kurumlara dev bütçeler ayrılırken; eğitime ve sağlığa yeteri kadar bütçe ayrılmadı. Haliyle, salgın döneminde eğitim ve sağlık başta olmak üzere birçok alanda kriz yaşanması kaçınılmaz bir durumdu. Son ana kadar eğitimde atılacak adımlara dair kararsızlığın sürmesi, AKP iktidarının ciddiyetsizliğini ve beceriksizliğini de gözler önüne seriyor.
Eğitime para ayrılmadığı gibi, okulların ihtiyaçları velilerden ve öğretmenlerden toplanan zorunlu paralar ile karşılanıyor. Bir yandan öğretmenlerin maaşları salgın döneminde “yük” olarak görülürken, diğer yandan da kırıntı olarak verilen maaşlar zorunlu olarak okul ihtiyaçları için isteniyor.
Eğitimin yüz yüze verildiği okullarda çocukların salgına yakalanıp yakalanmama sorumluluğu imzalatılan sözleşmelerle velilere ve öğrencilere yüklenirken, eğitimin nasıl verilmesi gerektiği konusu ise onlara sorulmuyor. Salgın tehlikesinin arttığı süreçte eğitimin nasıl verileceğine dair karar öğrencilerin, velilerin, öğretmenlerin ve okulda çalışan emekçilerin olmalıdır.
Toplum sağlığı ve geleceği için, dinci gerici kurumlara, emperyalist savaşlara, ranta ve talana bütçe ayrılmak yerine toplumun ihtiyaçlarına bütçe ayrılmalıdır.
Salgına karşı gerekli önlemler alınmalı, öğrencilerin tüm ihtiyaçları parasız karşılanmalıdır. Bunun için de öğrencisiyle, velisiyle, öğretmeniyle ve eğitim alanında çalışan diğer emekçilerle birlikte ortak mücadelenin örgütlenmesi zorunludur.
P. Sevra