Bu pisliği işçilerin örgütlü gücü temizler!

Sendikaların işçilerin denetimine geçmesi için işçilerin kölelik prangalarından kurtulması ve sınıf bilincini kuşanmasıyla mümkündür. İşçi sınıfı tabanda birliği sağlayıp, bağımsız fabrika komitelerini kurup, bunu fabrika-fabrika, havza-havza birleştirmeyi başardığında sendikaları da mücadele örgütleri haline getirmeyi başaracaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 28 Eylül 2022
  • 18:40

Geçtiğimiz günlerde açığa çıkan bir olay, gelinen noktada sendikaların ne derecede çürüdüğünü ve pisliğe battığını gözler önüne serdi. Olay, HAK-İŞ’in, aparatı olduğu mafyatik AKP-MHP iktidarına benzediğini somut olarak gösterdi. Gerici-faşist rejimin beslediği sosyal medya trolleri bir tür “linç kültürü” yarattılar. Bu yöntemle istemedikleri kişi, kurum ve kuruluşları hedef tahtasına koyuyor, şantaj yapıyor, aynı anda saldırıya geçerek linç uyguluyor. Ortaya serilenler, HAK-İŞ’in tepesindeki ağa takımının da aynı kirli yöntemle iş gördüğünü açığa çıkardı. Güya işçileri temsil eden bir örgütte bunların yaşanması, sendikalara egemene zihniyetin nasıl çürüdüğünü ve bu çürümenin bir ahtapot gibi sendikaları nasıl sardığını bir kez daha gösterdi.

 Söz konusu olay, HAK-İŞ Konfederasyonu Genel Başkanı, namı diğer Saray’ın dalkavuğu Mahmut Arslan’ın 20 yıllık saltanatını korumak için çevirdiği kirli işlerin ürünüdür. Hizmet-İş Sendikası Başkanı da olan Mahmut Arslan, sendikanın 14. Genel Kurulu öncesi adaylığını açıklayan Hizmet-İş Başkan Vekili Hüseyin Öz’ü yıpratmak amacıyla “Ankara Kuşu” adlı Twitter hesabının sahibine sendikanın kasasından 50 bin euro para aktarmıştır.

Adaylık tanıtım toplantısında olayı ifşaa eden Hüseyin Öz, yönetim kurulunda kendisinin ve bir kişinin itirazlarına rağmen paranın ödendiğini itiraf etmesi, olayın açıktan yapıldığını göstermektedir. Bu olayla birlikte sendikaların yönetim kurullarının nasıl bir mekanizmayla yönetildiği bir kez daha anlaşılırken, işçi aidatlarını da kendi sefil çıkarları için nasıl har vurup harman savurduklarını da açık etmiştir. Bu rezil olayı kamuoyuna açıklayan Hüseyin Öz’e gelince İHH, Deniz Feneri, Hakyol Vakfı gibi gerici örgütlerde yöneticilik yapmış ve 2011’de Hak-İş’in ardından, konfederasyona bağlı pek çok sendikanın hukuk müşavirliği işlerini yaparak yüklüce sermaye biriktirmiş kişilerden biridir. Başkan adayı olduğunu ilan ettiği toplantıyı yine kendine yakışır şekilde lüks bir otelde yapmış ve Hizmet-İş’in başına geçmeye aday olarak pastadan daha büyük bir pay kapmak için kolları sıvamıştır.

Sermayenin demir yumruğu, işçi düşmanı gerici-faşist iktidar döneminde sendikalaşma oranındaki düşüşe rağmen, yandaş sendikalarda üye sayısı artmıştır. Özellikle AKP’nin belediyelerinde Saray’ın aparatı olarak çalışan Hizmet-İş’e on binlerce işçi üye yapılmıştır. İşçileri terbiye etmek için sopa görevi üstlenen sendikacı kılık ağa takımı, işçilere tevekkül etmesini öğreterek, sömürü ve köleliğe razı etmiş, biat etmeyenleri işten attırmıştır. Öyle ki sınıfa dönük sosyal saldırılarda AKP-MHP rejiminin safında olduğunu ilan eden açıklamalar yaparak hangi sınıfa hizmet ettiğini de ortaya koymuştur. İşçilerin hiçbir yarasına merhem olmayan bu sendika ağaları, sermayeye sundukları hizmetlerin karşılığında servet sahibi ayrıcalıklı bir zümre haline gelmiştir. İşte bu büyük pastanın paylaşılması konusunda çıkarları çatışınca pislikleri ortalığa saçılmıştır. “Ankara Kuşu” trol hesabına aktarılan 50 bin euro ise, bu tür kirli işlerin bunların rutini hale geldiğini gösteriyor.

Sendikalar, işçi sınıfının kitlesel bir şekilde örgütlendiği mücadele mevzileridir. İşçilerin sömürüyü sınırlamak, kötü çalışma ve yaşam koşullarını düzeltebilmek için oluşturulmuş mücadele örgütleridir. Uzun mücadeleler ve ağır bedeller ödenerek kazanılan bu hak sermaye tarafından da mecburen kabul edilmiş ve anayasal bir hakka dönüşmüştür.

Günümüzde ne yazık ki, bürokratik çarkın içine girmiş ve yozlaşmış olan sendika yönetimleri, işçi sınıfı içinde sermaye sınıfının ajanı durumuna gelmiş, işçi sınıfını denetim altında tutup mücadeleden uzaklaştırmanın araçları olarak kullanılıyor. İşçilerden toplanan aidatlar ve düzenden aldıkları rüşvetlerle kendilerine saltanat kuran sendikacılar, bu rezil konumlarını korumak için her türlü pisliğe bulaşıyorlar. Hizmet ettikleri dinci-gerici rejimin ahlaksızlık bataklığında yüzüyorlar.

Sendikalar işçi sınıfının öz örgütleri olduklarına göre, bu kurumları yozlaşmış ağa takımından arındırıp gerçek işlevine kavuşturmak da işçi sınıfının görevidir. Sendikaların işçilerin denetimine geçmesi için işçilerin kölelik prangalarından kurtulması ve sınıf bilincini kuşanmasıyla mümkündür. İşçi sınıfı tabanda birliği sağlayıp, bağımsız fabrika komitelerini kurup, bunu fabrika-fabrika, havza-havza birleştirmeyi başardığında sendikaları da mücadele örgütleri haline getirmeyi başaracaktır.