Çalıştığım yerde zorla mesaiye bırakılıyoruz. Mesai ücretleri düşük. Bağırıp çağırma, hakaret çok. Fabrikanın çoğu kadın. Kadınlar zor koşullara daha “dayanıklı”, aslında itiraz etmemeye, susmaya alıştırıldıkları için bu fabrika için de daha fazla tercih edilen işçiler.
Fabrikamızda yemekler, kadınların dahi isyan edeceği kadar kötü. Pek çok kadın yemek molasında bu duruma lanet edip yemek yemiyor, yemekhaneye bile çıkmıyordu. Giderek artan oranda işçi yemek yememeye başladı, önce kadınlar daha soran erkekler yemek yemedi. Gittikçe kalabalıklaşan bu pasif protestomuz bir-iki hafta sürdü. Fabrika yemek şirketine verdiği paranın boşa gitmemesi ve çalışma veriminin düşmemesi için olaya el attı, yemek şirketi değiştirildi. Şirket değişti değişmesine ama yemekler hala kötü ve sağlıksız.
Ücretlere gelince, usta konumundakilerin ücreti dahi asgari ücretin bir tık üstünde. Zamlar çok çok düşük ve geçiştiriliyor. Çoğunluğu kadın olan fabrikada asgari ücret, yani açlık sınırının altında ücret alıyoruz. Suriyeliler de mevcut fabrikada, aynı ücreti alıyoruz fakat onlar kayıtsız işçi; varlar ama yok sayılıyorlar fabrikamızda.
Çalışmada üretim baskısı var. Molalar derseniz, hiçbir şey anladığımız yok. Çay içtiğimiz alan fabrikanın çıkışında ve uzak, sayımız çok, çay ocağı sınırlı. Çay molasında kuyruk beklemek insanları haliyle geriyor. Bu yüzden kavgalar da eksik olmuyor. Bu durumu da aynı pasif eylemle, çaya çıkmayarak protesto ettik, sonrasında çay ocakları artırıldı ve daha yakın mesafelere çekildi.
İçeride sorunlar bunun karşısında da tepkilerimiz vardı fakat ileriye taşınamıyordu. Bugün sendikalı çalışıyoruz; fakat nasıl sendikalı olduk biz de bilmiyoruz. Bir gün kapının önüne geldiler, bildiri dağıttılar. “Sendikaya üye olun” dediler. Bir kısmımız buradan tazminatıyla çıkmak için kendini ön plana attı. Sendikacı olduğunu söyleyenler işten atılmayacağımız, sendikanın hızla geleceğine dair çok çok iyimser konuşuyorlardı. Ben de sendikaya üye oldum, üye yaptım. İçeride sorunlarımız vardı ama sendikanın ortaya çıkışında, gelişinde de bir sıkıntı vardı. Öğrendik ki fabrika yabancı ortakla çalışmaya başlayacak, yabancı ortak işlerini garantiye almak için sendikalı bir fabrikayla anlaşmak istiyor. Bunun sonucunda Türk Metal Sendikası’ndan birkaç kişi fabrika kapısına geliyor, sendikaya davet ediyor. Bunun sonrasında ise bir gün bizleri yemekhaneye topladılar, karşımızda Türk Metal Sendikası’nı gördük. Öyle bir sendikaydı ki patrona teşekkürle başladı konuşmaya, çünkü sendikalaşma noktasında kendilerine hiç sorun çıkarılmamış.
Burada benim dikkat çekeceğim iki konu var, birincisi fabrikamızda beliren, patron teşrifiyle gelen bir sendika gerçekliği, tepeden inme sendikacılık. İkincisi ise, işçiler olarak, bu durumu sorgulamadığımız ve sınıf bilincimizin zayıf olduğu gerçeğidir.
Kendi adıma çıkardığım ders ise işçiler olarak bilinçlenmeliyiz. Sendikayı sadece ücret, sosyal haklar sınırında bir araç olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Bu süreç bana bunları öğretti. Ben de bilinçlenme yolunda öğrenmeye ve kendimi geliştirmeye çalışacağım.
Gebze’den bir metal işçisi