Kriz koşullarında asgari ücret bir yandan enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında sürekli erirken, diğer yandan kesilen vergilerle iyice kuşa dönüşüyor. Eylül ayı ile itibarıyla vergi diliminin artması sonucu asgari ücret netinden 79 TL vergi kesintisi yapıldı. Böylece, Asgari Geçim İndirimi giydirilmiş net asgari ücret 2.020,91 liradan 1.942,32 liraya düştü.
Geçtiğimiz yıllarda söz konusu vergi işçilerden kesilmiş ve tepkiye konu olmuştu. Sonrasında kesinti devlet tarafından karşılandı. Bu yıl sermaye devletinin konuya dair hâlâ bir açıklama yapmaması, verginin işçinin cebinden kesileceğinin bir işaretidir.
Sermaye devleti gelir vergisi, damga vergisi, işsizlik fonu kesintisi diyerek işçileri sürekli soymakta, böylelikle soygun düzenini sürdürmektedir. Ayrıca geçtiğimiz yıllarda AGİ asgari ücret içine yedirilmiş, birçok işyerinde de gasp edilmiştir. Kapitalist efendilerin sömürü ve soygun düzenini ayakta tutan devletin finansmanı, ezilen milyonların cebinden çalınan vergilerle karşılanıyor. İşçilere kalan kuru maaş ise ay sonunu getirmeye kesinlikle yetmiyor. Bunun için ya yoğun mesailerle çalışmak ya da “yasal tefeciler” olan bankalardan kredi çekmek zorunda kalınıyor.
Öte yandan elektriğe, doğalgaza ve temel tüketim maddelerine hemen her gün zam gelmektedir. İşçi ve emekçiler her yeni güne bir zam haberi ile uyanıyorlar. Alınan her zam haberi ile birlikte işçi ve emekçiler hayatlarından kısıyor, kışı doğalgazı yakmayarak, soğukta geçiriyorlar. Sağlıksız konutlarda yaşam mücadelesi veren işçi ve emekçiler, karbonhidrat ağırlıklı beslenerek, ayakta kalmaya çalışıyorlar.
Yapılan zamlarla birlikte yılın ilk aylarından itibaren enflasyon oranı resmi olmayan rakamlara göre %30’a dayandı. Gelinen yerde sermaye devleti gerçek enflasyon oranını gizliyor. Kamu TİS’lerinde, TÜPRAŞ sözleşmesinde ve bir dizi tekil sözleşmelerde zam oranı düşük tutuldu. %5-6 gibi komik rakamlarla sözleşmeler bağıtlandı. Sermaye devleti, aynı senaryoya devam ederek, Metal Grup TİS sürecini de patronlar lehine kapatmayı düşünüyor. Böylece alınan sefalet ücreti gerçek enflasyon karşısında tümden eriyecektir.
Türk-İş’in araştırmasına göre, Ağustos ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 58, yoksulluk sınırı 6 bin 705 lira oldu. Durum bu kadar açıkken, açlık sınırının altında ücret almak kabul edilecek bir şey değildir. Sendika bürokratları, işçilerden bağımsız hazırladıkları sözleşme taslaklarında düşük zam oranları isteyerek, sürecin baştan kaybedilmesinin önünü açıyorlar. Eğer işçiler mücadele etmezse, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda veya toplu iş sözleşmesi dönemlerinde sendika bürokratlarının sundukları taslaklardakinin daha aşağısında bir zam oranına imza atılacağı baştan bellidir. Bu süreçlerin dışında kalan işçiler ise daha düşük ücretlere mahkumdur.
Bugün kapitalist düzende insanca yaşayabilmek için mücadele etmek dışında bir alternatif yoktur. Hep verilenlerle yetinmek mantığı yarın öbür gün elde bulunanların da kaybedilmesi demektir. İşçi sınıfı örgütlü bir taraf olarak sahneye çıkarsa haklarını almak için buzu kırabilir. Ne zaman ki işçi sınıfı burjuva sınıfına karşı kendi sınıf kimliği ile hareket etmeye başlarsa sefalet zammından kurtulmanın da yolu açılır.
Dolayısıyla işçi sınıfı bulunduğu her işletmede, her üretim biriminde “söz, yetki, karar” hakkına sahip çıkmalı, meşru istemler etrafında komite, fabrika meclisi gibi taban örgütlerinde birleşmeli, mücadeleyi yükseltmelidir.